Hamit Kapan 1

Museum of Historical Justice and Memory

 

Transcript
Toggle Index/Transcript View Switch.
Index
Search this Index
X
00:00:00 - Kısaca Hayat Hikayesi

Play segment

Partial Transcript: Kahramanmaraş doğumluyum. Ailem, 1938 yıllarında o dönemki Dersim isyanlarından sonraki günlerde göç ederek Malatya üzerinden Elbistan'a oradan da bir kısmı Maraş'a, hatta daha aşağılara Ceyhan, Adana tarafına kadar inen bir aşiretin çocuğuyum ben. Ailem Dersimli. Ama ben Maraş doğumluyum. 1956 doğumluyum. Maraş'ta doğup büyüdüm. İlk, orta, lise eğitimimi Maraş'ta tamamladım. Maraş'ta yani bir aşağı yukarı 15 yaşlarındayken sol ile tanıştım. Sol ideolojiyle, sol yapılarla tanıştım. Ve o yaştan bu yana yani 15 yaşından bu yana da bu ideoloji içerisinde bu anlayış içerisinde mücadeleye etmeye, duruş göstermeye çalışıyorum. Çocukluğum dediğim gibi Maraş'ta geçti. Ama Maraş'ın yapı olarak özetlemek gerekirse Maraş yapı olarak yobaz, gerici ve faşistlerin etkin olduğu bir şehirdir. Fakat orada bir mahalle vardır ki daha çok ötekilerin yani Alevilerin, Kürtlerin bir arada yaşadığı bir mahalle vardı. "Yörükselim" diye bir mahalledir. O mahallede büyüdüm. Dolayısıyla o mahallede bu Dersim'den gelen, göçle gelen insanların buluştuğu bir mahalleydi. Oradaki 78 Aralık ayına kadar yani katliam gününe kadar o mahalledeki bir dayanışma, bir yardımlaşma en üst seviyedeydi. Olağanüstü bir seviyedeydi. Ben bu anlayışta, bu ortam içerisinde kendimi buldum. Kendimi orada geliştirdim. Dediğim gibi 15 yaşında da solla tanışınca daha farklı bir kafa yapısıyla, daha farklı bir anlayışla da kendimi bir mücadele içerisinde buldum. Süreç içerisinde bu organik bir yapı içerisine de kendini kaydırdı. Yani bir siyasi bir örgütlenmenin içerisinde de yer aldım. Giderek de bu etkinliğim, yer alışım iyi bir seviyeye kadar kendini götürdü. Ve orada Devrimci Savaş diye bir grubun içerisinde aktif bir militan olarak Maraş'ta hem okullarda, 00:03:00okullarda özellikle varlığımızı sürdürme anlamında bir mücadele içerisinde kendimi buldum.

00:03:08 - Maraş'taki Politik İklim ve Yapılanmalar

Play segment

Partial Transcript: Tabii ki şimdi o dönemde hatta şu günlerde bile Maraş yeni yeni kendini aşan, dışa açılan bir şehir aslında ama o yıllara yani 70'li yıllardan, 78 yıllarına kadar hatta daha öncesinden işte Maraş kapalı bir ekonomisine, ekonomiye sahip bir şehirdir. Yani pek komşu şehirleriyle bir alışverişi olmayan, kendi içinde, kendi ürettiğini kendi tüketen, el sanatlarının daha çok ağırlıkta olduğu bir şehirdir. Fazla ağır sanayi yoktur Maraş'ta genel olarak. Dolayısıyla orada bir işçi sınıfından söz etmek ya da orada bir sanayiden söz etmek zor. Mümkün değil daha doğrusu. Devrimci Savaş Maraş'ta örgütlüydü, doğru. Ama ağırlıklı olarak Ankara, İzmir'de de İstanbul'da da sayılabilir. Ama Maraş'taki ağırlığının sebebi Devrimci Savaş'ın kurucularından olan, değerli bir yoldaşım olan Hamdullah Erbil'in Maraşlı olması. Yine Hasan Basri Temizalp denilen bir arkadaşımızın-- Bu, hatırlar mısınız bilmiyorum. Malatya Beylerderesi'nde 1976 yılında 3 kişiyi katletmişlerdi: Ülker Akman, Yusuf Ziya Güneş, Hasan Basri Temizalp isimli. O Hasan Basri arkadaşımız da Maraşlıydı. Dolayısıyla bu özellikle şehir dışında yani Ankara, İstanbul'da okuyan üniversitede okuyan arkadaşlarımızın Maraş'a gelip gitmeleri, özellikle Hamdullah'ın, Hamdullah Erbil'in Maraşlı olması ve Maraş'a sık sık geliş gidişlerinin olması bizi o örgütlenmeyle tanıştırdı. O örgütlenme içerisinde de ben de aktif olarak görev aldım. Önemli sorumluluklar da üstlendim diyebilirim. Ama dediğim gibi Maraş'ın ekonomisi daha büyükşehir olmasından kaynaklı son 10 yıldan bu yana, büyük şehirli etiketi aldı. Son 10 yıldan bu yana Maraş'taki ekonomi bir miktar dışarı açılmaya ya da bir sanayileşme, küçük sanayi. Ağır sanayi de yok tabii. Fabrikasyon türü şeyler yeni yeni oluşuyor. Ama aralık 78 gününe kadar Maraş'ta bir işçi sınıfından yoğun bir işçi sınıfından söz etmek mümkün değil. Hatta dediğim gibi az önce Maraş bölge olarak da sağın güçlü olduğu bir şehirdir. Ben öğrenciyken örneğin mesela okullarda sağcıların çok etkin olduğu bir dönem yaşadım. Ama o dönem tutarlı bir mücadele vermemiz sonucu iyi bir mücadele sonucu diyebilirim, bazı okullarda özellikle Ticaret Lisesi'nde, normal 00:06:00lisede. Hatta daha sonraki Eğitim Enstitüsü, Öğretmen Okulu'nda faşistlerin bu etkinliğini kırmayı başardık. Zaten bunlar bizi Maraş'ta öne çıkardı. Çünkü diğer bazı operasyonlar, bazı örgütler anlayış olarak bizden farklı oldukları için Maraş'ta bir çatışma anlayışı ya da bir mücadele anlayışları bize göre biraz daha geride olduğu için Maraş bölgesinde bizim adımızın öne çıkması kaçınılmazdı. Çünkü oradaki o sağ, faşist etkinliği kırabilecek tek yapılanma, Devrimci Savaş yapılanmasıydı. Bunun da sonuçlarını, bunun da haklı kazancını katliam günlerinde ortaya koyduk biz de elimizden geldiği kadar. Ki onu daha sonra belki anlatırız. Yani demek istediğim şu, Maraş'taki yapımız bizim güçlüydü, ancak Maraş'taki ekonomide tam tersine kapalı bir ekonomi, küçük el sanatları olan ekonomiye sahipti. Birkaç küçük çaplı fabrikaların var olmasından kaynaklı, sendikalaşmanın olmayışı, işçi sınıfından bahsedemeyeşimizden kaynaklı da bu bazda bir mücadele de olmuyordu. Ha, katliamdan 2 yıl öncesine, 3 yıl öncesine gittiğimizde yeni yeni kurulan bazı fabrikalardaki işçilerin bir araya getirilmesi anlayışıyla DİSK'e bağlı bir iki sendika kurulmuştu Maraş'ta. Ama bu bizi bir şeye götürmüyor yani orada bir işçi sınıfının hareketliliği vardır demeye götürmüyor. Fakat böyle bir şey de vardı. Yine o dönemde TÖBDER, sol anlamıyla, sol anlamında önemli roller üstlenmişti. Özellikle öğrencilere yönelik yapılan çatışmalarda olsun kavgalarda olsun. TÖBDER'li öğretmenlerin, TÖBDER'li yönetimin önemli roller üstlendiğini, önemli sorumluluklar üstlendiğini, bunu yerine getirdiğini söyleyebilirim. Yine o dönemde bazı grupların ki bizim de içinde bulunduğumuz bazı grupların dernekleşme faaliyetleri başlıyordu Maraş'ta. İşte bütün bunlar Maraş'taki o sağ hakimiyeti kırabilme yolunda ilerleyebilen bir mücadele gösteriyordu. Bu da onları tahammülsüzlüğe, onların daha da saldırganlaşmalarına yol açıyordu. Bu şekilde bir 78 Aralık ayına kadar getiriyordu bizi.

00:08:50 - Yörükselim Mahallesi Dayanışması

Play segment

Partial Transcript: Maraş'ta derli toplu olabilecek bir ya da iki mahalle vardı. Asıl sözüne edebileceğimiz, anlatabileceğimiz Yörükselim Mahallesi'ydi. Daha sonra bir 00:09:00de Maraş'ın Antep girişindeki bir Kahramanmaraş Mahallesi eski adıyla Kahramanmaraş Mahallesi olan bir yerleşim yeri daha sonradan oluşturuldu. Bu da gene dışarıdan gelen ötekilerin oluşturduğu bir mahalledir. Onun dışında diğer bütün mahallerinde, şehrin merkezlerinde sağın çok güçlü bir etkisinden söz etmek mümkün. Yani çarşıya örneğin bizim tek ya da iki kişiyle gitmemiz mümkün olmuyordu. Ancak çok sivri bir solcuysanız, sizden korkuyorlarsa çarşıda giderken ya da çarşıda karşılaştığınızda sizden uzak durabiliyorlar. Ama orta halli bir solcuysanız ya da orta halli bir ötekiyseniz çarşıda bu şekilde dolaşmanız çok zor. Dediğim gibi bir iki mahalleden söz edebiliriz ama bunların en önemlisi ve öne çıkanı Yörükselim Mahallesi'dir. Okullardaki bütün kavgalarda bu Yörükselim halkından yardım istendiğini-- Örneğin ben Ticaret Lisesi'nde okuyordum, okul içerisinde faşistler çok etkindi. Ama bizim 6-7 kişilik bir grubumuz vardı. Ben liseye başladığım ilk gün böyle bir grup oluşturdum ve bu grupla birlikte okul içerisindeki faşistlerin etkinliğini kırmaya başladık. Okul içerisinde etkin olmaya, okul içerisinde çıkacak bir kavgada hemen bir araya gelip karşılık vermeye ve okulu şey yapmaya, sallamaya başlamıştık. Ancak okul çıkısında dışardan gelen sivil faşistlerin saldırıları bize karşı geliyordu. Biz de buna karşılık okuldaki çıkan kavganın hemen arkasından Yörükselim Mahallesi'ne haber salıyorduk "bize yardıma gelin" diye. Ve Yörükselim halkı kadınıyla, yaşlısıyla okulun önüne yığılıyorlardı. Okul çıkışı bizi topluca alıp mahalleye taşıyorlardı. Bu şekilde bir ortam yaşanıyordu mahallede. Maraş'ta.

00:11:17 - Katliam Hazırlıkları, Bombalı Paketler ve Silah Sevkiyatı

Play segment

Partial Transcript: Ama daha öncesinde, mesela 76 yılında Hasan Basri Temizalp'in cenazesi geldiğinde Maraş'a ilk defa siyasi bir cinayetten kaynaklı bir cenaze töreni organize edilmişti. O törene katıldım. Çok tedirgin ve gergin geçen bir cenaze töreniydi. Arkasından yine 78'in nisan ayında, 4 Nisan tarihinde belli bir planlamalar, belli bir hazırlıklar yaşanıyordu Maraş'ta. Biz bunları o dönem öngöremiyorduk gerçi ama daha sonraki zaman, süreç içerisinde yaşananları topladığımızda bize bu şey gösteriyor, tablo gösteriyor. 78 Nisan ayında 00:12:00da başka bir hedefleri varken, yanlış bir kahveyi taradılar. Yörükselim Mahallesinde bir kahve taraması ve bombalaması yaşattılar bize. O kahve taramasında 80 yaşında Sabri Özkan isminde Bıçkın Dede lakaplı bir dedemizi, benim de kirvemdir kendisi. O kahve taramasında katlettiler onu. Ve onun da bir cenaze merasimini düzenledik. İyi bir katılımla Maraş gibi bir bölgede, böyle bir cenaze töreni, böyle bir cenaze korteji oluşturmak çok zor ve güç isteyen bir çalışmaydı. Aslında o dönemde Maraş'ta şu tür hazırlıklar da yapılıyordu. Bunları daha sonraki süreçte yaşadığım ve araştırmalarımızda öne çıkardık ki o dönem özellikle Ankara merkezli Maraş'a özel bir önem verildiğini, özel bir hazırlık yapıldığını görüyoruz. Ankara'da o dönem yüzbaşı olan, lakabı "Efsane Yüzbaşı" lakaplı, Ali Çevik isminde bir yüzbaşının Maraş'a özel bir malzeme aktarımı yaptığını daha sonra öğrendik biz. Bunların belgeleri var, bunların kayıtları da var. Mahkeme tutanaklarında da var. O yüzbaşı marifetiyle Maraş'a silah ve patlayıcı sevkiyatı yapıldığını, Ankara merkezinden öğrendik. Hatta o patlayıcıların üzerinde nereye atılacakları bile yazılı. Hangi camiye atılacağını, hangi ülkü ocaklarına atılacağını, hangi MHP'linin evine atılacağına kadar kayıt altına alınmış bir çalışma. Yine o dönemlerde hatırlarsınız belki Ankara merkezde bir postaneden 3 kişiye bombalı paket gönderilmişti. Bunların bir tanesi Malatya Bağımsız Belediye Başkanı Hamidoya, Hamit Fendoğlu'na gönderilmişti. Bir tanesi Maraş Pazarcık Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanı Memiş Özdal'a gönderilmişti. Bir tanesi de Abdülkadir Aksu'ya gönderilmiş. Hamidoya gönderilen bomba kapısına paket geldiğinde, Hamido kapıya çıktığında yanında torunu, gelini ve kendisi olmak üzere bombanın patlamasıyla, paketi açılmasıyla bombanın patlaması sonucu hayatlarını kaybettiklerini görüyoruz. Arkasından çıkan olaylarda 11 kişinin öldüğünü, orada bir provokasyon denemesi, orada bir katliam 00:15:00denemesi yapıldığını görüyoruz. Yine ikinci bomba, Maraş Pazarcık Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanı Memiş Özdal'a gönderilmişti. Ancak tesadüfen Memiş Özdal bir gün önce Ankara'dan geliyor Maraş'a. Ankara'da bulunuyor, görüşmeler yaptı ve Maraş'a geldikten bir gün sonra paket geliyor kendisine. Gelen paketi gönderenin ismini tanımadığını, bilmediğini, böyle bir paketi beklemediğini dolayısıyla bu paketi almayacağını söylüyor. Fakat bombanın paketi o kadar gösterişli ve albenisi yüksek ki başkan bu paketi almadı diye postane görevlileri paketi açmayı ve paketin kutusunu, ambalajını alıp içini atmayı düşünüyorlar. Bu anlamında paketi açtıklarında patlama söz konusu oluyor. Bir memur orada da hayatını kaybetti. Ama üçüncü bombanın Abdülkadir Aksoy'a gönderilen patlayıcının akıbetini net olarak öğrenemedik, ulaşamadık. O konuda bilgim yok. O yıllardan gösteriliyor ki Maraş'ta özel bir çalışma, özel bir hazırlık yapıldığını görüyoruz. Hatta gene daha sonra Bülent Ecevit'in kasasından çıkan belgeler var. Bunlar deşifre oldu, bilindi, basında yazıldı. O bölgelerde, o bölgede görev yapan MİT elemanlarının Ecevit'e, başbakan olduğu dönemde raporları geliyor. MİT raporları. Bölge hakkında. Ve Maraş'ta özel bir, büyük bir olay hazırlığı yapıldığını, bunun için yığınak yapıldığını, çalışma yapıldığını ve Ecevit'e bildirdikleri halde Ecevit bu belgeleri kimseyle paylaşmadan kasasına kilitliyor, kilitlemiştir. Yani bütün bunlar gösteriyor ki 12 Eylül'e gidecek bir yol haritasının taşları döşeniyor ve bu taşların içerisinde de en önemli kavşak Maraş'ta yaşanacak olan katliam.

00:17:06 - Altın Hilal Projesi

Play segment

Partial Transcript: Evet, sözüne ettiğiniz Türkeş'in, Türkiye haritasını göz önüne getirdiğinizde işte Elazığ, Sivas, Malatya, Çorum, Maraş, Hatay üzerinden bir hilal şekli ortaya çıkıyor bu şehirleri göz önüne getirdiğimizde. Türkeş'in de sözüne ettiği "Altın Hilal" bu. Burada asıl amaç bence doğudaki Kürt hareketlerinin, gelişebilecek bir Kürt hareketinin önünü kesmek. O bölgelerdeki yaşanan, yaşayan özellikle Alevi kökenli arkadaşların Kürtlerle buluşmalarını engellemek için bu hat üzerinde bir kesinti yaratmaya çalışıyorlar. Yani bu hattı kontrol altına alıp Alevilerle Kürtlerin buluşmamalarını, buluşmalarını engellemek, onlarla birbirinin dayanışmalarını engellemek anlamıyla hem Kürt hareketini 00:18:00yalnızlaştırma hem de Alevi hareketini o bölgeden sürme. Asıl amaçlarından biri buydu. Ki bunu büyük ölçüde başardılar. O bölgelerde özellikle Alevi, Kürt-Alevileri göçürdüler. Oranın, o bölgelerin yani bu Altın Hilal üzerindeki şehirlerdeki Alevi kökenli, Kürt kökenli vatandaşların göçürülmesi sonucu oradaki demografik yapı değiştirildi. Örneğin biz Maraş bölgesinde 78 öncesi seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi 3 ya da 4. 6 tane olan, sayı 6'ydı milletvekili sayısı. 3'ü kesindi. Bazen 4 milletvekili çıkardığımız dönemler oluyordu. 78'den sonra 1 taneyi bile zor çıkarıyoruz. Hatta son seçimlerde 1 tane çıkan Maraş milletvekili yurt dışından gelen oylar sayesinde çıktı. O kadar ki sınırda bir şey. Yani demografik yapı o kadar değiştirildi ki dediğim gibi 3 veya 4'ü çıkaran bir sol seçmen tümüyle göçürüldü, tümüyle şehirden uzaklaştırıldı. Ve orada şu anda 1 taneyi zorluyoruz, 1 taneyi sol anlamında CHP anlamında zorluyorlar. Bu da onların istedikleri amaçlardan biriydi. Bunu da o bölgede, o Altın Hilal üzerindeki şehirlerin çoğunda başardılar bence.

00:19:34 - TÖB-DER Maraş'taki Varlığı

Play segment

Partial Transcript: 2 öğretmen-- Dediğim gibi TÖBDER Maraş'taki mücadele anlamında, Maraş'taki solun, Alevilerin, ötekilerin daha doğrusu tümüyle, tüm ötekilerin çok sıkıştıklarında ya da zorda kaldıklarında başvurdukları, yardımını aldıkları bir yapıdır TÖBDER Maraş'ta. Yani başka büyükşehirlerdeki bir TÖBDER gibi sadece mesleki bir yapılanmadan söz etmek zor Maraş'taki TÖBDER'de. Maraş'taki TÖBDER-- Ben mesela sayısız defa karakola gidip gelmişliğim olmuştur o öğrenci olaylarından dolayı ama her gittiğimde TÖBDER'li öğretmenlerimizi yanımızda buluyorduk, duruşmalarımıza geliyordu. İşte bizi mutlaka bir şekilde sahipleniyorlardı. Dolayısıyla Maraş'taki mücadelede TÖBDER'in önemini vurgulamak mutlaka gerekli ve önemlidir bence. Onun dışında son yıllarda bir de 78'den önceki son 1 ya da 1 buçuk yıl öncesinde bir de POL-DER diye bir yapılanma oluştu Maraş'ta. O polislerin örgütlenmelerinden bahsediyoruz burada. POL-DER'li polislerden de zaman zaman solcular anlamında yani ben şahsen de mesela bazı karakolluk zamanlarımızda yardım gördüğümüz olmuştur. Ama bir TÖBDER gibi aynı şeyi de görmüyorum çünkü POL-DER'in 00:21:00içerisinde illaki yurtsever, solcu polisler mutlaka vardır. Herkesi tek şeyde görmek mümkün değil. Ama bunun içerisinde devletin yerleştirdiği bazı şeyler de olacağını düşünerek bir TÖBDER'le kıyaslamıyorum POL-DER'i. Ama ondan da bir dipnot olarak bahsetmek gerekir. Dediğim gibi TÖBDER böyle bir ayrıcalığı var bize göre Maraş'ta.

00:21:34 - Öğretmen Katliamları

Play segment

Partial Transcript: İşte 78 19 Aralık'ında görev yaptıkları meslek lisesinden çıkarak Yörükselim'e doğru yürümekte olan 2 öğretmenimizi arkadan gelen bir kişi durduruyor ve durur durmaz da silahını çekerek öğretmenlerimize ateş etmeye başlıyor. Öğretmenlerimizin vurulduğu yerle Yörükselim Mahallesi arasında mesafe, koşu mesafesiyle baktığımızda 3 ya da 4 dakikalık bir mesafededir. Biz olay yerine ilk gidenlerden biriydim ben de. Yetişip gittiğimizde Hacı Çolak isimli öğretmenimizin olay yerinde öldüğünü, kaybettiğimizi ama Mustafa Yüzbaşıoğlu adlı öğretmenimizin ağır yaralı olduğunu ve kan kaybettiğini gördük. Biz o anki heyecanla, o anki şeyle bir an önce hastaneye kaldırılmasını sağladık öğretmenlerimizin. Ama dediğim gibi Hacı Çolak olay yerinde ölmüştü. Mustafa Yüzbaşıoğlu ağır yaralıydı. Yarasına falan bakmadım ben ama kan kaybettiğini gördük. Kanıyordu bir tarafı, bazı yerleri. Ama daha sonra gece yarısı Mustafa Yüzbaşıoğlu'nu da kaybettik. Biz de Maraş gibi bir yerde bu tür, bu kadar bizim için, bize göre çok ağır bir eylemdi bu. Buna karşılık verecek bir yapımız yoktu Maraş'ta. Yani biz Maraş'ta örneğin o dönem mesela Maraş'ta, ülke genelinde o faili meçhul cinayetlere adı karışan önemli katiller vardı. Sağcı, faşist katiller. Ülke genelinde aranmalarına rağmen Maraş'ta bunların serbestçe dolaştıklarını biz görüyorduk. Yani ülke genelinde siyasi cinayetler işleyen katiller, Ekrem Çiftçi gibi diğer işte bu öne çıkan isimlerden bazılarının Maraş'ta gezdiklerini biz görüyorduk mesela aranmalarına rağmen. Böyle bir şehirde 2 öğretmenimizin katledilmesinin üzerine sol olarak buna karşılık verecek, buna karşı duracak bir iddiamız yoktu yani. Böyle bir şeyimiz de yoktu hazırlığımız da yoktu. Çünkü böyle bir eylem beklemiyorduk biz. Biz en 00:24:00fazla okul çıkışlarında, şehir merkezine giriş çıkışlarda kavgalar olur işte kafa göz kırılır falan yaşamıştık. Böyle bir eylem böyle bir katliam bizi şaşırttı. Hazırlıksız yani bir şeye uğrattı bizi, boşluğa uğrattı diyebilirim. Fakat o gece Perşembe akşamıydı, akşamüzeriydi saat 4 buçuk, 5 sıralarındaydı. Biz Maraş içerisinde varlık sürdüren, yapılanması olan diğer siyasi örgütlerle bir araya gelerek yarınki cenaze merasimimizin hazırlığına başlamaya çalıştık. Öğretmenlerimize yakışacak bir cenaze töreni hazırlamaya başladık, başlamıştık. Ve cuma günü olduğunda sabahın erken saatlerinde biz, devlet hastanesi de mahallemizin sınırları içerisindedir biz Yörükselim Mahallesi. Yörükselim Mahallesi de Maraş'ın en kuzeyinde sırtını Ağrı Dağı dediğimiz dağa dayamıştır. Dağın eteğinde büyük bir ormanlık vardır. Yani bizim kuzeyimizde daha yukarımızda yerleşim yok. Biz en kuzeydeyiz, şehrin en kuzeyindeyiz. Güney'de jandarma ve Sünni bir mahalle var. Batımız da yine büyük bir Sünni mahallesi var. Doğumuzda da sınır, doğu da sınırda da Yörükselim sınırında da büyük bir askeri kışla, kışlanın atlında da devlet hastanesi var. Dediğim gibi devlet hastanesi de Yörükselim'in sınırları içerisinde zaten. Öğretmenlerimizin cenazesi de orada bekliyor. Biz de hastaneye bakan cadde üzerinde korteji sıraya koymaya çalıştık, korteji hazırlamaya çalışıyorduk. Ve bu korteje girerken de 2-3 defa polis aramasından geçerek giriyorduk. Yani tümüyle savunmasız tümüyle çıplak halde kortejimizi oluşturuyorduk. Saatler geçiyordu biz hala cenazemizi alamıyorduk çünkü öğretmenlerimizin ikisini de kaybetmiştik. Bekliyorduk ki cenazemizi alalım işte öğle saatinde o zaman camiye gidilecekti, oradan da mezarlığa gidecektik. Mezarlık da şehrin en güneyinde. En alt tarafta. Cenaze aracı da olmadığı için sırtımızda götürmek gerekiyor. Fakat hala cenazemizi alamıyorduk biz. Bunun bile, bu cenazenin geciktirilmesinin bile daha sonra öğrendik ki bir hazırlığa den getirmek için bizi bekletiyorlarmış yani cuma günü oluşu, biliyorsunuz ötekilerin katliamları genellikle cumaya denk getiriliyor biliyorsunuz 00:27:00ülkemizde.

00:27:03 - Öğretmen Cenazelerine Saldırı

Play segment

Partial Transcript: Cuma günüydü ve cuma namazı çıkış saatine denk getirmeye çalışıyorlardı bizim cenazelerimizi. Biz bunu o zaman öngöremiyorduk tabii ki. Sonuçta cenazelerimizi aldık. Saat 2 buçuk gibi ve kortej halinde cenazelerimiz omuzlarımızda, önde yaklaşık bir 10-12 bin kişilik bir katılımla biz korteji yürütmeye başladık. Hiçbir taşkınlık yapmadan, sağa sola sataşmadan, saldırmadan yürüyüşümüzü, kortejimizi yürütüyorduk. Ta ki Maraş'ın en eski ve en büyük camisi olan Ulu Camii sınırlarına geldiğimizde bizi o zamanki asker ve jandarma bizi durdurdu. Askerler bizi durdurdular kortejimizi. Biz artık Ulu Cami'deki şeyi, kalabalıktan göz göze gelebiliyorduk. Yani birbirimizi görebilecek bir mesafedeydik. Ama o günün Cuma oluşu ve Ulu Cami'nin Maraş'ın en eski ve en büyük camisi oluşundan kaynaklı çok büyük bir kalabalık vardı. Hem caminin içi, avlusu ve yetmemiş gibi etrafında da alabildiğine kalabalık bir insan birikmişti. Belliydi ki daha önceden bunlar toplanılmış, hazırlanmış, yığdırılmış bir kalabalık burada. Büyük bir taşkınlık içindeler. Bize doğru büyük hakaretler, küfürler savurmaya başladılar. Biz hala bekliyorduk ki jandarma ya da polis onları dağıtacak, camiden çıkaracak biz de işte normal şeyimizi yerine getireceğiz. Ve oradan da mezarlığa gideceğiz diye bekliyoruz. Biz hala bunun bir hazırlıklı bir katliama gidecek gün olarak göremiyorduk o zamanki yaşımızın gereği ya da bu tür bir, bu boyutta bir şeyle karşılaşmamız olduğumuz için daha önce böyle bir deneyimimiz olmadığı için böyle bir öngörümüz yoktu yani "bize saldıracaklar" gibi şeyler beklemiyorsunuz. Ama ne fayda ki ne asker ne de polis o kalabalığa doğru bir şey yapmıyordu, yapamıyordu. Yapmıyordu. Bizi durdular sadece. Fazla beklemek olmadı. Beklemeye gerek kalmadan hem o camidekiler, kabalıktakiler hem caddenin sağındaki ve solundaki binalardan, hatta hemen sağımızdaki Maraş kalesinden bizim üzerimize yağmur gibi taşlar, sopalar, ev eşyaları. Ya o-- Mesela sağlı sollu cadde üzerindeki evlerin içerisinden üzerimize evdeki atacak ne varsa üzerimize atmaya başladılar. Biz tümüyle savunmasız bir kortejdik. Büyük bir karmaşa büyük bir kaos bir anda bizi içine çekti. İlk anda cenazelerimizi biz yere 00:30:00bırakmak zorunda kaldık çünkü nereden ne geldiğini göremiyorsunuz, sığınacak bir yer alıyorsunuz, tümüyle ortadasınız. Yere bıraktık cenazelerimizi ve sağa sola bakmak, nereden geliyor, nereden atılıyor şeyine düşmüşken kortej komitesi olarak ani bir refleksle, ani bir kararla korteji biz ileri götüremeyeceğimizi gördük yani bu çatışmayı göze alamayacağımızı gördük ve doğru bir kararla da korteje katılan bütün insanları gerisin geriye çevirerek Yörükselim'e doğru kaçırmaya çalıştık korteji. Kadınları, yaşlıları, çocukları özellikle askeri araçlara bindirerek gönderirken kaçabilecek olan, yürüyerek kaçabilecek olan gençlerimizi yürüyerek, koşarak büyük bir karmaşa içerisinde tekrar Yörükselim'e çektik. Dediğim gibi cenazelerimiz de yine askeri araçla Yörükselim'e getirdik. Aralık ayı ve kış ayı oluşundan dolayı da havanın erken kararması malum yaşandı. Tam Yörükselim'den çıktığımızla çok büyük bir şeyle karşı karşıya kaldık, panikle karşı karşıya kaldık. Herkes birbirinizi arıyordu. Çünkü kortejin yarıya yakını Yörükselim Mahallesi halkı ama yarıya yakını da dışardan gelen insanlarımız vardı bizim. Yakın köylerden. Özelikle okullardan gelen öğrenci arkadaşlarımız vardı. Dolayısıyla tam bir karmaşa. Herkes birbirini arıyordu. Büyük bir sayıda insanımızın kafası, gözü parçalanmıştı. Fakat bizden o gün bir can kaybı olmadı. İlerleyen saatlerde gelen bize habere göre de 3 tane saldırganın öldüğü haberi geldi bize. Yani bizden bir can kaybı yoktu ama o karmaşa içerisinde 3 tane sağcının, saldırganın daha doğrusu öldüğü haberini aldık biz. Dediğim gibi hastane bizim mahallede oluşundan dolayı da o saldırganların cenazeleri de bizim hastaneye getirildi. Fakat biz o gece şuna anlaşarak, çıplak gözle artık görüldü ki bu işin daha da boyutlanacağını, daha da büyüyebileceğini kabul ettik. Diğer yapılarla bir araya gelerek buna karşı hazırlıklı olunması gerektiğini, buna karşı ortak bir savunma hazırlığı yapmamız gerektiğini düşündük, tartıştık ve kabul ettik. Biz de kendimiz adına da yakın yerlerden, çevre ilçelerden, köylerden yardım istemeye, haberleşme şeyini sağladık. O zaman cep telefonu falan olmadığı için de ulaşamayacağımız ilçelere de telefonlaşarak; ulaşacağımız insanlara da insan göndererek bize yardıma gelinmesini istedik. Biz o geceyi sabahı zor ettik. Sabaha kadar nöbet tuttuk mahallenin 00:33:00etrafında. Dediğim gibi bütün Maraş'ın bütün saldırganlarının, faşistlerinin bütün gözü Yörükselim Mahallesi'nde çünkü bütün hedefleri orasıdır. Bu anlamıyla da işin büyüyebileceğini ve bunun da başındaki hedeflerin biri de Yörükselim olduğu için de buranın mutlaka savunulması, korunulması insanlarımızın canlarının kaybedilmemesi için bir hazırlık kendi içinde yaşanmaya çalıştı. O geceyi de böylece geçirmiş olduk.

00:33:39 - Güneş Ne Zaman Doğacak Film Gösterimi, Katliam Atmosferinin İnşası

Play segment

Partial Transcript: Dediğim gibi yani Maraş'ta yapılan o hazırlıklar bizim acemiliğimizden olabilir ya da işte öngörüsüzlüğümüzden olabilir. Biz ülke genelindeki o günkü şartlarda yani 75, 74'ten sonraki ülkedeki yükselen sol ve siyasi mücadelenin boyutlanması, önemli mevziler kazanması ülke genelinden söz ediyorum, Maraş'ta da biraz kendini buluyordu. Az önce de sözünü ettiğim gibi özellikle okullarda varlığımızı hissettirme, şehirdeki dolaşımlarımızda kendimizi gösterme ya da işte dernekleşme faaliyetlerimiz, diğer siyasi yapılan çalışmalarını daha da yoğunlaştırmalara denk getirerek ülkedeki de ülkeden gelişen o diğer toplumsal muhalefetin de boyutlanması bu şekilde Maraş'a yansıyordu. Ama o dönem ülkedeki hükümetlerin artık ülkeyi yönetemez hale gelmiş olmaları, toplum da artık yönetilemez boyutta olmalarından kaynaklı uluslararası tekelci sermayenin ülkemiz üzerindeki çıkarlarının giderek daralması, işte grevlerin söz konusu olmasından dolayı işçi sınıfının mücadelesinden kaynaklı o sermaye güçlerinin çıkarlarının daralması, pastalarının azalması ülke üzerinde büyük bir tezgahın olacağını biz de ülkedeki diğer toplumsal siyasi gözlemciler de pek göremiyorduk. Yani biz bir ülkede bir 12 Eylül'ün bugün yarın gelebileceğini pek hesaplayamıyorduk. Ona göre hazırlık yapamıyorduk biz. Maraş'ta böyleydik biz daha doğrusu ki 12 Eylül geldikten sonra bunu ülke genelinde de artık böyle bir öngörünün olmadığını gördük. Çünkü 3 gün içerisinde, 12 Eylül geldikten 3 gün içerisinde ülkedeki ne kadar sol yapılanma varsa tepemize çöküverdi 12 Eylül. Demek ki onu öngöremiyorduk, ona göre hazırlıklı değildik ya da yapılanmalarımız ona göre şekillendirilmemişti. Maraş'taki bu katliam günlerinden önceki hazırlıklarda bir tanesi de ayağın bir tanesi de bu sinema olayıdır. 00:36:00Katliamdan işte öğretmenlerin vurulmasından 3 gün önceydi. 3-4 günden beri Çiçek Sineması'nda bir film oynatılıyordu. "Güneş Ne Zaman Doğacak" isminde bir film. Filmin konusu da Sovyetler Birliği'nde Türkmen bir ailenin orada gördüğü zalimlik zulümlük konusunu işleyen siyasi içerikli ya da işte milliyetçi duyguları kabartan, konusu olan bir film. Özellikle MHP'liler bu filmin izletilmesi için çok ağırlıklı bir çaba harcıyorlardı. Çevre köylerden, çevre ilçelerden insanlar getirtilip o film izlettiriliyordu. Film, o zamanki mesela 2 film oynardı. Seanslar saatleri belliydi ama bu film tek film olarak oynatılıyor ve sürekli oynatılıyordu. Yani 11'de başlıyordu gece 12'ye kadar aynı film sürekli oynatılıyordu ve film biz o sinemanın önünden geçip gördüğümüzde sinemanın dışının bile çok kalabalık bir şekilde beklediğini, kalabalık olduğunu, o içerisinde MHP'lilerin bildiri dağıttığını, konuşmalar yaptığını görüyorduk. Dediğim gibi ama filmi herkese izlettiriyorlardı. Üçüncü gündü tahmin ediyorum, filmde, sinema salonunda sadece ses düzeneği olan bir patlatıcı patlatıldı. Akşam 8 buçuk 9 saat sıralarındaydı. Biz mahalledeyken haber geldi bize, "sinemada bomba patlamış" diye haber geldi. Biz tam olayı bilmediğimiz için de kendimizi dinlemek, dinlemek istiyorduk ne olacak ne yapacaklar diye. Sinemadan çıkan kalabalık o patlamanın şeyiyle zaten hazırlanan kitle de hem duygusal olarak hem ajitasyon olarak o şeye hazır bir kitle var orada da. En yakın işte postane binasına, Cumhuriyet Halk Partisi binasına ve diğer özellikle Alevilerin işyerlerine saldırmalar o gün yaşandı.

00:38:21 - Katliamcı Zihniyet, Mustafa Yüzbaşıoğlu'nun İfadesi

Play segment

Partial Transcript: Önemli bir paragraf açmak istiyorum. Zaten Maraş'ın tarihinde de tam bir katliamcı tam bir talancı şey var, ruh var. 1915'lerdeki ülkemizde yaşayan, ötekiler üzerindeki o Ermeniler üzerindeki ya da işte gayrimüslimler üzerindeki katliamcı şey Maraş'ta çok şiddetli bir şekilde yaşanmıştı. O yıllarda Maraş nüfusunun yüzde 40'ı, 40'a yakını Ermeni vatandaşlardan oluşurken şu anda yok diyebileceğimiz şeyde, durumdalar. 00:39:00Bütün mallarına çöktüler, bütün varlıklarına çöktüler. Ve çok önemli insanı, önemli sayıda insanı da katlettiler Maraş'ta. Hatta Maraş'ta 2 tane önemli cadde ve semt vardır. Biri Kanlıdere diye bir mevki vardır. Anlatılır ki o yıllarda o dere mesela kan aktığını söylenir. Boğazkesen caddesi vardır. Yine o dönemde boğazı kesilen, atılan insanlardan adı kalan bir cadde ismi vardır. Yani o dönem-- Maraş'ın tarihinde de ötekiler üzerinde tam bir talancı tam bir katliamcı ruhun varlığı hala ağır bir şekilde hissettiriliyor. Günümüzde bile aynı zihniyet, aynı katliamcı, aynı ötekileştirici zihniyet Maraş'ta kendini hissettiriyor, tüm gücüyle varlığını-- Hatta Maraş'ta değil ülke genelinde de aynı şey devam ediyor bana göre. Bu da bir dipnot olarak geçmiş olayım. Sinema olayı öyle. Sinema olayından sonraki gün de güya sinemayı solcular bombalamış olacak faşistler de ya da sağcılar da buna misilleme olarak demin sözüne ettiğim o ikinci mahalledeki kahvehaneyi, Namık Kemal mahallesinde bir kahveyi, ötekilerin gittiği, Alevilerin gidip devam ettiği bir kahvehaneyi taramayı, tarama yaptılar. İşte bu misillemelerin devam ettirilmesi anlamında da 19'unda 2 öğretmenimizi arkasından vurdular. Yani sinema bahanesiyle hem Akın Kahvehanesini taradılar hem de bir gün sonrasında 2 öğretmenimizi şehit ettiler okuldan çıkıp Yörükselim Mahallesi'ne giderken yol üzerinde. Ancak Yüzbaşıoğlu, öğretmen Mustafa Yüzbaşıoğlu ölümünden kısa bir süre önce polisteki, polise ifade vermiştir. Bu ifadesinde "kendilerini vuranı tanımadığını daha önce görmediğini ancak görürse tanıyabileceğini, şu boyda şu yaşlarda, şu sakal bıyıkta, şu ceket giymişti" işte birinin arkalarından geldiğini ve kendilerini durdurduğunu, silah sıkarak kendilerini vurduğunu söylemiştir. Bu hem polislerin imzası hem de 3 tane tanığın imzasıyla kayıt altına alınmıştır. Bunu, ilerideki konuşmalarımızda tekrar bunu hatırlatacağım zaten onu aklınızda bulunsun. Çünkü bizim idamdan dönüşümüzün önemli bir belgesidir bizim, Mustafa Yüzbaşı'nın bu 00:42:00ifadesi önemli bir belge oldu bizim için. Aldığımız o idam cezasının bozulmasında çok önemli bir şey oldu.

00:42:10 - Katliamdan Sorumlu Tutulanlar

Play segment

Partial Transcript: Ökkeş Çengel aslında çok sıradan bir faşist yani o günlerde daha sonraki o biz, davalar sürecinde 1 numaralı sanık olarak yargılanmasından kaynaklı pozisyonunu geliştirdi ama o günlerde sıradan bir faşist. Ülkü ocaklarında çay yapan biri. Ancak böyle bir görev verilmiş olabilir kendisine. O dönem ondan daha sorumlu olan faşistler vardı. Yunus İlhan, soy ismi Leblebici olan. Şimdi ismini bir anda çıkaramadım gibi. Ali Paçacı gibi. Mustafa Verkaya gibi daha iyi faşistler var. Ülke genelinde tanınmış, eli kanlı faşistler var mesela. Büyük ihtimalle onların talimatıyla yapılmıştır. Ökkeş'in de parmağı bu anlamda vardır diyebilirim. Ama Ökkeş tek başına bunun altından kalkabilecek biri değil. Fakat talimat alınarak da yapılmış olabilir onu iddia etmiyorum. Ama bombalamasından kısa bir süre sonra hemen aynı anda çünkü hemen postanede yanında, sinemanın yanında postane binası var. Postane binasından Ankara Genel Merkez aranıyor. Ülkü Ocakları Genel Merkezi aranarak rapor veriliyor. Bu da-- Çünkü o zamanlar postanede görüşmeler şey, yazdırıyorsunuz telefon numaranızı bağlattırıyorsunuz. Bu kayıta geçiyor. Bu kayıtlar daha sonra açığa çıktı. Ökkeş'in ve o Yunus İlhan denen insanın Ankara merkezden görüşmeleri var. Patlatıldığını işte şöyle yapıldı böyle yapıldı diye ifadeler var. Zaten Ökkeş bu anlamıyla Maraş davasında 1 nolu sanık olarak yargılandı. İşte arkasından da güya sol bombalanmış gösterilsin altından da dediğim şeyler sıralandı. Böyle bir şey yaşandı Maraş'ta.

00:44:05 - Yörükselim Mahallesine Doğru Başlayan Saldırılar; Katliama İştirak Edenlerin Profilleri

Play segment

Partial Transcript: Ben aşağı yukarı 15 yıldan beri bunu, bu konuyu anlatıyorum. Demin demiştim gerçi de hem yurtiçinde hem yurtdışında her aralık ayı geldiğinde sayısız panele katılıyorum. Fakat her defasında da-- (ağlıyor)

Cenazeden böyle döndükten sonra biz mahalledeki yaptığımız kendi içimizdeki ve diğer gruplarla yaptığımız toplantılarda çevre illerimizdeki dostlardan yardım istemeye karar almıştık. Biz bu anlamda Saim Sağanak isminde bir öğretmen arkadaşımızı Pazarcık'a gönderdik. Orada Pazarcık'ta öğretmendi kendisi. Bizim bazı silah şeyimizin bir kısmı Pazarcık'taydı yani şehir merkezinde silah şey taşımak zor olacağı için polis ve diğer kontrollerden dolayı. Özellikle Pazarcık ve Afşin bölgesinde örgütlenmenin silah kısımları bekletiliyordu. Biz de bu anlamda Saim Sağanak isimli öğretmen arkadaşımızı Pazarcık'a gönderdik. Orada 00:45:00hem yardım getirmesi hem de silahlarımızı taşımasını istedik. Diğer bazı ilçelerimizi de telefon ederek yardım istedik. Çünkü örneğin Afşin ve Elbistan gibi 2 tane Maraş'ın önemli ilçesi vardır. Çok uzak mesafedeler. 160 km mesafedeler. Pazarcık 45 km bir mesafede. Diğer o 2 ilçeye telefonla ulaştık. Pazarcık'a da Saim Hocamızı göndermiştik. Biz de mahallede insanlarımızı hazırlamaya, kendimizi hazırlamaya daha da büyük çatışma olduğunda, mahalleye yapılacak bir saldırı olduğunda nasıl savunabileceğimi, nasıl, nerelerde durabileceğimizin hazırlığını yapıyorduk. Nitekim cumartesi sabah erken saatlerde, 1 gün önceki yani cumartesi günkü cenazeden öldürülen 3 tane sağcının cenazesinden dolayı hastane önünde çok, giderek çoğalan sayıda sağ görüşlü bir topluluğun oluştuğunu çıplak gözle görebiliyorduk. Biz caddenin bir tarafında evlerimizin pencerelerinden ya da çatılarından görebileceğimiz bir mesafede hastane önünde kalabalığı izliyorduk böyle. Ama giderek çoğalan giderek artan ve giderek taşkınlaşan bir kalabalık vardı. Ellerinde büyük büyük bayraklar işte kılıçlar, silah, tüfekler, baltalar, nacak deriz biz bir tane böyle yarım ay gibi alet vardır. Keser gibi bir şey. Onlardan. Türk bayrakları, diğer Arapça yazılı yeşil bayraklar vesaire bir sürü şey ama sayıları giderek çoğalan bir kalabalık var. Biz de onları gözlüyoruz mahalleye saldırırlar diye. Hem korku hem endişe içerisinde. Öyle bir bekleyiş içerisindeydik. Ama bu sürede de hiçbir güvenlik gücünün ortada olmayışı çok anlamlıdır. Ne polis var ne asker var aramızda bizim öyle bir şeyde. Biz o kalabalığı gözlerken tam ters taraftan yani batı tarafından mahalleye büyük bir grubun girmek istediğinin haberi geldi bize. Yaklaşık 300-400 kişilik bir grubun 00:48:00bizim mahallenin içerisinden geçerek ya da mahalleye saldırmak niyetiyle mi olduğunu ya da o hastanedeki gruba katılmak mı istediklerini tam olarak bilmiyorum ama mahalleye doğru bir saldırılarının olduğu haberi geldi. Biz koşarak olay yerine gittiğimizde orada bizim bir arkadaşımızın bunlar kitapta yazıldı. Biz geçen aralık ayında bir kitap çıkardık Maraş Katliamıyla ilgili. Orhan Gazi Ertekin diye bir arkadaşımızın hakim bir arkadaşımızın derlemesiyle ortaya çıktı. Benim de katkım olan bir kitap. O kitapta bazı şeyleri daha detaylı ve isimlerimizi de kullanarak anlattık. Dolayısıyla bir sakınca görmediğim için isim vereceğim. Tahsin Kozonoğlu bir arkadaşımızın orada bu saldırganlara karşı durduğunu, onları tekrar püskürttüğünü gördük. Yine oraya bir şey kurarak, bir mevzi kurarak tekrar biz hastane cephesine geçtik. Çünkü kalabalığın büyük bir kısmı orada. Ama dediğim gibi Yörükselim mahallesini az önce kısaca anlattım ama bu anlatımlardan daha da Maraş'ın o faşist ve gerici kesmi mahalleden çok korkarlar. Yörükselim Mahallesi'nden. Yani Maraş'ın yerli halkı durduk yerde Yörükselim Mahallesi'ne doğru saldıramazlar. Yani normal günlerde o mahalleye giriş çıkışları yasak zaten. Giremezler, çıkamazlar. Dolayısıyla Maraş halkı, o grubun içerisinden gelen katliamcı zihniyetteki Maraş halkı Yörükselim Mahallesi'ne direkt saldırmayı pek göze alamıyor. Ama grubun içerisinde öyle tipler vardı ki biz bunların çıplak gözle görebiliyorduk mesela kasket takmış, şapka giymiş, şalvar giymiş. Ama yabancı tipler. Hatta bir kısmının da maskeleri de vardı bunların. Bunlar o kitleyi yürütmek istiyor, mahalleye doğru kışkırtmaya çalışıyorlar. Ama hala o kalabalık kendi içinde tedirginlikler yaşıyor: "Saldıralım mı, saldırmayalım mı?" biçiminde. Ama o yabancı tipler kitleyi yürütmek istiyor kışkırtarak, öne çıkarak.

00:50:27 - Saldırılara Karşı Örülen Direniş

Play segment

Partial Transcript: Tam bu enstantane sürerken bu sefer Yörükselim Mahallesi'nin güney tarafından bir saldırı yaşandı. Hatta benim de çatısında bulunduğum 3 katlı binanın alt katı kahve olan daha önce Bıçkın Dede'nin katledildiği kahve olan binanın -ben de o binanın çatısındaydım- oraya kadar geldiler, oraya kadar saldırdılar. Hatta kahveyi yağmaladılar. Kahvedeki televizyonumuzu alıp kaçırdılar. Hatta televizyonu kaçıran bir tanesi bir 00:51:00şekilde vurulduğunda, düştüğünde bir başkası televizyonu alıp kaçmaya devam ettiğini çıplak gözle görebiliyorduk bunları. Tam yani hem katliam hem yağma. Yani Maraş halkının, Maraş faşistlerinin, yobaz, gerici kesiminin zihinlerinin yapısı bu. Hem ötekileri katletme hem de onların mallarına çökme, yağmalama şeyi var. Ki bugün Maraş'taki o ne kadar meşhur işte bilmem Dulkadiroğlu, Zülkadiroğlu gibi sonu "oğlu" olan isimlerin sayılı zenginleri Maraş'ın. Hepsinin mal, asıl mal varlıklarının kaynağına baktığımızda tümüyle ötekilerin daha çok da o Ermeni katliamlarından gelen zenginlikler olduğunu görürsünüz, görürüz zaten. Dolayısıyla böyle bir yağma da var akıllarında. Fakat biz bu saldırıyı, o binaya kadar gelmiş olmalarına rağmen durdurduk. Hatta geride püskürttük diye de söyleyebilirim. Bu ara bizim arkadaşlarımızdan yaralananlar oldu, mermi isabet eden arkadaşlarımız oldu ama henüz can kaybımız yok o zamana kadar. Bu arada ana kalabalık yani hastane önünde biriken ana kalabalıktan bir grup biraz daha yukarı çıkarak, o kışlanın sınırında olan bazı evlerimize girdiklerinin haberi geldi bize. Biz onlara yetişemedik. Çünkü asıl mevziiyi bırakamıyorduk bir türlü. Asıl kalabalığı göğüsleyebilecek, asıl kalabalıkla çatışma şeyini hazırlayacak o mevziiyi bırakamıyorum. Biz bunu daha sonra haberi geldi bize. Biz yetişmeye çalıştığımızda orada 4 insanımızın katledildiğini haberini gördük. 4 insanımızı orada katletmişlerdi. Ama daha sonra o hastane önünde biriken kalabalık artık o kışkırtma ve galeyan şeyinden çıkarak öndekiler o tazyikiyle, o maskeli tiplerin tazyikiyle mahalleye doğru bir yürüyüşleri başladı. Aşağı yukarı yolu yarılamışlardı mahalleye doğru ama o ara biz maskeli tipleri takip ediyorduk fakat o yarıya yarıya geldiklerinde o maskeli tiplerin aradan çekildiklerini, kaybolduklarını gördük. Yani kitle artık bir yürüyüşe başladıkları için de görevlerini yapmış olduklarını düşünüyorlardı. O anda geri çekildiler ve bunların asıl şehir dışından getirtilmiş, seçilmiş ajanların ya da provokatörler olduğunu söyleyebilirim. Biz her şeye rağmen korku içerisindeyiz. Ne kadar ne olursan ol çünkü ölümle burun burunasın, yaşamın kıyısındasınız. Korku da güçlü bir korku da hissediyorsunuz. 00:54:00Biz ilk anda küçük tabancalarla yani henüz menzilin dışında olmalarına rağmen, tabanca menzilin dışında olmasına rağmen bir anda 8-9 arkadaşımızın ortak hareketiyle küçük tabancalarla bunlara karşılık vermeye başladık. Yani dursunlar gelmesinler anlamında. Kalabalık bir anda duraksadı tabii. Bir anda 8-9 tane tabanca ateşlenince. Ama dediğim gibi menzilin dışındalardı daha henüz. Tabancanın mermisinin yetişemeyeceği bir mesafedeydi. Bunlar kendilerini yoklamaya başladılar. Kendilerini işte bakmaya başladılar. Üzerlerinde bir kan ya da bir düşme olmadığı için de "tamam" dediler "işte Alevilerin, Komünistlerin kurşunu bize geçmiyor, işlemiyor" da daha büyük bir şeyle hışımla mahalleye doğru şeye saldırıya başladılar. O anda benim ve çatısında bulunduğum evle karşıdaki çatısında bulunan bir arkadaşımız o kalabalığa bakan pencereden bir soba borusu uzatıyor, pencereden kalabalığa doğru. Tabancayla o soba borusundan içeriye ateş etmeye başlıyor. Bir anda öyle büyük bir ses öyle büyük bir gürültü patladı ki biz bile nereden ne geldiğini, bunun ne olduğunu anlamaya çalışmaya başladık. Sonradan işaretleştik ki arkadaşımız soba borusunun içerisinden ateş ediyordu. Ama çok güçlü bir ses, çok güçlü bir ses çıkarıyordu. Bunun üzerine o kalabalıkla karşılaşmadan, kalabalık bize yetişmeden kalabalık öyle bir kaçmaya başladı ki bir anda toz duman oldular hepsi birden. Orada işte güçlü bir pratik zekanın ortaya çıkışı, ortaya sergilenişi. Belki de o binlerce insanın yaşamını kurtarmıştı bir anda. O grubu öylece püskürtmüş olduk

00:56:15 - Emniyet Güçlerinin ve Askerlerin Kayıtsızlığı

Play segment

Partial Transcript: Ama bu çatışmalar gün boyu sürüyordu. Bu süre içerisinde hiçbir askerin hiçbir polisin hiçbir emniyet güçlerinin bizi korumaya ya da bize yardım etmeye, bizi güvenlik önlemi almaya çalıştıklarına hiçbir şekilde şahit olmadık, görmedik bu şey içerisinde. Sonraki zamanlarda yaptığımız araştırmalarda Maraş'taki askeri birliğin yetersiz oluşu, sayı olarak eksik oluşlarından kaynaklı olarak hatta birlik olarak da Antep'teki zırhlı tugaya bağlı oluşundan kaynaklı Antep zırhlı tugayından destek getiriliyor Maraş'a, askeri birlik desteği getiriliyor. 00:57:00Gelen ekip, askeri birlikler de Maraş'taki kışladaki askerler de anca şeyleri koruyor. Resmi binaları işte resmi valilik binasını, hükümet binasını, adliye sarayını gibi kurumsal olan yerleri koruma altına alıyor ve bizi 3-4 gün sürecek bir katliamda katillerle, faşistlerle sokaklarda bizi karşı karşıya boğaz boğaza bırakıldık. Yani hiçbir şekilde bir askeri yardım yapma ya da önlem alma şeyini de hiç yaşamadık. İlerleyen saatlerde bu sefer Yörükselim Mahallesi'nin kuzey kısmında, o dediğim çamlık olan kısmındaki, kenarındaki bir yamaçta, dağın eteğinden başlayan bir yamaçta yine bir kalabalığın birikmeye başladığını biz görüyorduk, görmeye başladık. Biz hala o ana merkez dediğim o iki çatışmanın yaşandığı ana odaktayız. Orayı tutuyoruz hala. Çünkü hala orası riskli bir bölge. Hastanedeki kalabalık hala geri çekildi ama tümüyle dağılmadılar. Dolayısıyla biz hala ağırlıklı olarak orada, bölgede duruyorduk. Ama hastane, o çam, yakacık, yamaçtaki kalabalığı da dürbünlerle takip ediyorduk. Onlar da giderek çoğalıyordu. Onlar da giderek daha da taşkın hale geliyorlardı. Derken onların içerisinde, o kalabalığın içerisine 4-5 tane askeri araç, paletli o tank tüfek askeri araç o kalabalığın içerisine girdi. Biz de dedik "tamam nihayet bir asker oraya yetişti şimdi onları dağıtırlarsa rahatlarız" diye düşünüyorduk. 10-15 dakika böyle bir süre geçtikten sonra saldırganlar tankların üzerine çıkmaya başladılar, tankların üzerine bayrak dikmeye başladılar. Arkasından da o gelen askeri birlik apar topar tekrar gözden kayboldu, geri çekildiler. Bize gelen son dönemdeki haberlerde de öğrendik ki bir yalan ortaya atılıyor, resmi bir ağızdan. Kışlayı bastılar, tekrar oraya yetişin, orayı, "silah deposuna baskın yaptılar orayı koruyun" diye o birliği geri çağırıyorlar. Buradaki çıkan şey şu "yani çekilin saldırsınlar, saldıracaklar" diye o birlik geri çekiliyor. Siyasi bir ağızdan kurumsal bir ağızdan böyle bir şey tezgah ortaya çıkıyor. Bunlar o dönemki hem o birliğin komutasından hem de diğer bazı askeri tanıkların ifadesiyle şeyde mevcut, dosyalarda mevcut. Ben bunları daha sonraki süreçte getireceğim size. Askeri birliğin çekilmesiyle o kalabalık 01:00:00daha da bir taşkınlaşmaya başladı.

01:00:04 - Devam Eden Yörükselim Direnişi ve Önemi

Play segment

Partial Transcript: Ancak işte o biriktikleri yamaçla bizim mahalle arasında bir dere var. Böyle 15-20 metrelik çukurlaşıyor şey, ortam tekrar mahalleye giriyorsunuz. Biz asıl o kalabalığı gözlerken kısım kısım o dereden inerek mahalleye girmişler. Bizim mahalledeki o kuzeyimizdeki yani mahallenin en üstündeki evlere çamlığın dibinden başlayarak o evlere girmeye başlamışlar. Biz onları gözden kaçırıyorduk orada, bulunduğumuz noktada. Çünkü dürbünle izliyorduk. O deredeki kaymayı göremiyormuşuz biz. Bir yarım saat kadar süre içerisinde oradaki insanlarımızın bizim olduğumuz merkez noktaya doğru çekildiklerini gördük. Büyük bir kargaşayla, panikle. Biz de ne oldu, niye koşuyorsunuz, niye kaçıyorsunuz, niye buraya yığıldınız diye sorduğumuzda, "yukarıdan geliyorlar, yukarıdan geliyorlar" diye bize bir telaş içerisinde şey verdiler, haber verdiler. Biz o zaman anladık ki yukarıdan böyle bir giriş yapıldığını gördük. Oradaki bütün grubumuzu, arkadaşlarımızı toplayarak bu sefer oraya doğru koşmaya başladık biz de. 10-15 dakikalık bir koşudan sonra. Bu koşu o kadar kolay bir koşu değildi yani rastgele bir spor koşusu değil çünkü her ara sokaktan tarama yapılıyor üzerimize. Yukarıdan, tepeden daha ağır bir silahla a-6 denilen ayaklı bir otomatik silahla üzerimize örtü ateş ediliyor. Askeri terimle kullanıyorlar, kullanırsak. Örtü ateşi denen bir ateş var bizim üzerimize mermiler vızır vızır geçiyor bu arada. Dolayısıyla saklanarak, pusarak, eğilerek biz o çatışma bölgesine yetiştik. Orada da çok şiddetli bir çatışma yaşandı. 3 insanımızı kaybettik orada biz. Ama adamları yani saldırganları sokmadık mahalleye. Hepsini geri püskürttük orada da. Fakat malzeme olarak sınırlıydık biz. Yani püskürttük önümüz sıra kaçıyorlardı ama peşlerinden gidemedik ne yazık ki. Çünkü her şeye rağmen korku içerisindesiniz hem malzeme olarak sınırlısınız, gücümüz belli. Onların peşine düşüp de onlar gibi saldırgan olmak istemedik. Kendimizi korumak zorundaydık çünkü biz de. Bu şekilde Yörükselim Mahallesi'nde çatışma akşama kadar sürdü. Akşam karanlığıyla ancak biraz duruldu ortalık. Biz yine olağanüstü bir şey örgütleyerek çaba, hazırlık örgütleyerek bütün o sınır evlerimize yani o Sünni mahalleler de olsun diğer kenar mahallelerde insanlarımızı hazırlayarak, uyararak işte evde ne var ne yoksa hazırlıklı olmalarını, "ocaklarını sürekli 01:03:00yaksınlar, yakın, kızgın yağ hazırlayın. Sıcak su, kaynar su hazırlayın." Biberlerinizi bir yerde toz biberlerinizi bulundurun. "Yani eğer bizi aşarlarsa, bizi geçerlerse, evlere girerlerse sonuna kadar kendinizi savunun anlamında" geniş bir direnişi örgütlemeye çalışıyorduk böyle. O şeyde de mahalle halkından da çok büyük bir destek görüyorduk çünkü artık şeyle karşı karşıyasınız yani "ben yaptım, sen yaptın"ın ötesinde tam bir yaşamın kıyısındasınız, çekilip alınmak zorundasınız oradan yani ya öleceksiniz ya yaşayacaksınız sınırında olan insanlarımız büyük bir özveriyle bizimle birlikte hareket etmeye çalışıyorlardı. Ne dersek ne denilirse birebir uyuyorlardı şeye. Sürekli peşimiz sıra geziyorlardı. Bizim ihtiyacımız var mı, ne istiyorsunuz gibi şeyler bizi desteklemeye bizi kollamaya çalışıyorlardı. Bu şekilde topyekûn bir direnişin örgütlenerek hem mahalle halkının katılımıyla Yörükselim Mahallesi'ni savunduk diye düşünüyorum. Eğer bu direniş Yörükselim Mahallesi'nde örgütlenmeseydi, bu direniş o mahallede ortaya konmasaydı katliamın sonuç anlamıyla, rakamsal anlamıyla 10-15 bine yakın insanımızın bir anda orada katledilmesi işten bile değildi. Bu abartma değil bu mübalağa değil. Çünkü cenaze töreninde komşu köylerden, ilçelerden gelen insanlarımız, okullardan gelen gençlerimizin hepsi aynı mahallede kaldı, vardılar zaten. Yani o rakam kesinlikle abartı ya da mübalağa değil. Eğer bu direniş, ısrarla altını çizerek söylüyorum Yörükselim Mahallesi'ndeki bu direniş örgütlenmeseydi 15 bine yakın insanımız orada şu veya bu şekilde, şu veya bu aletle daha katledileceklerdi. Evlerimiz yağmalanacaktı. Ki bu yağmanın daha sonra değişik mahallelerde nasıl yaşandığını nasıl yapıldığını biraz sonra anlatırım, devam ederiz tekrar bu konuya.

01:05:29 - Verilen Kayıplar, Mehmet Mengücek ve Saim Hoca'nın Hikayesi

Play segment

Partial Transcript: Yani Yörükselim'den sonra çatışma, katliam durdurulmadı, durmadı çünkü. Yörükselim Mahallesi'ne giremeyen bu katil süresi bütün gücünü bu sefer daha sonraki oluştu dediğim Kahramanmaraş Mahallesi'ne yöneltti. Bütün saldırganlığını oraya yöneltti. Çünkü ikinci bir ötekilerin oluşturduğu bir mahalledir orası da. O mahallede yine çok destansı bir direnişimiz var bizim orada. Onu mutlaka anlatmalıyım. Az önce sözüne ettiğim Pazarcık'a gönderdiğimiz 01:06:00 Saim Sağanak ismindeki öğretmen arkadaşımız Pazarcık'a giderken, Pazarcık'ın girişinde 5 km berisinde eski Hıdır Hanlı olan şimdiki adı Yolboyu olan bir köy var. O köyün muhtarı bizim arkadaşımızdı. Ben-- Çok değer verdiğim, sevdiğim bir-- O köyün muhtarı, Mehmet Mengücek diye bir arkadaşımız vardı. Saim Hoca Pazarcık'a giderken önce bu köye uğruyor. Muhtarı görmek için. Muhtar Mehmet Mengücek yoldaşımız 9 tane kız kardeşin tek erkek kardeşi. Kardeşlerinin de bir tanesinin düğün hazırlığını yapıyor o arada. Düğün alışverişinde Pazarcık'a geçmiş kendisi. Köyde yoktu o anda. Yani yokmuş. Ama Saim Hoca köye haber bırakıyor yakınlarına. Diyor ki "Maraş'ta bir katliam yaşanıyor, muhtar gelirse haberi olsun. Şu şekilde Maraş'a yetişsin" diye haber bırakıyor. Ve hoca haber bıraktıktan sonra kendisi Pazarcık'a geçiyor. Muhtar köye geldiğinde söylüyorlar "böyle böyle arkadaşın geldi Maraş'ta olaylar başlamış, senin oraya gitmeni istiyorlar" diyor. Bacıları "gitme" diyorlar. Israr ediyorlar, önünü kesmeye çalışıyorlar ama muhtar onları dinlemiyor çünkü. Silahını ve motorunu alarak Maraş'a doğru yola çıkıyor kendisi. Nasıl girileceğini biz daha önce Saim Hoca'ya söylemiştik. Çünkü 01:09:00girişler barikat altında, polis, jandarmanın kontrolü altında. Ancak girmişten, barikattan önceki bir yerden araziden şehre girileceğini kararlaştırmıştık. Muhtar bu şekilde gece şehre giriş yapıyor, o dediğim mahalleye. O Kahramanmaraş dediğim mahalleye girebiliyor ancak. Antep girişindeki ilk mahalledir. Ve oraya mevzileniyor. Saim Hocagil de Pazarcık'tan sabah yola çıkıyor, cumartesi sabah erken saatlerde. O da 3 arkadaşıyla birlikte geri dönüş yapıyor. İşte Yörükselim Mahallesi'ne giremeyen bu katliam sürüsü bu sefer muhtarın mevzilendiği Kahramanmaraş Mahallesi'ne yöneliyorlar. Kahramanmaraş Mahallesi'ne yönelince muhtar bunlara karşılık veriyor. Aşağı yukarı öğleye kadarki yani Pazar gününün öğlesine kadarki çatışmada muhtar bunların hiçbirini mahalleye sokmuyor, hiçbir can kaybı olmuyor. Bu arada kendisi de yaralanıyor muhtar arkadaşımız. Mahalleye giremeyeceğini anlayan saldırganlar bu sefer askerlere "şu evden bize ateş ediyorlar", muhtarın bulunduğu evi göstererek. "Şu evden bize ateş ediyorlar, bizim, bize silah sıkıyorlar" diye evi gösteriyorlar. Askerler bir yüzbaşı komutasında bir askeri manga ya da birlik bilmiyorum. Muhtarın bulunduğu evi kuşatıyor, muhtarı evde kıstırıyorlar. Zaten yaralı yoldaşımız. Orada yakalanıyor askerler tarafından. Ama teslim almıyor asker orada. Özellikle ismini şu anda aklıma getiremeyeceğim bir yüzbaşının yakın mesafeden yaralı arkadaşımızı, yakın mesafeden otomatik silahla tarayarak orada şehit etti arkadaşımızı. Muhtar Mehmet Mengücek anısını bir daha-- saygıyla eğiliyorum. Ama arkasında Saim Hoca gelip yola geldiklerinde-- Tam şehre girecekleri, o dediğimiz kararlaştırdığımız mesafeye yaklaştıkları sırada şehirden de 2 tane devlet su işlerinin otobüsü şehirden çıkmak üzereyken karşılaşıyorlar. Onlar da bizim insanlarımızı şehirden kaçırmak için doldurmuş. 2 otobüs şehirden kaçmaya çalışıyorlar, 2 otobüs bunlar. Saim Hoca ve arkadaşlarımız bu otobüsleri durdurup yolu soruyorlar "yolda 01:12:00bir şey var mı?" diye. Onlar da "yok yetişin" diyorlar. "Maraş yanıyor işte her taraf, her tarafa saldırıyorlar" diye haber verince Saim arkadaşımız orada kendi inisiyatifini kullanarak alınan kararı atlatıyor, direkt şehre girmek için yola devam ediyorlar. Ama kısa bir süre sonra bir askeri barakayla karşılaştılar. Bir tartışma yaşandıktan sonra da orada yakalandılar kendileri. Onları da o şekilde kaybettik. Ama hem Yörükselim Mahallesi'nde hem de Kahramanmaraş Mahallesi'ndeki bu direnişler eğer hakikaten örgütlenmeseydi Yörükselim'deki ya da Kahramanmaraş'taki arkadaşlarımızın ne olacağı konusunda fazla bir şey söyleyemeye gerek kalmadı.

01:12:54 - Maraş'a Gelecek Yardımların Engellenmesi

Play segment

Partial Transcript: Maraş'taki bu katliam süreci boyunca aslında 2 mahallenin dışında yani 2 mahallede de istedikleri şeyi yapamamışlardı henüz. Dolayısıyla bu 2 mahalleye giremeyen katil sürüleri bu sefer şehrin değişik mahallerinde çok önceleri yerleşmiş, çok öncelerden beri komşu olan Sünnilerle, diğer yobazlarla komşuluk yapmış olan ne kadar öteki insanımız varsa Alevi olsun, Kürt olsun, solcu olsun. Onlara saldırmayı, onları tek tek evlerini basarak katletmeye başladılar. Asıl katliamlar zaten burada yaşandı. Yani hem Yörükselim'de hem Kahramanmaraş'ta bu kadar ağır şey olmasına rağmen karşılarına çıkan direniş sayesinde giremeyince bütün hınçlarını ya da bütün zalimliklerini şehrin diğer mahallelerinde Yusuflar Mahallesi, Namık Kemal Mahallesi, Dumlupınar Mahallesi gibi gibi diğer mahallelerdeki insanlarımızın üzerine boşalttılar. Hem oradaki insanlarımızı katlettiler hem de oradaki yağmalarını yaptılar. Ne kadar büyük çapta yapıldıklarının, çok değişik şeylerle, enstantanelerle anlatabiliriz. Bunların bir kısmının fotoğrafı da var hatta. Onları daha sonra şeye, getirebilirim ben size. Bu katliam boyunca da çevremizden ya da bu demin sözünü ettiğim 2 şeyden dışında bir yardımdan bahsetmek pek mümkün değil. Yani Antep'ten olsun Adana'dan olsun ya da Adıyaman'dan olsun. Kayseri bizim sınırımız. Oradan olsun. Böyle bir yardım bize, bizim için bir yardımdan söz etmek mümkün değil. hem bunu var olan o askeri 01:15:00birliklerin şehrin girişlerindeki kontrolleri engelliyordu. Mesela Tekir denen, Maraş'ın Göksun bağlantısı olan caddesindeki Tekin mevkiinde hem şehrin girişinde askeri barikat var hem de o Tekir denen mıntıkada olan insanları tümüyle saldırgan ve yobaz bir halktır. O yol keserek Göksun'dan ya da Afşin'den gelecek bir yardımı ta oradan engellemeye başlamışlardı. Yani orada bile insanlarımızı katlettiler. Arabalarla şehre girmek isteyen tanıdığım Bektaş ismindeki bir arkadaşımızı, bizim mahallede oturan bir arkadaşımızı, ailesi mahallede oturuyor. Haberi alınca gelmek istiyor şehre doğru. Arabasını durdurduklarını, orada sünnetli mi değil mi gibisinden kontrol yapıldığını buna rağmen bilerek o arkadaşımızı orada katlettiklerini biz daha sonra orada haberini aldık. Yani ta oradan bile hem askeri barikat var hem de daha öncesinden kendi köylerinin mesela Antep girişinde de daha başka bir köy var yine saldırgan, yobaz bir köy. Orada da o köylüler çevredeki diğer Alevi köylerine saldırmaya başlıyorlar. Yani sırf Maraş içerisindeki 2 şeyde kalmayıp çevreye yayılmaya başlayan bir katliamdan söz etmek mümkün. Dolayısıyla bütün bunları aşarak Maraş'taki insanlara bize bir yardım yetiştirme şansları olmadı arkadaşlarımız. Ancak sadece demin dediğim gibi Muhtar Mehmet Mengücek'in ve Saim Hocaların denemeleri söz konusu. Onun dışında bir yardımdan söz etmek mümkün değil ya da benim öyle bir duyumum olmadı şimdiye kadar.

01:16:47 - General Mahmut Boğuşlu'nun Saldırganlara Müdahaleyi Engellemesi, Bülent Ecevit'in Pozisyonu

Play segment

Partial Transcript: Bu süre içerisinde güvenlik güçlerinin de bize bir yardımı ya da olayları engelleyecek bir şeyi olmadı. Maraş'taki askeri birliğin komutanı, komuta olarak Antep'e bağlı olduğu için Antep'teki zırhlı tugayın komutanı General Mahmut Boğuşlu'dan silah kullanma izni istiyor saldırganlara karşı. Yani saldırganları durdurmak için. En azından yere ya da havaya silah kullanma izni istiyor. Fakat General Boğuşlu bu izni vermiyor. Halbuki bu izin verilse yani o saldırganlara karşı yere ya da havaya karşı korkutma amaçlı askeri ateş açılsa saldırganların bu tür bir katliamı denemeleri mümkün değil. Ama böyle bir izni General Boğuşlu vermiyor. Bunların hepsi önemli anekdotlardır. Çünkü "niye verdirmedi?" sorusu hemen sorulması lazım. General Boğuşlu bu izni isteyen Maraş'taki komutana bu izni niye vermemiştir? Arkasından mesela çok önemli bir şey Kayseri mesela Maraş'ın sınır komşusudur. Kayseri hava indirme tugayı Maraş'a destek için geldiğinden 1 saat sonra Maraş'taki saldırganlar mum gibi eridi. Herkes evine 01:18:00çekildi. Yarım saat 1 saat içerisinde Maraş'ta büyük bir sessizlik büyük bir şey yaşandı. Yani demek ki istenilseydi Kayseri hava indirme tugayı Maraş'a yarım saatte geliyor. Çünkü karadan gelmeyecek havadan gelen bir birlik ve yarım saatte de katliamın önüne geçebiliyor. Ama bu neyi yapılmamıştır, niye bunu o günün hükümeti ya da devlet bunu düşünmemiştir, düşünememiştir. Yine az önce sordunuz Ecevit'in pozisyonunu. Ecevit başbakan ama Ecevit'i aşan bir şey yaşanıyor şehirde o zaman. Ama Ecevit'in şöyle bir sıkıntısı var, kendisine aylar öncesinden rapor edilmesine rağmen bu raporları paylaşmaması, bu raporu işleme koymaması sıkıntısı var. Onu kendi kasasına niye kilitlemiştir? Niye bunu paylaşmıyor insanlarımızla? Biz o dönem CHP'nin işte Maraş'taki tanınmış isimleri Ankara'yı arıyorlar telefonlarla. Mesela bizim mahallede öğretmen Zeki vardı ki oğlu bizim iyi bir arkadaşımız. Şu anda Fransa'da. Fransa CHP Frans Birlik Başkanlığı'nı yapıyor şu anda. Uğur Bayram, Güven isimli bir arkadaşımızın babası. Sözü geçen öğretmen bir amcamız. Ecevit onu arıyor direkt. Yörükselim Mahallesi'nde bir evde telefondan görüşüyor, durumu soruyor. Yani bir Başbakan Maraş'taki bir öğretmeni arayarak Maraş'taki durumu sorabiliyor. Bu kadar şeyle karşı karşıyasın. O günkü hükümetin acizliği ya da o günkü hükümetin ne kadar işin içinde oluşunun soruları. Bütün hepsi bunlar bir soru yumağıyla karşımıza geliyor, çıkıyor. Bir Kayseri'nin inmesi, General Boğuşlu'nun izin vermemesi, Ecevit hükümetinin böyle pervasızca ne olduğunu bilmeden şey yapması, hareket etmesi bir soru yumağıyla bizi karşı karşıya bırakıyor. Yani bu, tüm bunlardan yola çıkarak şunu söylemek mümkün ülkedeki o dönemki, az önce başında da söz etmiştik yükselen toplumsal muhalefet, ülke genelinde toplumsal muhalefet, gençlik hareketleri, öğrenci hareketleri, işçi sınıfının direnişleri, grevleri ülkedeki hükümetleri artık yönetemez hale sokmuştu. Toplumlar da toplumsal kesimler de artık yönetemez, yönetilemez duruma gelmişlerdi. Dolayısıyla toplum üzerinde şöyle bir şey, algı oluşturulmuştu. Artık bu hali sağ sol çatışmaları da her gün sayıda onlarca insan şu veya bu şekilde 01:21:00öldürülüyor, kaçırılıyor. Toplum artık şöyle bir algıyla karşı karşıya kaldı. "Artık asker gelsin ne olursa olsun" psikolojisine insanlar sokuldu. Dolayısıyla 12 Eylül'e giden o yolun en önemli köşe taşlarından bir tanesi Maraş'ta bu şekilde döşenmiş oluyordu. Kenan Evren ve arkadaşlarının olaya, iktidara el koymalarının en önemli köşe taşlarından bir tanesi Maraş'ta bu şekilde 7 gün süren bir katliamla yani öğretmenlerin vurulmasıyla başlayan bir süreci de aldığımızda 7 gün süren bir katliamla ülkeyi artık bir sıkıyönetime, önce bir sıkıyönetime almaya -sanıyorum 24 ilde- önce bir sıkıyönetim ilan ettiler. Arkasından da 12 Eylül'ü ortaya sahneleyerek ülkemize bir vahşi bir süreci yaşattılar toplumumuza.