https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment1
Partial Transcript: 1961 doğumluyum. Yalova'da doğdum. 5 yaşında annemle babam ayrıldılar. Biz annem, ben ve ablam İstanbul'a geldik. Ondan sonra İstanbul'da yaşamaya başladık. İşte o sancılı bir süreçti. Babamın bizi 2-3 sene rahatsız etmesinden kaynaklı. Sürekli ev değiştirmek zorunda kalmıştık. Sonra işte daha sonra boşanıldı. Daha sonra babam pek fazla rahatsız etmedi. Kendisi sağlık sorunları yaşadı. Annem işte İstanbul'a geldikten sonra 2-3 ay sonra Sümerbank fabrikasına, Tersane'ye giriş yaptı ve orada çalıştı. Ben de 1 yıl o fabrikanın kreşine gidip geldim annemle birlikte. Sonra okuma çağım geldiğinde biz Gaziosmanpaşa'ya taşındık İstanbul'a ilk geldiğimiz yılda. Oradaki okula, ilkokula başladığımda 1 yıl orada kaldık. Sonra Eyüp'e taşındık. Fabrika Eyüp'te olduğu için gelip gitmek daha kolaydı. Sonra Eyüp'te okumaya devam ettim. Ablam da aynı okulda okuyordu. Eğitim de işte orta 1'e kadar okudum. Sonra ara verdim. Daha sonra gece ortaokuluna başladım. Sonra da 90 işte son sınıftaydı gece ortaokulunun, cezaevine girdim politik nedenle. 1 Mayıs'ta gözaltına alınmıştık 1980'de. Sonra ceza alınca ben 8 ay cezaevinde yattım. 15 ay ceza almıştım. Sonra okuldan atıldım sabıka oldu 6 ayı geçince. Sonra okumaya bir daha şey okumadım.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment213
Partial Transcript: Bizim yan komşumuz vardı. O işte İlerici Gençler Derneği'nin insanıydı. İşte bu TKP geleneğinden. Ben de 10-- 78'de 17 yaşındayken sola ilgi duymaya başlamıştım. 79'da okula başladığımda gece ortaokuluna, orada da daha çok İGD'liler falan vardı. Hemen zaten benim de aradığım oydu ve hemen şey oldum, ilişki kurdum ve orada örgütlenmiş oldum. Şöyle yani o yıllarda Türk solu pek kabul etmiyordu eşcinsel kimliği. Ben ama bilmiyorlardı. Ben söyleme gereği de duymamıştım. Benim için de biraz zordu hani öyle bir şey açılmak. Ama politik bir şeylere uğraşmak da istiyordum. Sonra baya bir şey olmadı. Sonra cezaevine girince cinsel yönelimim ve cinsiyet kimliğim falan belli oldu. İhraç edildim cezaevinde. Ki o da bir diğer arkadaşların değil de bir komün sorumlusu daha böyle biraz geleneksel ahlakçı biriydi. Sonra o, onun şeyinden dolayısı ihraç edilmiştim. Sonra ben başka cezaevine çıktı naklimiz falan. Kütahya'ya gittik. Çıktıktan sonra bir bocalama yaşadım. Politik. Zaten 12 Eylül darbesi olmuştu. Herkes bir tarafa dağıldı. Kimi işte yurtdışına giden oldu kimi tutuklanan oldu falan. O dönemde işte çıktıktan sonra bir bocalama yaşadım politik çevreyle bir bağım kopmuştu. 4-5 sene sonra falan İbrahim Erenlerle falan tanıştık. Ben evden ayrıldım. Tamamen beden değişimim işte trans kimliğime büründüm, trans bir kadın olarak hayatımı sürdürmeye karar vermiştim. O süreçte de şeydi İbrahim Erenlerle tanıştık. O dönemde polis baskınları sürekli onları yaşıyorduk. Orada bir çalışmayla, zaten potansiyel bir yapım da vardı politik olarak. O yüzden de orada bir müddet bir sürü iş yaptık, çalışma. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri üzerinden. Aşağı yukarı 00:06:007-8 sene kadar. 80-- 1988'den 95 yılına kadar bir çalışma içerisinde oldum. Sonra İnsan Hakları Derneği'ne falan üye oldum. Sonra işte ÖDP'ye üye oldum. ÖDP kurulmuştu. O şekilde devam etti.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment387
Partial Transcript: Yok. Biz Taksim'e çıkmamıştık. Herkes kendi bölgesinde kutlama yapacaktı. Bizim Bahçelievler'de oturduğumuz için, okulum da Zeytinburnu'ndaydı. Ben Bakırköy bölgesine, içinde yer alıyordum. Bakırköy'de kutlama, korsan gösteri yapıldı. O dönemde işte 3 tane siyasi örgüt, birbirine yakın örgütler TKP şey İGD ve TİP'in genç öncü grubu ve SİP'in Sosyalist Gençler diye bir örgütü vardı. 3 ortak bir korsan gösteri yapılmıştı. Orada yakalanan 2 kişi olduk. Sonra üzerimize şey atıldı bombalı pankart asmak suçundan. Ki o bomba süsü verildi. Ben onu asmamıştım. Korsan gösteriye katılmıştım. Ben yakalanmayacaktım. Başka bir arkadaş peşimden geldi. Bir apartmana girecektim. Apartman da kapı kapalı olduğu için baktım arkadan 2 jandarma geldi. O da benim yanıma geldi. Gitse belki ben alınmayacağım. Sonra işte gözaltına alındık işte karakola götürüldük. Sonra o dönemde 80'de İstanbul'da sıkıyönetim vardı. Bazı illerde olmak üzere, Türkiye genelinde değil de bazı illerde vardı. Sonra Ataköy Sıkıyönetim Komutanlığı'na götürüldük. Oradan Selimiye'ye Askeri Kışlası'na mahkemeye çıkacaktık. Çok kalabalıktı. O yıl çok gözaltı vardı. Sonra bizi oradan alıp Harbiye'deki bu şuradaki Orduevi'nin orada, oraya götürüldük. 10 gün falan orada kaldık biz. Sendikacılar falan da gelmişti. DİSK'in başkanı Abdullah Baştürk vardı. Sonra diğer BANK-SEN üyesi 7-8 sendikacı vardı. Onlarla biz orada askeriyenin bir koğuş gibi bir yerinde kaldık 10 gün. Oradan çıktık. Sonra mahkemem devam etti. 1 buçuk yıl sonra 82'de tutuklama kararı, ceza aldım, tutuklama kararı. 6 ay kaçtım. Sonra baktım olacak gibi değil. Sonra karakolda işte bir evrakınız var dediler falan gittim sen tutuklandınız dedi, cezanız kesilmiş. İyi dedik gittik işte Toptaşı Cezaevi'ne. Orada yangın çıktı zaten. Orada ihraç kararı alınmıştı. 3 ay biz orada kaldık. Eski bir cezaeviydi. Biz de kıl payı kurtulduk. Bir sürü mahkum yanacaktı az daha. 00:09:00Sonra oradan Sağmalcılar, 2 gece kaldık. Sonra bizi, Kütahya'nın Tavşanlı kazasına gönderildik.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment389
Partial Transcript: İlk gözaltına alındığımızda Bakırköy'deki meydanın olduğu yerdeki karakola götürüldük. Çok kötü bir nezarethane. Işık yok. Yer-- Nezarethanenin yarısı--tuvalete çıkarmıyorlar. İnsanlar oraya tuvaletlerini yapmışlar falan. 2 gece kadar falan biz karakolda kaldık. Sonra Ataköy Sıkıyönetim Komutanlığı'na götürüldük. Orada asker sanıyorum bu şeydi, milliyetçi biriydi sanıyorum. Biz gözümüz bağlıydı. Diğer arkadaşın boyu kısa olduğu için de ona yumrukla kafasına vuruyordu. Bana da boyum biraz daha uzun olduğu için suratıma yumruk atmıştı. Bana şey dedi, "İstiklal Marşı'nı oku" dedi bana önce. "Bilmiyorum" dedim. Bildiğim halde bilmiyorum dedim. Ondan sonra bana şey dedi "3 tane dua oku" dedi. Ay dedim "onları da bilmiyorum." Nasıl bilmezsin diye... O zaman bana şey dedi, o dönemde -aslında bildiğim halde inadına söylemedim.- "O zaman" dedi "3 tane seks filmi yıldızının ismini say bana" dedi. Ben inadına saydım. "Vay" dedi "sen" dedi "onları biliyorsun da duayı da İstiklal Marşı'nı mı bilmiyorsun" diye. "Sizi şimdi bu kalorifer borusuna asacağım" falan. Yumruk falan tekme. Şeyini, yüzünü göremiyorduk gözümüz bağlı olduğu için. Karakolda-- Zaten şeydi pis bir ortamdı. Selimiye çok kalabalıktı. Yani binlerce kişi gözaltına alındığı için mahkeme sırası gelmediğinde dolayısı bizi başka herkesi başka yerlere naklettiler. Biz 10 gün dediğim gibi Harbiye'deki kışlada kaldık. Sonra serbest bırakıldık oradan. Sonra mahkeme dışarıdan devam ettik. Ben suçlamaları kabul etmemiştim. Pankart bir şeyler asmadım, sadece korsan miting ona katılmıştım. Ondan sonra işte 15 ay ceza aldım. İşte 8 ayını infaza çıkınca, 8 ayını yatıyorsun.
Sanıyorum böyle bir askeri cezaevi sanıyorum. Suç işleyen askerleri sanıyorum atıyorlar oraya. Böyle bir baraka havası gibi bir yerdi hatırladığım kadarıyla. Küçük koğuşlar falan vardı. Bir de meydanı vardı içinde. Diğer koğuşları sendikacılar kalıyordu. Sanıyorum orası askeri bir cezaeviydi. Biz içerdeyken işte yemek falan veriliyordu. Biz askerlerin talim seslerini duyuyorduk, dışarıdan geliyordu. İşte meşhur bir askerler talim yaparken yaylalar türküsünü söylerlerdi. Neredeyse ezberleyecektik onu 10 gündür içeride kala kala. Sürekli eğitim 00:12:00çalışmalarında bunu söylüyorlardı. Onu hatırlıyorum.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment725
Partial Transcript: Serbest kaldıktan sonra 3-4 ay sonra 12 Eylül Askeri Darbesi oldu. Darbeden sonra zaten yargıda şeydi askerin elindeydi. Hiç ilgisi olmayan ya da bir yakını politik biriyle görülmüş olanı bile gözaltına alıp bir sürü insan cezaevinde yattı. Bahçelievler'de evde oturuyorduk. İşte televizyon izliyorduk gece. Bir şey yoktu. Sabah bir kalktık darbe olmuş. Televizyonda falan. İşte şey Kenan Evren konuşuyor. 12 Eylül'de de eylül ayı aslında çok soğuk olmazdı. Aksi gibi İstanbul'da böyle bir hüzünlü bir hava vardı. Hava kapalı, soğuk böyle sanki hava bile neredeyse üzülmüş bir durumdaydı. Sonra 4 gün 5 gün sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Annemler fabrikada çalışıyorlardı. Onlar da işe gidemediler. Hatta ekmek almak zorunda kaldık. Askerler falan ekmek fırınlarından dağıtmışlardı. Onu hatırlıyorum.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment804
Partial Transcript: Sonra tutuklamalar başladı. Bizim okuldan, okul da yeni açılacaktı zaten. Baktık bir sürü kişi gözaltına alınmış. Bazı işte gençliğin sorumlularından, bölge sorumlularından filan. Tabii biraz illegal eteğe çekilmek zorunda kaldı herkes. Sonra işte benim mahkemem devam etti. Avukatım ilgileniyordu. Birkaç kere ben gitmiştim mahkemeye. Askeri savcılar bakıyordu. O Selimiye'de oldu mahkeme. İşte önünde çadırlar vardı işte bir sürü insan yüzlerce, binlerce sürekli yargılanıyor. Girip çıkıyor, girip çıkıyor. Onu hatırlıyorum. Sonra 1 buçuk yıl kadar devam etti mahkemem. Sonra cezam kesilmiş. Avukatım falan söylemişti. Bir 6 ay kadar işte eve gitmedim. Sağa sola gittim. Arkadaşlara, komşulara filan. Sonuçta şeydi, artık kaçacak bir durumda yoktu. Ve işte sonra tutuklandım. Cezaevine gönderildim. Şeyde, Toptaş'ında. Orada askerin biri, hiç unutmuyorum o da Trakyalı bir askerdi. Genelde cezaevine ilk gelenlere, daha çok politik olanlara sanıyorum. Bir hoş geldin dayağı atılıyor. O asker işte sen niçin geldin de bilmem işte solcu olduğumdan dolayısıyla işte odunla falan bana vurmaya başladı. Hatta bu diz kaval kemiğinin, inadına 00:15:00 büyük bir odunla vuruyordu. Sonra bıraktı. Sonra ben işte karantina denilen bölümü var cezaevinin. Orada bir müddet kalıyorsun 1 hafta 10 gün. Koğuşlara dağılıyorsun. Sonra işte gelen arkadaşlar, herkes birbirinden haber alıyor. Hangi siyasetten şuradan buradan. Sonra ben arkadaşların koğuş-- bizim kendi o koğuşun içinde, komünde yaşadık. Aaa çok kötü. Şöyle cezaevinin 2-3 katı tutuklulardı. Yani bir yatakta 2 ya da 3 kişi yatıyorduk. Sıcak su yoktu. 3 ay falan kaldım 2 defa banyo yapabilmiştik. Birinde zaten yarım yamalak soğuk. Kışındı çünkü. Ben Şubat'ın 15'inde girmiştim cezaevine 82'nin. Bit vardı çok. Yani banyodan çıkıyorsun, geliyorsun 1 saat sonra üstünde bitler buluyorsun. Yemekleri çok kötüydü. Biz onları alıp karavanın yemeğini yıkıyorduk. Tekrar sonra onlara yemekler şey yapıp tekrar onlara yapıyorduk. Genelde nohut, kuru fasulye, mercimek gibi şeyler veriliyordu. Biraz paramız şeyse de bazen kantinden bir şeyler alıyorduk. O şekilde 3 ay orasının şeyi kötüydü yani.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment996
Partial Transcript: Cezaevine girdin zaten kimse bilmiyor da ama ben ilk kez 1980 yılında Taksim'e çıkmayı öğrenmiştim. İlk kez kendi cinstaşlarımla tanıştım. Tam böyle şeydi, kulüp vardı transların gittiği. Orayı öğrenmiştim. İşte tan böyle öğrendim bir haziran ayıydı 80'nin. Birkaç ay sonra zaten askeri darbe oldu. O kulüp ortamları da şeye dönüştü. Çünkü normalinde orası 11'de açılıp-- o dönemde gece 2 buçuğa kadar açıktı kulüpler. 12'de sokağa çıkma yasağı başlamıştı darbeden hemen sonra. 1 yıl gece 12'de sokağa çıkma yasağı var. Sabah 5'te bitiyordu. Zaten kulüpler 11'de açılıp 2 buçukta kapanıyorken saat 8'de açılıp 11'de kapanıyordu. E kimse de gel, gelen de olmuyordu. Her şeyde asker karışıyordu. O dönemde asker basmıştı kulübü erken gittiğimizde. Askerlerin şeyi vardı gelip bedava içiyorlardı. Sonra istediğiyle de cinsel ilişkiye girip. Karşıda bir kulübün karşısında bir inşaat vardı. Onu hatırlıyorum. Zorla ilişkiye giriyorlardı. En sonunda kulüp sahibi subay, Harbiye'deki sanıyorum 00:18:00 subayı mı ne aradı. Geldi onları suçüstü yaptı bir daha da gelmediler. O dönemde polisin değil askerin sözü geçiyordu. Bazı askerler kendi kişisel çıkarları için de şeyi kullanıyorlardı.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment1098
Partial Transcript: Ben işte tam ortamları öğrenmiştim askeri darbe oldu. Ama cezaevine girince de zaten şeydi arkadaşlarım, politik olan arkadaşlar bilmiyordu. Sonradan öğrenildi. Sonra işte ihraç edilmiştim. Sonra işte cezaevi yandı zaten kısa bir süre sonra. Sonra şeydi işte Tavşanlı'ya gittik. Trans ve travesti denmiyordu çok. Dönme deniyordu. İşte eşcinsel, homoseksüel deniyordu. İşte o senin, homoseksüel olduğunu öyle anladık o yüzden seni ihraç ediyoruz. Yani ben homoseksüel de değildim ama o dönemde isim, terimler çok şey tam değildi. Ondan sonra öyle ihraç edildim. Sonra işte 15 gün sonra da cezaevi yandı. Aynı koğuş içinde başka bir ranzada. Onu da çok diğer siyasetlere söylemediler. Politik ayrışmadan diye. Öyle bir şeyle söz uyduruldu. Sonra işte benle birlikte bir arkadaş daha ayrıldı. Niye öyle yapıldı. O da bana ilgi duyuyordu aslında. Duygusallık da yaşanıyor. Sonra 15 gün öyle. Ondan sonra şeye gittik cezaevi yanınca Sağmalcılar Cezaevi'ne gönderildik hepimiz. 2 gün orada kaldık. Zaten benim şeyim de yaklaşmıştı, cezası kesilenlerin azalan şey olanların kaza cezaevlerine, başka illere gönderiyorlardı. Benimki de Kütahya'nın Tavşanlı kazasına çıkmıştı.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment1203
Partial Transcript: Diğer adli mahkumlar dediğimiz karşı koğuşta uyuşturucu mu içmişler, esrar mı içmişler bir laf dolanıyordu. Arada bir yangın çıkıyormuş. Biz de umursamadı bizim koğuşta. O binada çok eski Osmanlı'dan kalan bir at ahırı mı neymiş. Askeri kışla mı neymiş bir dönem. İçerisi böyle tahtadan yapılmış ama üstüne sıva yapılmış. Çıra gibi yandı bir anda. Zaten o arada biz gardiyanın biri bizi kurtardı. Kapılar içeriye doğru açıldığı için biz onu dışarıya açılan kapı olsa patlatıyorsun hani güçlen. Çıkabilecektik. Baktık ki o her tarafı duman sardı. Hiç üstümüze başımızı eşyamızı bile alamadık. Çabuk söndürürler, olur falan dendi böyle. Aa bir aşağıya indik bahçeye. Bir anda alevler çatır çatır bütün eşyalarımız yandı. Kimliğimiz ne var 00:21:00 ne yok hepsi gitti.
Toptaşı Cezaevi. Üsküdar'da. Sonra orası kapandı cezaevi olarak. Hatta bir dizide stüdyo gibi mi neydi. Yıllar sonra ben bir dizide görmüştüm. Böyle insan tabii şey oluyor "ya şurada volta atıyorduk, şurada şeydik gibi." Böyle bir anıları oluyor. Gece getirdiler bizi oraya. Öğlenden sonra çıkan bir yangındı. Sonra bizi avluya aldılar. Oradan dış bölümüne oradan zincirlerle falan Sağmalcılar'a götürüldük. Oradaki askerler, gardiyanlar kötü davrandı "siz cezaevini yaktınız, hainsiniz" bilmem ne diye. Bizim alakamız da yok. Ondan sonra bizi orada bir koğuşa yerleştirildi. Çünkü 600-700 tane mahkum vardı Toptaşı'nda. Diğerlerini başka koğuşlara bizi de bir koğuşa falan. Gece geldik. Yemek yok, karnımız aç. İşte bir çorba yaptılar birisi verdi. Kavanoza koydular herhalde. 7-8 kişi birer yudum ala ala böyle çorba içmiştik. Çay içtiydik böyle. Gazete serdik yere. Tabak yok bir şey yok falan böyle. 2 gece öyle kaldık. Sonra benim şeyim, naklim Kütahya'ya çıkınca diğer arkadaş da o şeyde kaldı. Sağmalcılar'da kaldı. O daha sonra Afyon Cezaevi'ne mi ne gönderilmiş. Yıllarca biz onunla haberleştik, mektuplaştık. Hatta ben dışarı çıktıktan sonra ona arada bir maddi destek sağlıyordum zor koşullarda yaşadığı için. Elimden geldiğince falan. Yıllar sonra 10 yıl sonra falan çıktı benden. Ben dışarı çıktıktan sonra 10 yıldan fazla yani kaldı içeride. Bir kısmi af çıkmıştı. O zaman şey oldu o. 89'da çıktı. Ben 82'nin başında girip 92'nin sonlarına doğru çıktığımda o da bir o süreçte çıktıydı zaten.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment1390
Partial Transcript: Tabii annem geldi, ablam geldi. Üvey babam gelmişti bir kere. Annem birkaç kere gelebildiydi. 5 ay falan kaldım Kütahya'da. Orası da şeydi böyle kasaba cezaevi böyle köy odasını sanki şey yapmışlar, cezaevi yapmışlar. Çok da şeydi. Orası da böyle gardiyanı faşistti zaten. Sürekli şey uyguluyordu insanlara dini duyguları, işte "ramazan geldi oruç tutun." Bir tek tutmayan bendim. Gizli gizli tuvalette yemek yiyordum. Diğerleri tutuyor rolü yaptı. Sonra baktım herkes bir alem bir şeydi. Bir ara provokasyon çıkartmaya çalıştı bir tane faşistin biri. Jandarma geldi gece filan. Neyse oranın yerli mahkumlarından bazıları şey dedi "bu" dedi 00:24:00 "esrarkeş içip içip--" Bir iki tane siyasi mahkum vardı. Kalanı şeydi zaten adli mahkumlardı. Provokasyon çıkartıp bizim infazımızı yaktıracaktı. Kasaba cezaevinde öyleydi. 50 kadar mahkum vardı orada. Orası da çok kalabalıktı. Biz böyle yerin altı gibi ranzanın altında yattık bir müddet. Orada tahta kuruları vardı falan böyle. Sonra o bir tanesi-- Zaten 2 kişi siyasi mahkumduk biz koca cezaevi şeyde 50 kişi içerisinde. Kimseyle bir sorun da yoktu. O adam şeydi milliyetçi ama böyle dışardan şey yapılıyordu, şurup getiriyorlardı. Öksürük şurubu. Onu içip kafa buluyorlarmış. Kolonya iç, kolonya yasak. Onu içip kafa buluyordu. Kafayı bulup hap mı almış dediler. Böyle gözü dönmüştü. Başladı -2 kişi vardı onlar- bizi provoke etmeye. Aslında o gardiyanla yapıyorlardı işi planlıyorlardı. Bizi infazımızı yakacaklardı. Hatta isyan çıkabilir üstüne bir de ceza alacaktık. Yani orada 5 ay sonra çıkacakken artık kim bilir kaç sene sonra çıkacaktık. Ama tersine döndü bu oranın yerli mahkumları da buna tavır aldılar. "Asıl bu" dedi olay çıkartan "bunların bir suçu yok, isyan çıkmadı. Bu küfürlere başladı çünkü içip içip." Neyse sonra onları aldılar tersine döndü onları kadın koğuşuna attılar. 2'sini. 2 ay kadar orada kaldılar. Yalvardılar gelmek için özür dilediler filan. Neyse öyle bir şey de yaşadık. Zaten çoğu da oraya zina suçundan geliyorlardı. O dönem zina suçtu. İşte evli birinin başka biriyle ilişkisi. Genelde hep öyleydi. Ben orada çok böyle hepsinin ahlakçılık bir şey yapıyorlardı. Neredeyse mahkumların yarısı şey zina suçundan. Yok baldızına sarkmış, baldızına tecavüz etmiş. İşte zihinsel özürlü bir kıza tecavüz eden vardı. Ondan sonra dul bir kadının evine girmeye kalkan vardı. Aklımda kalanlar. Hatta bir tanesi de yani neredeyse utanması gereken bir adam kaç yaşında. Oğlu askere gidiyor. Askere gitmeden evlendiği için gelinine tecavüz etmeye kalkmış, etmiş ve tutuklanmıştı. Adam hiç umurunda değildi. Saçını başını boğuyordu. Bıyıklarını tarıyordu. Sanki çok iyi bir şey yapmış gibi. "Aaa dedim yani nasıl bir yer." Burası ahlakçılıktan, namustan bahsediyor. Tutukluların çoğu yarısı şey zina suçundan, bir kısmı da hırsızlık ve uyuşturucu, esrar satma suçunda. Yani biz dedik... Böyle bir yerdi. Onları da görmüş oldum.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment1623
Partial Transcript: 520 diye bir madde vardı aklımda kalan. Sıkıyönetim kurallarını ihlalden. Öyle bir şeydi. O hep şeyimde, sabıka sicilimde çıkıyordu. Ta ÖDP zamanında adaylık, adaylığım vardı. Onun için avukat şey yapmıştı. 10 yılı geçtiği için şey oluyordu, sicilin silinmesi gerekiyordu. Onu faks çekmeyi unuttuydum. Şey düşürülmüştü. Ama hala bazen çıkıyor sanıyorum yine.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment1658
Partial Transcript: Yani aileme geldikten sonra 2-- 2 ay, 3 ay şey vardı. "Cezaevi sendromu" diye bir şey var. Çok uzun yatanlarda daha fazla. Dışarıya adapte olamamak, olamama durumu var. Şimdi yeni bir hayat, dediğim gibi ya fuhuş alanında çalışacaksın ya da bir işe gireyim dedim. Bir şey vardı tanıdığım. Onun işyerinde çalıştım 6 ay. Orada sorun oldu. Adamın biri taktı benle tanışmak istiyormuş, birlikte olmak istiyormuş falan. Aa baktım sonra fason çalışıyordu patron. Benim çalıştığım yerin üst kattaki. O büyük patrona şikayet ediyor "burada sapık çalıştırılıyor" bilmem ne diye. En sonunda ben oradan çıkmak zorunda kaldım. Aa dedim yani namuslu çalışayım dedim olmadı. E zaten zorunlu olarak fuhuş ortamında çalışmak zorundasın. Trans kimliğin. Kendin işte evden ayrılacaksın işte ev kiran, giyim kuşamın. Dedim artık şeyim bundan sonra da evde-- 2-3 yıl kadar evde kaldım. Sonra anneme dedim, annem de bilmiyor işte evlendirme kararı. Yaşım 24'e geldi. O dönemde işte 20 yaş geçince bizim kuşakta yaşlı bile sayılıyorsun evlendirmek için. Ay dedim hep bahanelerle oyalıyordum. Baktım olacak gibi değil. En sonunda açıldım. Yani gitti, üfürükçülere kadar gitti kadın düzelirmişim diye. Dedim öyle bir şey yok. Yani psikoloğa da gitsen yok. Üfürükçüye de gitsen bilmem neye de yok. Sonra açıldım. İster kovun beni dedim. İster dedim kabul edin. Ben artık kendi hayatımı yaşayacağım. Hep siz üzülmeyin diye hep ben kendimi baskı altına aldım. Hep biz dedim. Yaşım 24-25. 84'te de 23 yaşındaydım. Açıldığımda aileme. Sonra zaten Taksim'deki ortamları da öğrenince kendim en kötü ihtimal evden ayrılırım, orada yaşarım diye düşündüm. Ailem kabul etti. Annemle ablam. Sonra ben 1 yıl eve kadın kıyafetleri giyerek çıkmaya başladım. 1 yıl öyle kabul oldum. Yoksa dedim evden ayrılırım valla 00:30:00dedim. Onlar ayrılmayayım diye onu da kabul ettiler. Düşün o dönemde. 86 yılından 87'ye kadar. Baktım olacak gibi değil git-gel. Ya dedim ben arkadaşımla ev tutuyorum. Kendi hayatıma devam edeceğim. Arada gelir sizi görürüm dedim. Sonra 87 yılında tamamen evden ayrıldım.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment1823
Partial Transcript: Taksim'e ilk çıktığımda haziranın ortasıydı. İlk defa kendi cinstaşlarımla tanıştım. Gidilen bir birahane falan vardı. Ortam rahat yani asker, polis falan çok karışma durumu yoktu. Tam böyle 2 ay. Haziran, temmuz, ağustos, eylül. 3 ay sonra askeri darbe oldu. Bir sürü yasaklar getirildi. O süreçte sahneye birçok trans ve efeminen eşcinseller sahneye çıkıyordu. Geçimini sanatçılık, şarkıcılık yaparak kazanıyordu. 81'de şey getirildi işte. Bülent Ersoy'la birlikte ameliyat olma yasağı ve sahneye çıkma yasağı getirildi. Bir sürü trans ve efeminen eşcinseller sahneden indirildi. Ve orada büyük bir baskıda uygulanmış oldu. Ve gözaltına alınan transların saçları kesiliyordu ceza olsun diye. Sıfıra vuruluyordu. Sonra işte 83'te seçimler oldu ama 12 Eylül yasaları değişmedi. Hala bu günümüze kadar devam ediyor. Ve şeydi artık işte falaka-- mesela ben 83 yılında falakaya yatırıldım 3-4 defa. Gözaltına alındığımda. O zamanki 2.Şube Eminönü'ndeki Sansaryan Han'dı. Orada falakaya yatırılıyor, saç kesiliyordu. Hatta işte sırf caydırmak, göz dağı vermek amaçlı emniyet bazılarına şalvar giydirip içine kedi koyuyorlardı. Onla vuruyordu. Kediye sopa denk geldiğinde can havliyle seni tırmalıyordu. Bacaklarını falan. Bu tür şeyler yapılıyordu. Zührevi hastalıklar hastanesini gönderiliyorsun. Bir şeyin olmadığı halde bile seni 1 hafta 10 gün tutuyorlardı orada. Bir gözaltına alınmak 1 hafta 10 gündü. Saç kesiliyordu. Sonra ameliyat olup kadın kimliği almış olanlara bile kestiler saçını.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment1962
Partial Transcript: Sonra bu 85'lerde şey yapıldı ki o zaman demokrasi, seçim askeri darbe çekildiği halde bile o dönemde şeydi, Eskişehir sürgünleri. Sürgüne gönderilirdi trenlere bindirilip.
Fuhuş yasasında güya şey varmış, şehir dışına sürülmek. Ve bunu 00:33:00 Eskişehir'e trenlere binip gönderildi. Ama herkes şeyde Gebze'de trenden atlayıp geri geldiler. Yani onu birkaç kez yaptılar. Bu da fayda etmedi. Hani Eskişehir'e gitsen ne olacak. Eskişehir'deki de diyecek ki başka yere gideyim. Hatta aynı şehir İstanbul içinde de işte Beyoğlu'nun polisi işte "Beyoğlu'ndan gidin, Şişli'ye gidin." Şişli'ye gidiyorsun Şişli'nin polisi kovuyor. "Niye buraya geldiniz, gidin Beyoğlu'na." En sonunda bir kere şey demiştim polise artık sinirlenmiştim, gözaltına alınmıştım. "Aaa bana bak" dedim "biz burada yaşıyoruz. Sen Şişli'ye git diyorsun. Şişli'ye gidiyorsun oranınki kovuyor "buraya niye geldiniz" diyor. Valla dedim biz burada yaşıyoruz. Hiç boşuna çenenizi yormayın" dedim. "Hiçbir yere de gitmiyoruz. Aslında siz gideceksiniz buradan. Siz geliyorsunuz burada 1-2 yıl görev yapıyorsunuz başka yere tayininiz çıkıyor." "Eee doğru söylüyorsun" dedi bana. Dedim en sonunda yani şey niye gideyim ki yani. Böyle bir saçma sapan şey. Yıllarca bunu hep yaptılar.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment2059
Partial Transcript: Ben daha ailemden ayrılmadan önce 86 yılında ilk kez işte gazetede görmüştüm. İbrahim Eren'in evinde açlık grevi. 86'nın son yıllarıydı. Orada açlık greviyle başlayan bir şey vardı, protesto. Hani bu kadar baskı ve şiddet ameliyat olmak yasaktı. Kadın olan kadın kimliği alamamışlardı. Sonra orada ben onu görmüştüm. 87'de Taksim'de merdivenlerde oturma eylemi yapıldı nisan ayında. Ankara'ya falan gidilecek diye böyle haberlerde okuyorum gazetede. Ama iletişimim yoktu daha ailemde kalıyordum. Taksim'e gelip gidiyordum ama sınırlı bir şeyim vardı. Sonra ben evden ayrıldıktan sonra Cihangir'e yerleştim. Otostopa çıkıyordum işte Cihangir'de oturuyordum ama sürekli gözaltı, baskı. Sonra İbrahim Erenlerin grubuyla tanıştık bir şey yapalım. Savcılığa suç duyurusunda bulunulsun. Basın açıklaması filan. E zaten benim de potansiyel bir geçmişin vardı politik olarak. Sonra başladım katılmaya. O dönemde tabii bizim trans kimliği-- Translarda da örgütlenmek çok zor. Yani kadınların örgütlenmesinden bile zor. Yani o gün herkesin canı yanıyor, sabah işte yarın savcılığa gideceğiz, suç duyurusunda bulunacağız diyoruz. 100 kişiysek sabah oluyor bakıyorum 10 kişi anca var. Arıyorsun, soruyorsun "ah işte uykudaydım, yok sevgilim geldi, yok müşterim geldi." Bahanelerle. 00:36:00Onları taşıyabilmek ve örgütleyebilmek çok falan zordu. O dönemde başladık biz örgütlenmeye de. Trans örgütlenmesine. İbrahim Eren'in orada. Baya da bir, bir şeyler yapabildik o dönemde. 88'de ben İbrahim Eren'in oraya katıldığımda Radikal Demokratik Yeşil Parti. 5 grup vardı işte: çevreciler, anti-militaristler, ateistler, feministler, eşcinseller falan olmak üzere. Orada solla da bir temas sağlanmış oldu. Ben mesela İnsan Hakları Derneği bizi ziyarete gelmişti, o zaman tanıştık onlarla. Gidip üye oldum. Orada işte soldan gelen bir sürü insan vardı. Sonra ben 89'da üye oldum. 95'te Birleşik Sosyalist Parti vardı. Onlarla İHD'den bazıları orada yer alıyordu. Orada gittik üye olduk. Sonra işte 3-4 ay sonra orası şey ÖDP oldu. Sol da yavaş yavaş kabul etmeye başlamıştı. Ama ilk kapıları açan yine ben oldum. Yani gittim İnsan Hakları Derneği'ne de paldır küldür gittim öyle gidiverdim üye olacağım size diye. Ondan sonra bazıları tabii şaşırdı. İlk kez böyle trans görüyorlar. ÖDP'de falan da öyle. Baya işte orada da 2 dönem ilçe yönetimi kurulundaydım. Belediye meclisi adayıydım 99'da. 2007'de de milletvekili adayıydım. Orada da yani baya bir çalışma yürüttük. Yani sol o dönemde yavaş yavaş kabul etmeye başlamıştı ve şu an çok az grup vardır pek soğuk bakan. Yani çoğu şimdi çok değişti. Yani 30 sene öncesine göre.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment2280
Partial Transcript: Bazı sol gruplarında bu vardı. Mesela bizim gelenekte İlerici Kadınlar Derneği vardı. 75'te kuruldu. 79'da kapatıldı. Gençlik vardı. Liseli örgütü vardı. Diğer sol gruplarda pek kadın örgütlenmesi yoktu hani kadınların kendi kimliklerinden dolayısı bir ayrı ezilmişlikleri vardı bir de sınıf mücadelesi. Bunu birleştirerek yapılabiliyordu. Sonra 12 Eylül sonrası o diğer sol grupları hani kadın örgütlenmesine karşı olan sol gruplarda değişime de uğradılar. 85'lerde, 86'larda tekrardan bir örgütlenme girişimleri başladı. Ben mesela 89'da İnsan Hakları Derneği'ne üye olunca da İnsan Hakları Derneği Kadın Komisyonu'nda yer almaya başladım. O dönemde ilk kez işte 87'de 12 Eylül'den sonra ilk kez 00:39:00kadın örgütlere miting düzenlemişlerdi 8 Mart'ta. Ki ben 89'dakine katıldım. 87'ye bir iki trans gitmiş ama sonra bir daha yoklardı. 89'daki 8 Mart şeyine katıldım. Sonra kongrelere falan böyle platform böyle 4-5 tane kadın örgütü vardı diğer sol siyasetlerden gelenler. İlk önce aslında transları ve eşcinselleri kadın örgütleri kabul etti Türkiye'de. Daha çok feminist ağırlıklı örgütler diyeyim. 90 yılındaki biz kadın kurultayı yapmıştık Anıl Düğün Salonu'nda, Beşiktaş'ta. Orada bir ayrışma yaşandı sosyalist gruplarla. Benim orada konuşmacı olmamdan kaynaklanıyor. Yani işte trans bir kadının ne işi var. Ama erkek çıkıp konuşuyor orada. Sonra orada onlar da bazı yanlışlıklarını daha sonra, yıllar sonra fark ettiler sanıyorum. Çoğu sol örgüt artık değişti. Birçok sol örgütün içinde şey var mesela LGBTİ'yi kullanmıyorum EBT diyoruz. "Eşcinsel, biseksüel, transseksüel" diye. Çünkü daha orijinal eski orijinali oydu. İngilizcesi HBT diye geçiyor. Birçok sol siyaset, sosyalist ve komünist örgütlerde var şu an. Küçük birimlerde olsa bile. Ayrı örgütlenme şeyi var yani. Ki bunun LGBT örgütlerinde bile bu kadar trans ve homofobi yaygınken. Yani biz onları da yaşadık öz örgütümüzde. Atıldık mesela. Onlara bakınca heteroseksüellerin bakışları bana çok şey gelmiyor. Kendi aynı cinstaşlarım ve aynı öz örgütte trans fobinin tavan yaptığı bir örgütte bakınca. Ki o heterolar daha kibar davranıyor. "Aman yanlış yapmayayım, yanlış bir şey söylemeyeyim" diye daha çok dikkat ediyorlardı kendilerine. Ben o aşağı yukarı 12 Eylül sonra diyeyim 95'ten beri 25-26 sene geçmiş ki solun içinde büyük bir değişim yaşandı.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment2497
Partial Transcript: Ben daha önce Ülker Sokak'tan önce Başkur Sokak'ta Cihangir'de oturuyordum. Orası bizim 4-5 sokak bize ait. Ağırlıklı transların yaşadığı bir sokak oldu. 86-86'lardan sonra oraya bir göç başladı diğer-- daha çok Tarlabaşı'nda oturuyorlardı. Biraz sınıfta atlanmış oldu. Orada 4-5 00:42:00sokakta ağırlıklı biz vardık. Hatta biz oraya da şey diyorduk "Lubinistan" diyorduk mesela. Böyle bir terim de kullanıyorduk artık. Sonra o 90-- 89'da ve 91'deki o polis baskınlarından dolayısı orası dağıtıldı ve çok kişi gitti oralardan. Yani en sonunda ben taşınmak zorunda kaldım. Ülker Sokak kalmıştı. Orası daha biraz mütevazıydı diğer sokaklara göre. 3-4 sokağa göre. Orada biraz nefes alma şeyi vardı. Ben de oraya yerleştim arkadaşım. Sonra ev tuttum orada. Oranın da şeyi çıktı. Böyle suyu çıktı. Çünkü sayı çoğaldı. Yani bir kabahat varsa bir kısmı da bize ait. Çünkü birçok trans şeydi "aaa bizim bölgemiz istediğimiz yaparız, her şeyi." Olmuyor işte başka insanlar da yaşıyor orada. Onu söylesen bile yok. En sonunda kendi sonumuzu da böyle bir gelmiş oldu. Orası da 96'da mayısın sonlarında işte Hortum Süleyman tekrar geldi oraya. Habitat döneminde. İşte translara, sokak çocuklarını, tinercileri falan temizleme. Yurt dışından insanlar konferans, paneller için geleceği için kötü görünüm olmayacak diye. İlk, ilk saldırılanlar biz olduk. Sokak kısa bir sürede dağıldı. Çünkü translarda böyle bir şey var. Bir yere sahip oluyorsun ama elinde tutamıyorsun. Yani 2-3 ay içerisinde herkes kaçtı. Adamı duyan gitti zaten. Hortum Süleyman'ı. Ki ben kaldım. Evime doldurdum bir sürü insan. Hani direnelim, burayı kaybetmeyelim. Gideceğimiz bir yer ne var, gittiğin yerde de aynı şeyleri yaşayacaksın. Yeni bir ortam kurmak zaten öyle kolay değil. Gidenler zaten öyle oldu. Bir kısmı E-5'e takıldı. Orada bir sürü kazalarda vurulanlar oldu, öldürülenler. Bir sürü insan öldü orada da.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment2656
Partial Transcript: İlk 90'dan 92'ye kadar görevdeydi. 90'da geldiğinde ben Ülker Sokak'ta değil Başkur Sokak'ta oturuyordum. Son darbeyi o vurdu. Onun öncesi Doğan Karakaplan vardı. Sürekli evlere baskınlar yapılıyordu. Kapılar kırılıyordu, gözaltına alınıyordu. Günlerce emniyette tutuyor ondan sonra Doğan Karakaplan. Hakaret ediyordu işte bazı translar tıraş olup pudra sürüp öyle çıktığında hani 2 gün sonra sakalları çıktığında "Şimdi siz kadın mısınız? Bak adama benziyorsunuz" diye alay ediyor. O dönemde ormana götürülüp bırakılıyordu bir de. Belgrad ormanına götürülüp soyundurulup çırılçıplak paranı, çantanı alıyor polis 00:45:00seni orada ormanda bırakıyor ve o şekilde bir müddette öyle yapıldı. Artık kömür ocakları vardı o zamanlar orada. Kamyonculara rica ediyorsun ya da onun cinsel isteklerini yerine getirip öyle şehre geliyordun. Oradan o saatte araç bulma mümkün değil. Ormanda yani. Sonuçta o dönemde Hortum Süleyman'da şey yaptı. Bu Doğan Kaplan'ın bitirmekte olduğu Cihangir'i son darbeyi de o vurdu. O 91'de orası tamamen bitti. 3-4 sokak. Kazancı Yokuşu, Başkur Sokak, Pürtelaş'ta. Ki bayağı bir yoğun trans nüfus vardı. Yani 3 sokağı toplasan 100'e yakın vardı neredeyse. Hepsi, herkes kaçtı gitti. Ben orada da en son giden yine ben oldum. Kendi evimdi orası. Ondan sonra o dönemde tahtacılar vardı. Hortum Süleyman zamanı. 91'de. 40-50 polis sokağa çıkıyor, İstiklal'ı boydan boya tarıyor. Ara sokakları. Önüne geleni saat 10'ndan sonra "ne işiniz var" deyip kulüpleri basıyor, barlara girip dövüyor insanları. Biz bunları deşifre ettik o dönemde. Birkaç gazeteciyle. Sonra bunlar aynı şeyi Laleli'de yapmaya başladılardı. O dönemde sosyalist ülkeler de dağıldığında ilk önce Romanya'dan kadınlar geldi bir sürü. Kimi fuhuş yapmak zorunda kaldı ülkede. Onlara, o taraflara yöneldiler bir grubu da polislerin. Sonra onlar deşifre olunca-- çünkü ailelere bile işte karı koca gelmiş, bara gitmiş işte içecek. Onları bile dövüyor. Düşün "ne işiniz var? 10'dan sonra evinize gideceksiniz" diye. Böyle bir abuk subuk şeyler yaşandı.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment2821
Partial Transcript: Sonra bu Hortum Süleyman-- Ben sonra Ülker Sokak'a geçtim. Onun yüzünden cezaevine girmiştim ben 91'de. Benim evim tadilat yapılıyordu. Başkurt'ta oturuyordum. Ülker'deki arkadaşıma geldim. Orada kalmıştım 2-3 ay. Orada gene bir transın ihbarı, muhbirliğinden. Bir Taksim'de, Harbiye'de otostopa çıkıyor. Orada gözaltına alındı diye sen gel bütün mahalleyi ihbar et. Bizim evi bastılar, arkadaşın evini. "Açma bak" dedim. Dedi "Adam yok bir şey yok" falan dedi. Oturuyorduk böyle. Cumartesi günüydü. Aaa alındık, götürüldük. Orada Hortum'la ilk kez o zaman karşılaştım. 91'in işte yazın ortasıydı. Ağustos ayı falan. Şey hani yüz yüze geldim ilk kez. Hepimize 7-8 kişiyiz ve hepimize hortumla vurmaya başladı. Sorgu sual yok. 00:48:00Ben de bir sinirlendim. "Sen dedim bana vuramazsın" dedim. "Seni şikayet ederim" dedim. "Öyle mi" dedi. Daha çok vurdu bana. Sonra nezarette kaldık biz 5 gün boyunca. Macera deniyordu ona. Ben dışarı çıkan bir trans arkadaşa haber verdim. "İnsan Hakları Derneği'ne haber ver, avukata falan. Gelsinler" dedim. Avukat geldi 2 gün sonra. O bir ertesi gün çıkmıştı. Avukatım geldi, avukat geldi. Eren Keskin. Ondan sonra Hortum şaşırdı. "Bir transın bir avukatı nasıl olur" diye. Bir de İnsan Hakları Derneği'nden. Bu bir panikledi. Sonra dedi "Müvekkili serbest bırakmanı gerekiyor, bir suçu yok bir şey yok. Bir de işkence yapmışsınız" dedi. Sonra bu avukat savcılığa başvuracaktı. Orada bizi kaçırdılar. Tarlabaşı'ndaki Merkez Karakola. Oradan, oraya gelene kadar avukat bir geliyor Taksim Karakolu'na yok. Oraya gelene kadar biz Kasımpaşa'ya gönderildik. Kasımpaşa'daki Karakola. Oradan bizi Kulaksız'a götürdüler. Bizi oradan da şeye Hasköy Karakolu'na, Hasköy Karakolu'nda bulabildiler bizi. Oradan da "işlem yapıp serbest bırakmanız gerekiyor" dedi. Oradan da bizi alelacele Karaköy Karakolu'na getirdiler. Ona da macera deniyormuş. İlk kez bir-- Normalinde karakola alıp 1.Şube'ye götürüyor. Ya oradan serbest bırakılıyorsun ya da zührevi hastalıklar hastanesine gönderiliyorsun. Karaköy Karakolu'na getirildik. Oradan da şeye geldik, tekrardan Tarlabaşı'ndaki Merkez Karakolu'na. Oradan bırakıldık. Ama diğer karakollarda küfür, taciz, zorla cinsel ilişkiye girmeye kalkan polis oldu. Rüşvet vermek zorunda kaldık. Hatta birinde de "ay" dedik, "bize yanaşmayın bizde" dedik "frengi var, hastalık var. O yüzden" dedik "sana da bulaşır." Öyle kendimizi -aslında yok.- Ama öyle söyleyip korumak amaçlı yapmıştık. 5 gün de böyle bir şey yaşandı. Ondan sonra ben çıkınca buna dava açtım. Savcılığa suç duyurusunda bulundum. Tempo dergisinde Savaş Ay'la röportaj yapmıştım. Morluklar falan var. Rapor aldım. Bunun üzerine bu kalktı 1 hafta aradan 1 hafta falan geçmişti. Ben eve geliyordum kendi evime, boya badana yapılıyor mu diye. Bir de kedim vardı. Ona mama götürüyordum. Beni yolda gördü bu. Anons ettirdi. Ben de orada-- Ettirmiş. Bir baktım ben arkadaşın evine giderken sokakta şey, polis yanımda durdu minibüsle. "Şikayet var" dediler "senin hakkında." 00:51:00"Ne şikayetiymiş" dedim. "Fuhuş yapıyormuşsun" dedi. "Ay" dedim "öğlen vakti ne fuhşu" dedim "şurada" dedim, "arkadaşımla konuşuyorum ben" dedim. Diğer trans bir arkadaşla falan. Ondan sonra işte gözaltına alıyor seni. "Ne için?" dedim. Bu sefer döndüler "trans olduğum için." "E trans olmak suç değil ki" dedim. "Sen" dedim "1924'te Atatürk'ün çıkartmış olduğu bir yasada homoseksüellik diye bir şey de geçmiyor, suç da yok" dedim. "Aaa sen" dedi "Atatürk'e homoseksüel mi diyorsun?!" "Hayır, demiyorum" dedim. Sonra beni Atatürk'e hakaret suçlamasıyla karakolda, imzalamadım. Dedim "buna imza atmam ben" dedim. Beni tekrar Tarlabaşı Karakolu'na. Oradan tekrar Taksim Karakolu'na. Tekrar Tarlabaşı tekrar şey. İşte 4 defa gittim geldim. Oradaki komiser "bunu bırakın gitsin evine." Ben gittim, baktım Tempo dergisi ellerinde. Röportaj falan böyle. Alsın kendi şey yapsın. Yok. Nasıl olduysa oradan beni şeye gönderdiler zorla. Artık üst makamlara mı iletti Hortum Süleyman. 2. Şube-- 1.Şube'ydi Gayrettepe'ye getirildim. Oradan mahkemeye getirildim. Mahkemeye girmeden tutuklandım.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment3141
Partial Transcript: Eee-- Önce sulh mahkemesine girdim. Hakime dedim ki "Hortum Süleyman--" "Ben" dedim "ona dava açtım." Kağıtlarım da vardı suç duyuru. "Bunu şeyden dolayısı" dedim, "bana iftira atıyor" dedim. "O, tamam" dedi. "Serbestsin" dedi. Savcı itiraz etti hakimin kararına. Oradan 6'ncı Asliye'ye sevk edildim. Ben dışarıda bekliyorum. Polis içeri götürdü kağıtları. Geldi, "tutuklandın" dedi bana. Haydi şeye, bu sefer Bayrampaşa Cezaevi'nde 2 ay kaldım. Sonra ilk mahkemede tahliye oldum. Hatta Avrupa'dan İnsan Hakları Heyeti gelmişti benimle görüşmek için. O dönemde baya bir olay olmuştu. Hatta Almanya'daki eşcinsel örgütleri Türk konsolosluğunda protesto yapmışlardı. Sonra benim suçsuzluğum, dışardan devam etti mahkemem. 1 yıl boyunca. Ve beraat ettim. Sonra Hortum Süleyman'a ben dava açtım. 2-3 yıl kadar sürdü o. 50 milyonluk o zamanın parasıyla, tazminat davası açtım. Tabii gereksizlik kararı verildi hep. Polise açılan davalarda hep öyleydi. Sonra bu 96'da Ülker Sokağı'na geldi. Beyoğlu'na geldi. O habitat şeyinde falan. Hatta onu da şey yapan, bizim mahallede bir kadın var. Hala yaşıyor. O, bir binayı satın almıştı bir vakıftan. Tadilat, tamirat 00:54:00yaptırdı. E dedi kızlara "size vereceğim burayı, tutacaksınız, çalışıyorsunuz" dedi. Ön tarafı tamam da arka kısmını kızlar ne yapsın. İki yeri birden tutamayacaklar diye. Bir de yüksek kira istedi. Ondan sonra kızlar kabul etmeyince bu, mahalleliyi ayağa kaldırdı. İşte ülkücü mafyaydı şusu, busu-- şeye çevirdi işi ahlak, namus üzerine. Aslında rant üzerinden. Bu böylece Hortum Süleyman gelince de şey oldu. Birçok kız utandığı için ismini duyduğu için. Duyan kaçtı, duyan kaçtı. Yani direnen çok olmadı. En fazla 1-2 ay falan. Biz kaldık. Ben kaldım orada. Zaten bana şey dediydi Hortum Süleyman, haber göndermişti. İşte "onu bir dönem 2 ay yatırdım, şimdi bir 6 ay daha yatıracağım içeride" diye bana haber gönderiyor. Sonra o dönem Savaş Ay, A Takımı programı yapıyordu ATV'de. Biz o canlı yayınlara katılmıştık kaç defa. Ona da şey çıkardılar-- O dediğimiz kadın da irtibat sağlıyorlardı polisle. Hatta bir baktık bir haberlerde bizi 3-4 kişimizin ismi geçiyor. Kırmızı bültenle bizi arıyor. Ana haber bir şeyinde. 10 kişi var. 3'müzün şey ismi geçiyor, kırmızı bülten geçiyor. Aaa şaşırdık. Ondan sonra evi basıyorlar benim. Ben uyandım. Canlı yayına katılacaktık şimdi. Akşam 9 gibi filandı. Biz işte kuaföre falan gidecektik. "Arkadaşlar" dedim "erken çıkalım. Bunlar yine bize bir şey yapmaya kalkarlar." Biz saat 4 gibi evi terk ettik. Onlar bizi şey zannediyorlardı. İşte 8'de evden çıkacaklar. 9'da canlı yayına katılacaklar. Engellemek için evi basıp bizi gözaltına alacaklardı. Biz uyandığımız için bunlar her şeyi yapar diye. Biz kuaförden canlı yayına geçtik. Bir aradık evi. Polisler evi basmış, bizi gözaltına alacak çıkmayalım diye televizyona falan. Ama hiçbirini de şey yapamadı. Tabii bizim daha önceki politik deneyim ve daha önce yaşanmışlıklar neler olabileceğini bildiğimiz için tedbirli davranıyorduk. Sürekli şey yaptık, onlar her yapacaklarını biz başka şey bulduk. O dönemde baya bir savaş haliydi.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment3402
Partial Transcript: Bir kere de gene gözaltına alındım ben. 97'de. Amerika'dan ödül almıştım bu IGLHRC'nin. İşte eşcinsel hakları için mücadele edenlere veriliyordu. Yeni gelmiştim. Bizim Kazancı Yokuşu'nda mendil satan bir çocuğu yakaladı polis. Benim 00:57:00yanımda oldu olay. 7-8 yaşında falan. Kürt çocuklarıydı. Kızıydı. Çocuğu bir dövüyorlar. Aa şaşırdım. "Ne yapıyorsunuz?" falan dedim. "Ay" dedi "sen karışma" dedi. "Onlar" dedi "mendil satıyor mendil mendil. Onlar PKK'ya para götürüyorlar mendillerle" dedi. Aa çocuğu nasıl tekmeliyorlar 7 yaşında. 4-5 polis. Ve biz de sokak sanatçıları diye bir şey kurmuştuk o dönemde. Atık maddelerden şey üretip sade işi fuhuştan, fuhşa mahkum olmayalım bizim de yapabileceğimiz işler vardı. Pınar Selek falan o dönemde. Sonra şey yaptık--Çocuğu dövünce ben de müdahale ettim. İnsanlar korkuyor. Çocuk nasıl bayılmak, ölmek üzere. Dar bir sokak orası, Kazancı Yokuşu. Arabayla duvar arasına sıkışmış. Ay bir daldım dedim, yukarıdaydım sokağın. Geri döndüm. Geldim çocuğa "ne yapıyorsunuz ya" dedim. "Sana ne, karışma." Bu sefer bana da giriştiler. Çocuğu kaldırmış, bayılmış ölüyor çocuk. "Yok" dedi "bir şey olmaz." Ondan sonra çocuğu kaldırdım. Bu sefer bana vurdular, beni devirmeye kalktılar yere falan. Bir ekip daha geldi sivil. 8 polis ben tek başıma. Hadi yine paldır küldür beni götürdüler karakola. Tutuklanmak üzereydim gene. Polise mukavemetmiş hesapta. İşte 30 saat falan kaldım karakolda. Mahkemeye çıktım. Serbest bırakıldım. Hortum da orada beni gördü. Eline bir fırsat geçti ya. Saçım başım dağılmış, şiddete uğramışım. Kafama odunla vurmuşlar polis. Kendimi koruyayım diye saatim, kayışının şeyi vardı o elime batmıştı filan böyle. Sonra çantamda da pasaportum vardı. Aa baktılar. "Sen Amerika'ya mı gittin?" dediler. Orada gidip gelme vize şeyim vardı. "Evet" dedim. Niçin? Onlar şaşırdı. Bir transın Amerika'da ne işi var, gider diye. O yıllar, 97'de. Dedim "ödül aldım." "Ne ödülü?" dedi. Dedim "İnsan hakları ödülü aldım" dedim. Ay bunlar bir şaşırdı. "Ay keşke söyleseydin seni dövmezdik" dedi. Yani düşün böyle şey de yaşıyorsun.
Şöyle diyeyim ben ilk defa yurt dışına çıkıyorum. Aktarmalı gitmiştim, Amerika'ya vize almak kolay da değil. Çok baya bir şeyimi istediler. Sabıka sonuçlarımı 91'de tutuklanmalarımı falan bilmem neleri. O da zor zahmet bir vize aldım. Davetli olduğum halde şey önce Frankfurt Almanya aktarmalı gidiyorsun. Gittim. 12-13 saat yol sürüyor. Geldim şimdi New York'a. JFK 01:00:00havaalanına. İndim. Daha önceki biletle gelecektim. O şeyi kaçırmışım herhalde yanlış bir şey olmuştu. Öğlenleyin İstanbul'dan bindim. Yani sabah binecektim. Beni bekleyenler orada şeydi tekrar onlara mail göndermişti bir arkadaş, gecikmeli gelecek diye. Ay indim. Dil bilmiyorsun, yer bilmiyorsun. Dünyanın bir ucuna gelmişim. Ondan sonra ay bir korktum, göremedim insanları, beni arayanları. Neyse şey, kağıtla yazmışlar. Zor zahmet buldum. Yoksa böyle bir anda geri dönecektim şeyden. Valizim kayboldu. Bavul da bir valiz almıştım böyle. Onu da zor bulduk falan böyle. Orada 10'uncu cadde miyiz neyiz sanıyorum. Bir Türk'ün işlettiği bir restoran vardı. Translar da çalışıyordu orada. Kafede şov yapıyorlardı. Kafe-restoran bir yerdi. Onların kız kardeşinin evinde kaldım. 1 hafta falan kaldım işte. Ödül filan aldım. Biraz New York'u dolaştık. Oradaki LGBT örgütleriyle falan şey oldum, görüştüm falan böyle. Güzeldi. 1 hafta sonra işte Türkiye'ye döndüm
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment3690
Partial Transcript: Türkiye'de ilk trans aday bendim. 99'da belediye meclisinde 3.sıradaydım. Baya da biraz 2 bin civarı oy almıştım o dönemde. Tabii kazanamadık tabii. Mühim olan şeydi partinin medeni bir cesaret göstermesi. Transların da yapabileceği bir işlerin olabilmesi. Böyle sade oy veren biri değil seçilen biri de olmalıydı. 2007'de de milletvekili adayı olmuştum. O da Isparta'dan koymuşlardı. O dönemde İstanbul'a çıkartılmadı. İşte Ufuk Iraz adaydı. "Bin Umut" diye bir şeyden HPD şeyindendi sanıyorum. Beni de Isparta'dan koymuşlardı. Seçilecek şey değildi ama şeydi sonuçta mühim olan aday olmak, partinin seni aday göstermesi. Orada da 500 oy almışız düşün yani. O da şeydi Isparta'da 2007'de falan.
96'da ilk kurulduğunda 8-10 tane sol grubun bir araya gelmesiyle kuruldu. İyi gidiyordu. 2002'de bir ayrışma yaşandı. Bazı gruplar işte yarısı gitti diyelim. 2010'da da bir ayrışma yaşandı tekrardan. İşte şu an ismi de Sol Parti oldu artık. Gerçi ben 2010'da da koptum. Yani ben TKP geleneğinden 01:03:00geliyorum. Sonra bazı gruplar şeye, liberalizme doğru kaydı. Sosyalist gruplar da. Bazılarına bakıyorsun. Sonra ben şu an 10 yıldır 1920 TKP'deyim. Yani benim kendi siyasi geleneğimdeyim. O da diğer TKP'nin açtığı davadan açtığı dolayısı aynı ismi taşıyormuşuz diye. TKP 1920'yken şimdi 1920 TKP oldu. Toplumcu Kurtuluş Partisi. Önce şeydi, Türkiye Komünist Partisi'ydi. Tarihsel gelenekten geliyor diye. Öyle bir şey yaşıyoruz. Ben mesela şu an TKP, 1920 TKP'deyim. İl yönetim kurulundayım. İstanbul il yönetim kurulu üyesiyim. 4.dönemdir seçiliyorum. Parti meclisindeyim. Bu yıl da MYK'ya da girdim. Hem parti meclisindeyim hem şimdi MYK'dayım. Artı şeyiz, İleri Kadınlar Derneği'ndeyim. Orada da koşturuyorum. Bir de İlerici EBT'leri kurduk biz 5 sene öncesi. Şu sıralar işte biraz şey var Türkiye genelinde de bu pandemiden dolayısı işte iktidarın LGBT'lere yaptığı işte engeller işte onur yürüyüşü yapamıyorsun artık kolay kolay kaç senedir. O yüzden bir dağınıklık yaşanıyor. İşte pandemiden dolayısı bir dağınıklık yaşanıyor. Yani şu an o şekilde devam ediyorum.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview112683.xml#segment3885
Partial Transcript: Şöyle diyeyim 12 Eylül bu ülkenin üzerinden daha çok sol olmak üzere, silindirle geçti üzerinden. Yani aşağı yukarı 250 kişiden fazla insan işkencede öldü. 50 civarı insan idam edildi. 1 buçuk milyon kişi fişlendi. 600 bin kişi tutuklandı, cezaevine girdi. O 600 bin kişiden biri de ben olmuş oldum o dönemde. Aynı şey cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinde olan eşcinsel ve translara. Mesela şey vardı, birkaç gay arkadaş o dönemde birahanelerden gözaltına alındı ve zühreviye götürüldü. Gay yani. Bıyıklı, sakallı. Ve şey değil diye-- O fişlendi eşcinsel olduğu için. Ve devlet memurluğundan ve işyerinden atılan arkadaşlar oldu gayler yani düşün. Ki onlar fuhuş yapmıyor. Sadece zevk için çıkmış. İşte sakallı. Kimi de evli olanları vardı. O dönemde işte onun mücadelesini vermeye çalışanlar oldu. İşyerinden atılan oldu. Yani sadece-- mesela ben o dönemde politik kimliğimden fazla gözaltı 01:06:00olmadı. Sadece bir kere tutuklandım. Bir de gözaltına alınmıştık bir kere de. Ondan sonra cinsiyet kimliğimden dolayısı trans kimliğimden dolayısı belki 200-300 defa gözaltına alındım. Sürekli 15-20 yıl içerisinde. O süreçte askeri darbenin hatta bazı sağcılar da artık kafaları dank etti o dönemde yapılanlara. Hani Türkiye'ye 10-15 yıl geri adım, geriye gitti Türkiye gelişme konusunda. Hani insan hakları olsun, teknoloji, bilim olsun şu bu falan. E bir sürü insanın hayatıyla oynandı. Aynı şekilde işte 15 Temmuz'da da aynısı yapmaya kalktılar. E bu darbeleri kim yaptı? Sonra da yıllar sonra çıkıyor ele başısı Amerika gene. NATO ve Amerika yani. Çünkü Türkiye'de kaç tane yaptırmaya kalkıldı, yapıldı. İşte 12 Eylül en büyükleriydi. Çok büyük bir zayiat verdi Türkiye'ye. Yani o yüzden o dönemi yaşayanlar çok daha iyi biliyor, çok fazla acı çektiler 12 Eylül'de. Yani politik kimliği olanlar da translar da. Translar daha çok göz önünde oldukları için işte kimisi sahne hayatından silindi. Sürgünlere gönderilmeye kalkıldı. Ormanlara bırakıldı. Falakalara yatırıldı. Kimi kimseye şikayet edemiyorsun. Kimi kime şikayet edeceksin o dönemde. Bir de örgütlü değil translar. Bireysel bir çıkış yapıldı o dönemlerde. Bir sürü işte gözaltılar. O dönemin transları psikopatlaştırdılar hatta. Gözaltına alınmamak için kendi kolunu bacağını kesenler vardı. O bizim o kuşakta çok fazla vardı o. Bu-- çünkü haksız yere bir sürü-- Pazara gidiyorsun, pazardan gelirken alınıyorsun. Bir yere alışverişe çıkıyorsun gene güpe gündüz alınıyorsun. Ben de kaç kere öyle alındım. Hani çalışmaya çıktığımda değil evimde otururken de alındım. Yani şeydi insanı yani psikolojisini ve her şeyini allak bullak ettiler. O yasalar yine hala devam ediyor. İşte değişen çok şey olmadı.