https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview107921.xml#segment0
Partial Transcript: 1949, Artvin Oruçlu Köyü doğumluyum. Çocukluğumun ilk yılları köyde, ilkokul 2.sınıfa kadar köydeki ilkokulda okudum. Daha sonra babam orman muhafaza memuru olduğu için de tayini çıktığı her yere gitmek durumundaydık. 3. ve 4. sınıfı Borçka'da, 5 ve orta 2'ye kadar da Yusufeli ilçesinde okudum. Daha sonra da Artvin'e tayini çıktığı için tekrar liseyi Artvin'de, 67 yılında bitirdim ve gençlik ve çocukluk dönemimiz özellikle Artvin ili sınırları içerisinde geçti. Tabii bu kadar yer değiştirmesinin nedeni babamın, o dönemdeki Demokrat Parti iktidarının sürgünleri nedeniyle olmuştur ve 27 Mayıs 60 ihtilalinde biz Yusufeli'nde, ben çocuktum, orada karşıladık. Sonraki yıllar liseyi bitirdikten sonraki yıllarda da Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsüne başladım. 69 yılında. 72 yılında da mezun oldum. Gündüzlü öğrenci olarak okudum. Üniversite yurdunda kaldım. O tarihlerde bugünkü gibi öğretmen tayinlerinde problem olmadığı için de en az 2 sonra tayin olabiliyordu. 1972 yılında, 7 Aralık 1972 yılında da tayinim Artvin Kazım Karabekir Lisesi'ne çıktı. 72 yılında öğretmenliğe başladım. Ondan sonraki yıllarımız zaten hep Artvin'de geçti 12 Eylül'e kadar. Artvin 20-25 bin nüfuslu o tarihlerde bir il. Eğitimi ve kültürel açıdan o yıllara göre diğer illerden çok farklı bir yapısı olan bir kent. İlişkiler, insani ilişkiler, komşuluk ilişkileri son derece iyi olan bir kent ama sosyal anlamda tiyatrosu, sineması daha sonra olan bir yer. Oradaki vakit geçirme 00:03:00yeri olarak, tek olarak eski fotoğraflarda görülen taş bina, hükümet binasının yanındaki Halk Eğitim Merkezi'ndeki kütüphanedir. Bizim yaşıtlarımızın büyük bir bölümü oradan aldıkları kitapları okuyarak zaman geçirmişlerdir. Ya da futbol sahasında futbol oynayarak geçirmişlerdir o tarihlerde bizim yaşıtlarımız. Dolayısıyla bir taşra kenti havasında olmasına karşın, dışarıya açık, kültürel anlamda etkilenebilen, kendini her gün yenileyebilen bir kent durumundadır Artvin o tarihlerde. Arkadaşlık ilişkileri son derece iyi, dolayısıyla ailevi ilişkiler de bu anlamda son derece iyi. Aileler genellikle çocuklarıyla olan ilişkilerinde, kendi ailemden örnek verebilirsem, babam işte o dönemlerde CHP'li bir aile. 50'li yıllardan beri eve işte o tarihlerin Cumhuriyet gazetesi, Akşam gazetesinin girdiği bir ev. Sürekli işte o gazeteleri okuyarak büyüdük diyebilirim. Aile içerisindeki ilişkilerimiz son derece özgür bir ilişkiydi. Lise yıllarında, ortaokul yıllarındaki arkadaşlarımızla olan ilişkilerimiz hem siyasi anlamda hem de o dönemin arkadaşlığı anlamında hala süren ilişkilerdir. Aşağı yukarı 60 yıldır bu arkadaşlarımızla bugün bile çok rahat bir araya gelebiliyoruz, konuşabiliyoruz, birbirimizi arayıp sorabiliyoruz. Artvin'de o tarihlerde zaten eğitim öğretim açısından baktığımızda da tek bir lise var. Daha sonra endüstri meslek lisesi var, eski sanat okulu şimdiki adıyla, kız meslek lisesi var. Bütün ilçelerin öğrencileri de liseyi okumak için bu nedenle Artvin'e gelip, ilçelerden, okuyan insanlardı. Eğitim düzeyi son derece yüksek olan illerden birisi o tarihlerde ve sonraki yıllarda da bu durumu devam etti Artvin'in. Bugün Türkiye'nin her tarafında eğitimli, çalışan insan nüfusu açısından Artvin gerçekten bu anlamda ilklerden bir tanesi.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview107921.xml#segment346
Partial Transcript: Erzurum siyasi yapı açısından son derece-- Sosyal açıdan baktığımızda son derece tutucu bir kent. Özellikle o dönemki eğitim 00:06:00enstitüsü, Türkiye'nin her tarafından sınava girip, sınav kazanan öğrencilerin gelip okuduğu bir okul. Merkezi sisteme bağlı bir okul değildi. Merkezi bir yerleştirme sistemine dahil değildi o tarihlerde. Ayrı bir sınavı vardı. Önce bir test sınavından geçiliyor, daha sonra o sınav kazanıldıktan sonra ikinci bir sınavdan geçiyorsunuz ve üçüncü olarak da mülakat sınavından geçerek o okula alıyorlardı. İki tür öğrenci vardı o tarihlerde. Biri, yatılı olarak okuyan arkadaşlarımız vardı. Bir de gündüzlü okuyan arkadaşlar vardı. Ben gündüzlü okuduğum için de Atatürk Üniversitesi yurdunda kalarak devam ettim eğitimime. Özellikle yoksul, ekonomik anlamda sıkıntılı olan aileler genellikle de yatılı okutmayı veya da okumayı tercih etmişti arkadaşlarımız. O dönem 3 yıllıktı. Sonraki yıllarda zaten eğitim enstitüleri tümüyle kapatıldı. 4 yıl eğitim fakültesi olarak yürüttü eğitim öğretimini. Ve dolayısıyla okul, yurt ve şehrin içerisindeki öğrencilerin oturup kalktığı yerler işte pastaneler, lokantalar, kahvehaneler. Oralarda öğrenciler açısından sıkıntılı bir durum söz konusudur. Çünkü şehir üniversite öğrencisine hiç de iyi gözle bakmaz. Ekonomik anlamda şehrin tüm geliri ona bağlı olmasına karşın o tutuculuğundan kaynaklı, o yapıdan kaynaklı, üniversite öğrencileri her zaman çok sıkıntı çekmişlerdir. Bizim mezun olduğumuz tarihten itibaren de birçok arkadaşımız, bizden sonraki arkadaşlarımız orada okullarını bırakarak, terk etmek zorunda kaldılar. Sonraki yıllarda özellikle MHP, Ülkü Ocakları gibi siyasi hareketler hakim durumdaydılar. Dolayısıyla sol görüşlü, demokrat, ilerici öğrencilerin orada eğitim öğretimlerini sürdürmeleri son derece zordu. O nedenle de az önce söylediğim gibi birçok arkadaş okulunu bırakmak zorunda kaldı. O tarihte ilk Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun kongresi Erzurum'da yapılmıştı. Ben de katıldım o kongreye. Kadir Manga oradaydı. Ve o örgütlenmenin içerisindeydi Kadir Manga. Bitişik yurtta kalıyordu Kadir'de. İlk FKF'den Dev-Genç'e dönüş kongresi o tarihlerde, 00:09:00 Erzurum'da yapıldı. İlk örgütlü yerlerden biri aslında o anlamda üniversitede Erzurum. Daha sonraki yıllar tabii MHP, Ülkü Ocakları örgütlülüğünün giderek güçlenmesi nedeniyle oradaki sol eğilimli, ilerici demokrat eğilimli her hareketin hayatiyet bulması son derece zor olmuştur, güç olmuştur. Mücadele edilmiştir ama etkili bir şeyden söz edemeyiz.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview107921.xml#segment579
Partial Transcript: Şimdi, her ne kadar sol örgütlenmelerin zorluğu varsa da orada bir nüve de var, bir çalışma var, örgütlenme çalışmaları var. Yok diyemeyiz ona. Ama son derece zor, çetin koşullarda sürdürülen bir çalışma olarak görebiliriz. 72 yılında mezun olduktan sonra, 2 ay sonra Artvin'e tayin olduk. 7 Aralık 1972'de Artvin Kazım Karabekir Lisesi'nde göreve başladım. Göreve başladığımda benim liseden öğretmenlerimden bir bölümüyle çalışmak gibi bir şansı elde ettim. Onlarla birlikte çalıştım, eski öğretmenlerimle. 1 yıl sonra aşağıda orta mahallede 50.yıl ortaokulu diye bir okul açıldı. Bir grup öğretmeni, bizi orada görevlendirdiler. Ve 73 yılından 80 yılına kadar da o okulda öğretmen olarak çalıştık, yönetici olarak çalıştık bir dönem. Ve 79 yılında 1.MC döneminde Kahramanmaraş'a, benimle beraber 8 arkadaşımız sürüldüğü için uzun zaman raporla geçirdik şeyleri ve ben öğretmenlikten ayrıldım. 79 yılında, 12 Eylül'den önce. Zaten benim gibi diğer arkadaşlarımın birçoğu da görev yerlerine gidemediler çünkü seçilen illerin birçoğu faşistlerin etkili olduğu bölgelerdi. Can güvenliği nedeniyle de bazı arkadaşlarımız görev yerlerine gitmekte zorluk çektiler. 1973 yılında Artvin'de TÖB-DER kuruldu. TÖB-DER'den önce tabii kapatılmadan önce TÖS örgütlülüğü var Artvin'de. 73 yılında TÖB-DER kurulduğunda işte benim yaşıtlarım ya da aynı dönem mezun 00:12:00olduğumuz arkadaşlar genellikle genç kadrolar vardı öğretmen kadrosu olarak. Büyük bir bölümü TÖB-DER'e üye olduk her birimiz. Başkanlığını da eski TÖS yöneticilerinden, yine benim öğretmenlerimden birisi yaptı ilk yıllarda. 73'ten itibaren TÖB-DER örgütlülüğü Artvin'de çok hızlı bir biçimde gelişti. Hemen hemen bütün şubeler, ilçelerde şubeler örgütlendi ve bu örgütlülük giderek de nicel anlamda ve nitel anlamda her geçen gün de büyüdü. Özellikle 79 dönemindeki, MC dönemlerinde Artvin'de özellikle sürgün ve kıyımlar son derece yoğun biçimde yaşanmış illerden bir tanesidir. İl ve ilçeden birçok arkadaşımız bu nedenle sürgüne gönderilmiştir. Hatta o dönemde Hopa'da Vural Vural arkadaşımız faşistlerce katledilmiştir. Şavşat'ta Hasan Şimşek arkadaşımız yine faşistlerce katledilmiştir. Bu tarihler mücadelenin son derece yoğun olduğu tarihlerdir. Çünkü o tarihlerde özellikle 74 ve 75 yıllarında sokağı teslim almaya çalışmıştır faşistler. Çok zorlu mücadeleler verilmiştir ve onu başaramamışlardır. Dolayısıyla Artvin o tarihten sonra, özellikle 75'te itibaren 74'ten itibaren TÜM-DER gibi, TÜS-DER gibi, Halkevleri gibi, TÖB-DER gibi ve işçi sendikaları gibi örgütlenmeler Artvin'de yaratılmıştır ve giderek de etkili hale gelmişlerdir. Özellikle TÖB-DER'de 73'ten sonra o tarihlerde yönetici arkadaşlarımız-- Ben Artvin TÖB-DER Şube Yönetim Kurulu'nda görev hiç almadım. Çünkü 76'dan itibaren genel merkezin görevlendirdiği bölge temsilciği yaptım. O tarihlerde bize Rize-Artvin bölgesi bir bölge olarak konulmuştu. 76'dan 78'e kadar da bu bölgenin temsilcisi olarak, genel merkez adına orada görev yaptım. Hemen hemen 2 haftada bir genel merkezdeki çalışmalara ve toplantılara gidip geldim 6 yıl boyunca. Hafta içleri de 00:15:00 fırsat bulduğumuzda bütün ilçe şubelerinde hem genel merkez kararlarını gözden geçirmek, çalışmaları gözden geçirmek hem de eğitim çalışmaları yapmak, seminerler düzenlemek gibi etkinlikler yaptık sürekli.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview107921.xml#segment919
Partial Transcript: Şimdi TÖB-DER sadece bir ekonomik, demokratik öğretmen örgütü olarak görülemez o tarihte. Çünkü ülkede verilen genel siyasi mücadelenin bir parçası olarak görülebiliriz. Çünkü TÖB-DER'in dile getirdiği talepler elbette mesleki anlamdaki talepleri içerse bile genel siyasi talepleri de içeren taleplerdir. Bu nedenle bu yapılan çalışmaların tamamına sadece TÖB-DER üyeleri değil, herkese açık seminer çalışmaları olarak bakabiliriz. Ve bu çalışmalar nedeniyle zaten Artvin'deki TÖB-DER örgütlülüğü nitel ve nicel anlamda çok hızlı büyümüştür. Çünkü tabandan alınan, bu seminerlerden alınan sonuçlar, tartışmalar ve oradan gelen öneriler merkezde yeniden yoğrularak, karar olarak dönüyordu. Demokratik merkeziyetçiliğin işleyişi de bir anlamda zaten bu kendisi. Dolayısıyla bölge bu anlamda son derece hareketli, etkin ve birbirini etkileyen bir süreç olarak gelişmiştir. Bir örnek vermek gerekirse; örneğin, TÖB-DER'in tiyatrosu vardı. Her yıl mutlaka bir oyunu ta köylere varıncaya kadar götürülüp orada halka sunulmuştur. Hatta yanlış hatırlamıyorsam 1-2 oyunda ben de oynamıştım. Öğretmen arkadaşlar haftasonu Cumartesi, Pazar, Cuma akşamından başlayarak, bütün her şeylerini kendileri taşıyarak panosunu, dekorunu, farklı şeylerini taşıyarak bütün bu etkinlikleri yerine getirmişlerdir. Oradaki halkla olan bu ilişkiler zaten siyasi anlamda da daha sonraki yıllarda, siyasi hareket olarak da örgütlenmenin önünü açan iş olmuştur. Şimdi Artvin'de o tarihte özellikle ilkokullarda Köy Enstitülerinin son dönem mezunu olan öğretmen arkadaşlar çalışıyordu. Son derece deneyli öğretmen arkadaşlar bunlar. Ortaokul ve lisedeki kadrolar, daha genç kadrolar. Diğer okullar da böyle. Dolayısıyla öğrenci ilkokuldan dolu olarak zaten 00:18:00ortaokula geliyordu. Ortaokul tek ortaokul Artvin'deki il olarak. İldeki tek ortaokul. Diğer okullara bütün giden öğrenciler o okuldan geçerek gidiyorlar. Özellikle çalıştığımız ortaokuldaki öğretmen kadrosu son derece genç. Benim jenerasyonum ya da benden bir dönem, iki dönem sonra olanlar vardı. Ve orada halkın çocuklarını daha iyi eğitmek adına Cumartesi, Pazar dahil arkadaşlarımızın birçoğu ücretsiz kurslar düzenleyerek, öğrencilere değişik etkinlikler yaptırarak çok büyük çaba sarf etmişlerdir. Lisedeki kadro da genç olmasına karşın iyi bir kadro vardı. Artvin'de o tarihte hiçbir dershane, kurs yeri herhangi bir şey olmadan o tarihte mezun olan, özellikle 75-76 yılları arasındaki öğrencilerin büyük bir bölümü hemen hemen istedikleri üniversitelere girebilecek kadar puanlar almışlardır. Bu o dönemki öğretmen kadrosuyla olan bir işti. Bunun temel nedenlerinden birisi, az önce konuştuğumuz eğitim seminerleri, örgütlenme anlayışı, bulunduğumuz kurumdaki görev anlayışı arkadaşlarımızın, bütün bunlar etkili olmuştur. Şu kadar örnek verebilirim. Çalıştığımız okulda öğretmenler kurul toplantısı 2 saat, 3 saat, 4 saat sürdüğü zamanlar olmuştur ve eğitim öğretimi daha iyi hale nasıl getirebilirizi tartışmıştır. Büyük çoğunluğu da TÖB-DER üyesidir bu arkadaşlarımızın.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview107921.xml#segment1195
Partial Transcript: Özellikle 74 ortalarından ve 75'ten itibaren Türkiye genelinde özellikle TÖB-DER içerisinde grup olarak, adıyla söyleyeyim Devrimci Öğretmen Grubu içerisinde yer aldık. Dolayısıyla Artvin bölgesinde hem Devrimci Öğretmen'i bir anlamda örgütlemek hem de TÖB-DER'i örgütlemek gibi ikili bir görevle çalışma yaptık. Artvin'de de genel anlamda Devrimci Öğretmen çoğunlukta olan bir gruptu. Dolayısıyla siyasi hareket olarak da o dönemde Dev-Yol artık örgütlenme aşamasındaydı Artvin'de de. Dev-Genç ve de Dev-Yol, her ikisi birlikte o tarihlerden itibaren de çok hızlı bir biçimde tüm ilçelerde örgütlenmeye başladı. Zaten sadece TÖB-DER'de sürdürülen bir mücadele 00:21:00olarak bu işe bakamayız. Genel siyasi mücadelenin bir parçası olarak onun içinde yürütülen bir hareketti Devrimci Öğretmen örgütlülüğü de. Dolayısıyla hepsi birlikte, o bölgenin genelinde çalışma yürütülen bir siyasi çalışma. Dolayısıyla okullarda, başka işyerlerinde, işte var olan fabrikada, aşağıdaki işçi fabrikalarında [Lif Levha Fabrikası] buralarda örgütlenme çalışmaları hızlı bir biçimde yürütüldü. Köy ilişkileri yürütüldü ve dolayısıyla Türkiye'de orman köylülerinin en uzun direnişi Artvin bölgesinde olmuştur. Baktığınızda bunu görebilirsiniz, o tarihi araştırdığınızda. Yine Türkiye'deki TÖB-DER örgütlülüğü açısından boykot kararları en etkili biçimde Artvin'de hayata geçirilmiştir yine o tarihlerde. Ve bir taraftan da tabii gençlik kesimi sadece TÖB-DER örgütlülüğü değil gençlik kesimi de o dönemde, ona paralel bir biçimde, hızlı bir biçimde örgütlülük içerisindeydi. Bütün bunların koordinasyonu gibi bir şey söz konusu tabii. Ayrı bir mücadele hattı değil hiçbirisi. Zaman zaman TÖB-DER'in dışında da bu çalışmaların içerisinde olmaya çalıştım. Şimdi tabii bütün mücadele arkadaşlarımı anmak isterim. Çünkü bu örgütlülükler, bu siyasi çalışmaların hiçbir tanesi salt birkaç kişinin üzerinden gidebilecek, yürütülebilecek çalışmalar değildir. Özellikle öğretmen mücadelesi içerisinde yer alan arkadaşlarımızın her birinin, her TÖB-DER üyesinin çok büyük emekleri vardır bu işte ama bazı arkadaşlarımız yönetim kademelerinde görev almışlardır. O başka bir şey. Ama bir bütün olarak baktığımızda tüm TÖB-DER üyelerinin çok büyük emekleri vardır Artvin'deki bu örgütlenmeyle ilgili. İlk Artvin'de bu mücadelenin içerisinde birlikle olduğumuz birkaç arkadaşımızı elbette anmak isterim. Bunlardan bir tanesi Enver Karagöz. Ne yazık ki; kaybettik Enver Karagöz'ü. Cezaevindeki yakalandığı amansız hastalık ne yazık ki dışarda onun daha uzun süre yaşamasına olanak vermedi. İşkencelerden kalan sonuçları nedeniyle. Yine onun gibi Müzekkir Saymaz arkadaşımız, Secaattin Atalay arkadaşımız, Erdem Uzun ve burada isim saymak çok doğru bir şey de değil 00:24:00ayrıca. Yüzlerce arkadaşımız bu işlere emek verdi, omuz verdi, bedel ödediler. 12 Eylül'ün işkencehanelerinde işkence gördüler. Bu arkadaşlarımız mesleklerinden oldular. Sağlıklarını yitirdiler ne yazık ki. Ama bir bütün olarak baktığımızda tüm arkadaşlarımızın çok büyük emeği var bu örgütlenmelerde. Kahramanmaraş olayları sonrasında TÖB-DER tüm Türkiye genelinde boykot kararı aldı. 24 Aralık boykotu TÖB-DER'in örgütlediği önemli eylemlerden birisidir Türkiye genelinde. Bu saldırılan olabileceğini biz siyasi olarak öngörebiliyorduk. Önlem almaya ne kadar çalışırsanız çalışın, karşınızdaki güçler açısından baktığınızda bu kolay bir iş değildi o tarihlerde. Özellikle biz o mücadele dönemlerinde 200'ye yakın arkadaşımızı kaybettik. Öğretmen arkadaşımız hayatını kaybetti bu mücadelenin içerisinde. Az önce söylediğim gibi binlercesi mesleğinden oldu, sürüldü, kıyıldı. Sağlığını yitirdi ve dolayısıyla özellikle 78'in sonlarında ve 79'da TÖB-DER sıkıyönetim dönemlerinde çok sık olarak kapatıldı. Yöneticileri gözaltına alındı çok sık olarak ve mücadelenin sürdürülmesi neredeyse olanaksız hale geldi dönem dönem. Hatta bir dönem Merkez Yürütme Kurulu'nun tamamı gözaltına alındığı için biz Genel Yönetim Kurulu üyeleri Ankara'ya gidip işleri yürütmek üzere çaba sarf ettik. Daha sonra bizim de tutuklamamız çıktığı için birçoğumuz kaçak duruma düştük o dönemlerde ve 80'e kadar da bu baskılar giderek, artarak devam etti. Mücadele keskinleşti. Çünkü o dönem özellikle TÖB-DER, DİSK, TMMOB gibi örgütler o dönemin iktidarlarının hedef tahtası halindeydiler özellikle. Hemen hemen tüm örgütlülükler böyle. Sadece bu saydığımız 3 yer değil. Tamamı hedef tahtası gibiydi. Can güvenliği açısından, bu mücadeleyi yürüten arkadaşlarımız açısından son derece güç koşullar vardı maalesef. Zaman zaman TÖB-DER'in dışında da bu çalışmaların içerisinde olmaya çalıştım. Şimdi tabii bütün mücadele arkadaşlarımı anmak isterim. Çünkü bu örgütlülükler, bu siyasi çalışmaların hiçbir tanesi salt birkaç kişinin üzerinden gidebilecek, yürütülebilecek çalışmalar değildir. Özellikle öğretmen mücadelesi içerisinde yer alan arkadaşlarımızın her birinin, her TÖB-DER üyesinin çok büyük emekleri vardır bu işte ama bazı arkadaşlarımız yönetim kademelerinde görev almışlardır. O başka bir şey. Ama bir bütün olarak baktığımızda tüm TÖB-DER üyelerinin çok büyük emekleri vardır Artvin'deki bu örgütlenmeyle ilgili. İlk Artvin'de bu mücadelenin içerisinde birlikle olduğumuz birkaç arkadaşımızı elbette anmak isterim. Bunlardan bir tanesi Enver Karagöz. Ne yazık ki; kaybettik Enver Karagöz'ü. Cezaevindeki yakalandığı amansız hastalık ne yazık ki dışarda onun daha uzun süre yaşamasına olanak vermedi. İşkencelerden kalan sonuçları nedeniyle. Yine onun gibi Müzekkir Saymaz arkadaşımız, Secaattin Atalay arkadaşımız, Erdem Uzun ve burada isim saymak çok doğru bir şey de değil 00:24:00ayrıca. Yüzlerce arkadaşımız bu işlere emek verdi, omuz verdi, bedel ödediler. 12 Eylül'ün işkencehanelerinde işkence gördüler. Bu arkadaşlarımız mesleklerinden oldular. Sağlıklarını yitirdiler ne yazık ki. Ama bir bütün olarak baktığımızda tüm arkadaşlarımızın çok büyük emeği var bu örgütlenmelerde. Kahramanmaraş olayları sonrasında TÖB-DER tüm Türkiye genelinde boykot kararı aldı. 24 Aralık boykotu TÖB-DER'in örgütlediği önemli eylemlerden birisidir Türkiye genelinde. Bu saldırılan olabileceğini biz siyasi olarak öngörebiliyorduk. Önlem almaya ne kadar çalışırsanız çalışın, karşınızdaki güçler açısından baktığınızda bu kolay bir iş değildi o tarihlerde. Özellikle biz o mücadele dönemlerinde 200'ye yakın arkadaşımızı kaybettik. Öğretmen arkadaşımız hayatını kaybetti bu mücadelenin içerisinde. Az önce söylediğim gibi binlercesi mesleğinden oldu, sürüldü, kıyıldı. Sağlığını yitirdi ve dolayısıyla özellikle 78'in sonlarında ve 79'da TÖB-DER sıkıyönetim dönemlerinde çok sık olarak kapatıldı. Yöneticileri gözaltına alındı çok sık olarak ve mücadelenin sürdürülmesi neredeyse olanaksız hale geldi dönem dönem. Hatta bir dönem Merkez Yürütme Kurulu'nun tamamı gözaltına alındığı için biz Genel Yönetim Kurulu üyeleri Ankara'ya gidip işleri yürütmek üzere çaba sarf ettik. Daha sonra bizim de tutuklamamız çıktığı için birçoğumuz kaçak duruma düştük o dönemlerde ve 80'e kadar da bu baskılar giderek, artarak devam etti. Mücadele keskinleşti. Çünkü o dönem özellikle TÖB-DER, DİSK, TMMOB gibi örgütler o dönemin iktidarlarının hedef tahtası halindeydiler özellikle. Hemen hemen tüm örgütlülükler böyle. Sadece bu saydığımız 3 yer değil. Tamamı hedef tahtası gibiydi. Can güvenliği açısından, bu mücadeleyi yürüten arkadaşlarımız açısından son derece güç koşullar vardı maalesef.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview107921.xml#segment1616
Partial Transcript: 1975 yılında sanıyorum, yanlış 00:27:00anımsamıyorsam Şubat ayıydı. Okulun açık olduğu dönem. Bir sabah derse giderken, okulun bahçesinin giriş merdiveninde ben de saldırıya uğradım. Ellerinde silah vardı ama silahı dönüşte elimdeki şemsiye ve çantayı vurduğum için silahı düşürdüler, paniklediler. Ve boğuştuk bir süre. Daha sonra okul ve mahalledeki komşular, yakın evlerden görünce, bağırınca onlar paniklediler kaçmaya başladılar. Maalesef yakalayamadık tabii. Elimizden kurtuldu gittiler. Ama ertesi gün Borçka'nın bir köyünde, Beğlevan denilen bir köyünde tutuklayıp getirdiler onları. Artvin'de o tarihte saldırılar, buna benzer saldırılar vardı. Başka arkadaşlarımız da aynı türden saldırılara ne yazık ki uğramışlardı. Bunlar o dönemde Artvin'de MHP'yi ve Ülkü Ocakları'nı örgütlemeye çalışan bir vatandaşın kiraladığı, parayla kiralayıp getirttiği adamlardı. Hepsi ortaya çıktı onların. Onlar daha sonra, kısa süre sonra hem saldıranlar hem de o işi örgütlemeye çalışan Artvin'i terk edip gitti. Tabii Artvin'de ilk, sözlerimin başında belirttim, mesela Hopa'da Vural Vural arkadaşımız faşistlerce öldürüldü. Yine Şavşat'ta Hasan Şimşek arkadaşımız faşistlerce öldürüldü. Sonraki yıllarda, değişik bölgelerde bu tür saldırılarda ne yazık ki kaybettiğimiz arkadaşlarımız var. Özellikle benim Genel Yönetim Kurulu üyeliğine seçildiğimiz 78 kongresinden itibaren 78'in sonları, 79. Özellikle MC dönemlerinde çok yoğun baskı var. Sıkıyönetim var ve TÖB-DER her yaptığı çalışma sonrası ya sıkıyönetim mahkemesinde buluyor kendisini ya da kapatılmayla karşı karşıya kalıyor. Bir örnek olsun diye söyleyebilirim. Örneğin o tarihte çıkardığımız "Herkese Anadilinde Eğitim" afişinden ötürü Merkez Yürütme Kurulu'nun tamamını gözaltına aldılar. Bir süre cezaevinde kaldı arkadaşlarımız. Dolayısıyla bütün etkinlikler o dönem, Türkiye genelinde şubelerdeki etkinlikler de dahil buna, son derece güç koşullar altında sürdürülmeye başlandı. Birçok arkadaşımız gözaltına 00:30:00alınmamak için kaçak duruma düştü. Birçok arkadaş görevini terk etti. Görevinden ayrılmak zorunda kaldı o tarihlerde. Örneğin ben de 79'un başlarında işte bir sabah bir telefonla Artvin'i terk ettim. Uşak ve o bölgede birkaç ay kaldım, çalışma yaptım. Çünkü gözaltı kararı vardı Ankara'dan. Daha sonra da gözaltı kararı kaldırıldıktan sonra da raporla uzun zaman idare ettik şeye ve 80'e kadar da böyle devam etti o süreç. Genellikle o dönem 2 tür uygulama söz konusu MC dönemlerinde. Birincisi, gidilemeyecek iller neresiyse özellikle TÖB-DER üyeleri açısından, ilerici demokrat öğretmenler açısından, oralar seçilmiştir. Örnek, Artvin'den sürülen arkadaşların bir bölümü Erzurum, bir bölümü Afyon, Nevşehir, Kahramanmaraş gibi nerede gidip rahat çalışılamayacak yerler varsa özellikle oralar seçilmiştir. Ve giden arkadaşlarımızın bir bölümü de oralarda saldırıya uğramışlardır. Gittikleri yerde göreve başlamadan dönen arkadaşlarımız olmuştur. Yani MC döneminin sadece baskı falan değil bir taraftan da öldürülen arkadaşların en çok olduğu dönemlerden birisi, faşist saldırılar sonrası. 79 yılı, Kahramanmaraş Gazi Ortaokulu diye bir okula tayin ettiler ama ben göreve başlamak için gitmedim çünkü ona siyasi hareket, örgütlülük müsaade etmedi. İkincisi de her posta günü şeyden tehdit mektupları çıkıyordu daha gitmeden. Kahramanmaraş'a. Onun önemi yok ama asıl gitmeme gerekçem Artvin'deki çalışmaları bırakmamak açısından olmuştur. Ya özellikle faşist saldırıların yoğunlaştığı dönemler, tüm Türkiye'de TÖB-DER gibi diğer örgütlerin de bu faşist saldırılara karşı anti-faşist mücadelenin yükseltilmesi konusunda yoğun tartışmaların yaşandığı bir dönem o dönem. Geriye doğru incelendiğinde görülecektir, değişik siyasi hareketlerin önermeleri vardır. İşte diyelim ki Devrimci Yol, direniş komitelerinde örgütlenelim diye bir şiar ortaya atmıştır. Bir başka siyasi hareket Ulusal Demokratik Cephe diye başka bir öneri ortaya atmıştır. Ama bütün bu tartışmaların odağında faşist saldırılar ne 00:33:00yazık ki her geçen gün daha yoğunlaşarak, artarak devam etmiştir. Dolayısıyla şeyde, Sivas olayları, Çorum olayları, Kahramanmaraş olayları, bütün bunlara baktığımızda bu tartışmaların hiçbirisinin kıymeti harbiyesi kalmamıştır. Çünkü faşist saldırılar artık göğüslenemez noktalara erişmeye başlamıştır. Ve devrimciler de orada bu saldırıları püskürtmek için çok ciddi mücadele vermişlerdir. Siyasi tartışmalar elbette önemlidir ama bugün baktığımızda dönüp geriye belki o içe dönük bu ideolojik, teorik tartışmaları ya da o dönemin mücadele tarzına ilişkin yapılan tartışmaları daha akıllıca ya da daha derli toplu yapabilmiş olsaydık da keşke dışa dönük mücadeleyi, ortak mücadeleyi örebilseydik. Ne yazık ki bu başarılamamıştır. TÖB-DER içerisinde 78 kongresi sonrası gruplar anlamında ciddi problemler de yaşanmıştır. Birçok şube özellikle seçimlere katılıp kaybeden gruplar ne yazık ki Genel Merkez'i tanımaz hale gelmişlerdir. Üye ödentisi ödememişlerdir. Genel Merkez kararlarına uymama yolunu seçmişlerdir. Bir dönem neredeyse bir kaos yaşanmıştır. Çok zor koşullar altında, hem bir taraftan faşist saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde içte de böyle sıkıntılı bir dönem yaşanmıştır çünkü TÖB-DER sadece öğretmen örgütlülüğünün ötesinde, bütün üyelerinin hukuksal, ekonomik sıkıntılarını da gideren bir örgüttü. Örneğin, açığa alınan arkadaşların binlerce arkadaşımıza maaş ödeyen aynı zamanda bir örgüttü. Tabii bu ödentiler aksadıkça birçok arkadaşımızın sıkıntıları ne yazık ki son dönemde gideremez hale gelindi. Özellikle 79'un ikinci yarısından sonra da az önce söylediğimiz gibi sıkıyönetim komutanlıkları tarafından sık sık kapatılması nedeniyle de o mücadele zaman zaman çok sıkıntılı hale gelmiştir.
https://file.bellekmuzesi.org/ohms-viewer/viewer.php?cachefile=Interview107921.xml#segment2135
Partial Transcript: Şimdi-- Güzel bir soru. Özellikle ayda en az 2 kez Ankara'ya gidip geliyorum Genel Yönetim Kurulu toplantılarına. Hafta içi de Artvin'de bulunduğumuz dönemde, çalışma saatlerinde okulda öğretmenliğe devam ediyoruz. Saat 3 civarında ders 00:36:00bitiyor, o tarihten itibaren, o saatten itibaren eğer bir ilçe de düzenlenmiş bir program varsa mutlaka o programları yerine getirmek için gidip geliyoruz. Hafta içinin tamamı il sınırları içerisinde ya da bölge sınırları içerisinde o tarihteki,moradaki çalışmalara katılarak geçiyor. Dolayısıyla ailemize - ne yazık ki bizim kuşaklarımızın belki de en büyük eksikliklerimizden birisi budur ya da koşulların dayattığı bir zorunluluktur- Ailemize, çocuklarımıza yeterince zaman ayırdığımızı zannetmiyorum. En azından ben kendi adıma bunu söyleyeyim. Çünkü zamanımızın tamamını bu mücadelenin gereklerini yerine getirmek için arkadaşlarımız hep harcadık. Dolayısıyla da aile ilişkilerimizi ne yazık ki olumlu bir biçimde sürdürdüğümüz söylenemez. Okuldaki ilişkilerimizde TÖB-DER'li arkadaşlarımız son derece aktif ve mesleklerinin gereğini yerine getirmeye çaba gösteren arkadaşlarımızdı. Çünkü her gün veliyle karşı karşıyasınız. Yani Artvin gibi küçük bir ilde gerçekten layıkıyla görev yapmak istiyorsanız oradaki gününüzün tamamı dolu geçmek zorundadır. Her gün veliyle karşılaşırsınız, her dakika öğrencinizle karşı karşıyasınız. Büyük metropol kentlerdeki gibi okul dağıldığı andan itibaren hayat bitmez Artvin'de. Attığınız her adıma dikkat etmek zorundasınız. Karşılaştığınız her veliyi dinlemek zorundasınız. Öğrencinizin her sorununu dinlemek zorundasınız okul dışında da. Böyle bir yaşam sürdürüldü. Tabii eşimde TÖB-DER üyesi olduğu için aktifti. Zaten Artvin'e tayini olmadan önce Sinop TÖB-DER'de bu çalışmaların içerisindeydi kendisi de. Dolayısıyla sonraki süreçte de yine birlikte bu mücadeleye omuz vermeye çalıştık. Ben Kahramanmaraş'a sürdüklerinde okul müdürü olarak çalışıyordum. Dolayısıyla sürgün kararnamesini tebliğ etmediğimiz için aşağı yukarı 7-8 ay hatta 1 yıla yakın raporla ve buna benzer şeylerle onu tebliğ etmedik. O süreç içerisinde de okula bir müdür tayin etmek için değişik okullardaki öğretmen arkadaşlara teklif götürdüler ve hiç kimse kabul etmedi orada görev yapmayı. Arkadaşlardan okul müdürü olarak görev kabul edilen olmadı. Dolayısıyla en son valilik okuldaki öğretmen arkadaşların 00:39:00önerisiyle yöneticimizi biz seçeceğiz dediler ve öğretmenlerin önerisiyle anneni, Şenay'ı müdür yaptılar. Çok tepki topladı tabii. Valinin özellikle söylediği şu "Ya kocasından zaten bıkmıştık, ondan kurtardık şimdi eşini mi müdür yaptınız buraya?" diye çok tepki koymuştu o zaman. Yani TÖB-DER'in genel sloganlarından birisi "Yöneticilerimizi Biz Seçeceğiz" sloganı orada, Artvin 50.yıl Ortaokulu'nda Türkiye'de ilk defa hayata geçirilmiş bir iştir. Öyle söyleyebiliriz. 80 öncesi, özellikle Şavşat mitingi sonrası 6 arkadaşımızı kaybettiğimiz miting sonrası Artvin'e ve Şavşat'a mavi bereli getirip yığınak yaptılar. Bir anlamda sıkıyönetim ama sıkıyönetimin ötesinde özellikle halkın günlük yaşamında özellikle her dakika taciz edildiği bir süreç yaşandı. Hayat pahalılığı ve faşist saldırılara karşı yapılan bir mitingdir bu. İsim olarak. Çok büyük bir katılım olmuştur. Bütün ilçeler, köylerden halkın yoğun katıldığı bir mitingdir. Miting tam sonlanırken özellikle Ardanuç bölgesinden gelen arkadaşlar miting alanını tam terkederlerken silahlar patlamıştır, jandarma kitlenin üzerine ateş açmıştır, taramıştır ve o saldırı sonrası da maalesef 6 arkadaşımızı orada kaybettik. Ve ne yazık ki o ölen arkadaşlarımızın süren davalarından da hiç kimse yargılanıp ceza alan kimse olmamıştır ve öylece o dosya kapanmış durumdadır ne yazık ki. Mitingi siyasi hareket olarak Devrimci Yol'un örgütlediği ve tüm Artvin bölgesindeki kitle örgütleri, sendikaların birlikte yaptığı bir miting olmuştur. Bir süre sonra bu yığınak yapılan mavi bereliler ilden çekildi çünkü başka yerlerde de buna benzer eylemler yapıldı. Ve daha sonra çektiler o kuvvetleri oradan geriye. Zaten 12 Eylül'ün ayak sesi olarak diyebileceğimiz ilk adımlardan 00:42:00bir tanesidir özellikle o yığınağın yapılmış olması. Ve giderek de o bölgede özellikle polis ve asker baskısı çok sertleşmeye başlamıştı zaten 12 Eylül'e yakın tarihlerde de. Ve bu sürecin sonunda da zaten bildiğiniz gibi 12 Eylül oldu ve bölgedeki, diğer yerlerdeki gibi yüzlerce insan gözaltına alındı maalesef. video0