Mehmet Erdal 1

Museum of Historical Justice and Memory

 

Transcript
Toggle Index/Transcript View Switch.
Index
Search this Index
X
00:00:00 - Çocukluk ve Eğitim Hayatı

Play segment

Partial Transcript: Şimdi, ben 1955 doğumluyum. İzmir'in Tire ilçesi Ayaklıkırı köyündenim. Yani Ege'deki Yörüklerin bir kısmı o köydedir. Benim--7 numarayım. Babamın toplam 11 çocuğu var. Öğretmen okuluna gittim ve 1972 Gökçeada. Şimdiki adıyla. Eski adıyla İmros Öğretmen Okulu mezunuyum. Mezun olduğumda 17 yaşındaydım. Çünkü çok erken. Abimle birlikte okula gitmiştim. E biraz da işte hocalar herhalde demiş ki "bunu da ver, abisiyle birlikte okusun." Sonra mahkeme kararıyla yani kazai rüşt kararı çıkarttık. Yani bu çocuk 17 yaşında ama 18 yaşındaki çocukların melekesine sahip. Dolayısıyla devlet bunu memur yapabilir kararı. Ve ben Diyarbakır Çermik ilçesine öğretmen olarak atandım. Tam orada 1 yıl öğretmenlik yaptım, şeyimiz, stajyerliğimiz bitti asil öğretmen olduk ama tabii 18 yaşındaki bir çocuğun hayalleri var. O zaman hadi Diyarbakır Eğitim Enstitüsü'nü kazandım. E orada okuyoruz ama yetmiyor. Hadi tekrar sınava girelim. Nasıl gireceğiz? Hani şimdi bir meslek lisesi tartışması var ya. Gerçekte bu bizim dönemimizde de var. Yani sen eğer öğretmen okulu mezunuysan, çünkü öğretmen lisesi bizden sonraki dönemdir. 72 mezunları biz öğretmen okulu mezunlarıyız. 73'te öğretmen okulları mezun vermemiştir çünkü okullar liseye döndü. Dolayısıyla 74'te mezun verdi. Şimdi öğretmen okulu mezunlarına 3 seçenek var üniversitede. Bir, Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi, ODTÜ, Amme İdare Enstitüsü ve Boğaziçi İdari Bilimler. Benim hayalim de Boğaziçi'dir. Şimdi iyi dedik, kodlamayı yaptık. Sınava girdik. Ben diyorum ki "ben çok iyi bir puan tuttururum." Ve gittim Boğaziçi'nin kapısına. Çünkü eniştem de o zaman Alemdağ'da Füze Üssü'nde astsubay. Bekliyorum. Ertesi gün asıldı tabii şeyler. Eyvah dedim ben kazanamamışım. Nerede hata yaptım filan. Neyse köye geldik. Moralim bozuk tabii. Ben nasıl kazanamam hayallerim var falan. Daha 19 yaşında çocuğuz işte. Bir gün cuma günü, o zaman şimdiki gibi gelmiyor postacılar, haftada bir gün geliyor köylere. E biz trenin 24 kilometre ötesinde bir köyüz. Postacı verdi mektubu elime, utanıyorum. Diyorum ki "köylü bakıyor öyle kahvede hani Mehmet Hardal Musa'nın-- babamın lakabı Hardal Musa. Mehmet sınavı kazanamamış diyecekler. Aldık. Eve gittik, baktım. Erzurum İşletme Fakültesini kazanmışım. O zaman anladım ki ben aslında yanlış kodlama yani en sona yazacağımı en başa yazmışım. O zamanki puan üzerinden 512 toplam puanla kazandım düşün. Sonra neyse Erzurum İşletmeye gittik. 74-75 öğretim yılındayız.

00:02:58 - Politikleşme Süreci ve İlk Tercihler

Play segment

Partial Transcript: Sonra oranın, Erzurum'u bilenler bilir biraz şeydir yani kışı biraz çok uzun 00:03:00 sürer. Haziran ayında bile hala uzun kolluyla dolaşırız. Sonra bir grup arkadaş, biz İzmir'e tayin, şeyimizi istedik naklimizi. 75 yazında, içlerinden biri şeydir sizin-- Artvinlidir. Ahmet Özil arkadaş. Bir başka arkadaş var Kütahya'dan. Üçümüz İzmir'e geldik ve İzmir'de ben ilk geldim tabii evde çocuk çok. Baba ölmüş 74, 75 kışında. Dolayısıyla ilk kurşun fabrikasına işçi olarak girdim. Şimdiki Ege'nin Çernobil'i olarak bilinir. Avcı Kurşun Fabrikası'dır. Hala belediye, devlet uğraşır orayı nasıl yok edeceğiz diye. Biz orada epey çalıştık. İlk sigortalılığım benim oradadır. Öğretmenliğin dışında. Sonra baktık orası şartlar hakikaten kötü. 1 kase yoğurtla öğleyin fabrika sahibi senin şey, radyasyona karşı korumaya çalışır. Sonra ayrıldım. Bir otele girdim sonra da işte 75 sonbaharıdır. Devrimci Gençlik dergisi çıkmaya başladı 1 Kasım'da. Okulda çatışmalar var o dönemde boykotlar filan var. Ben gece bölümü öğrencisiyim. Çalışmayı düşündüğüm için. Ve sonra da biz 75-76 kışında mücadeleye katıldık. Ondan sonra hep hayatımız o devrimci mücadelenin içerisinde geçti. Ya aslında ilk şey bizim öğretmen okulundadır. O dönemde öğretmen okulları şimdiki gibi değil. Biz biraz sola yatkınız, bizim hocalarımız da genelde o dönemde işte 69-72 arasından bahsediyorum Öğretmen okulu döneminde. Ve Mahirlerin, Denizlerin de Türkiye'de çok popüler olduğu, gündemde olduğu ve bizim de onların daha küçük kardeşleri olarak bu konuları tartıştığımız bir süreç. Mesela ben Deniz Gezmiş'in asıldığında Bülent Ecevit'in mecliste yaptığı konuşmayı ilk okulda çoğaltıp daktiloyla, dağıtan kişilerden biriyim. Biri de şeydir bizim yine bu, Karadeniz bölgesinde yargılanan Mehmet Kök'tür. O yine hani bu tarihlerde, söyleşilerde filan onun da şeyleri vardı, anıları yayımlanmıştı. Sonra mesela Mahir Çayanların öldürüldüğü günü biz hatırlıyoruz okulda baya farklı kesimler arasında ciddi bir tartışma olmuştu. Dolayısıyla sola meyilimiz, Deniz'e, Mahir'e olan hayranlığımız, sempatimiz bizim öğretmen okulu yıllarında başlar. Sonra Diyarbakır'dayız, Çermik'te öğretmeniz. Ben hatırlıyorum, Yeni Ortam gazetesine ben bir yazı yazmıştım. Hemen müfettiş soruşturma açmıştı. Sonra Diyarbakır Eğitim'e gittik, orada zaten çatışma var. Erzurum'a gittik, Erzurum'da ilk EYÖD. Erzurum Yükseköğrenim Derneği'ni kuranlardanız. O dönemde şeydir işte Ankara'da AYÖD kuruluyor, İstanbul'da İYÖD kuruluyor belki İzmir'de İYÖD vardı o dönemde. Biz, orada ilk Erzurum Yükseköğrenim Derneği'ni kurmuştum. Ama tabii ona bizden tabii daha 00:06:00 büyük arkadaşlarımız o işe öncülük ediyorlardı. Benim ilk şeye girişim yani sol kesime doğru meyledişim budur ama grup olarak yani bunların içerisinde hangi kesimle ilişki-- 75 sonbaharında okuldaki boykot tartışmalarındaki tercihtir.

00:06:20 - Okul Boykotu, Devrimci Yol'un İlk Temelleri, Eğitim Çalışmaları

Play segment

Partial Transcript: O dönemde bizim okuldaki cephe kökenlilerde biz daha çok boykotu bitirelim, Ankara'nın, Ankara'daki arkadaşların tavrına uygun olarak okullara dönelim dediğimizde bir grup arkadaş "Hayır devam" diyordu. Devam diyenler, Devrimci Kurtuluşçu oldular. Sonra Eylem Birliği'ni oluşturdular. Okuldaki boykotu bitiren, okula dönelim diyenler biz Devrimci Gençlikçi olduk. Bir ilk ayrışma budur. Cephe hareketi içerisinde İzmir'de. O zaman Antalya Yükseköğrenim Derneği vardı. Biz o dernekte filan çalışıyorduk. Daha şey yok, derginin ilk çıktığı tarihten bahsediyorum. 1 Kasım tarihinde. Sonra işte Gençlik Kitabevi kuruldu, Emek Dağıtım oldu filan. Yani benim mevcut Devrimci Yol hareketiyle ilk ilişkim de böyledir. Okulda çatışmalar var. Bizden önceki-- Ben 75, 74-75'te Erzurum'daydım geldiğimde okulda zaten, benden önceki dönemde de olaylar var ama öğrencilerin o dönemdeki sorunları çok. Yani bir sürü talebi var. Şimdi ben çok ayrıntılı olarak hani şey yapamıyorum. O taleplerin çözülmesi ve aynı zamanda da örneğin, okuldan polisin çekilmesi türünden taleplerimiz vardı. Sanırım Ankara'da da İstanbul'da da benzeri problemler vardı. Ama bu boykot mesela 75'in o sonbaharında, öğretim yılı başladığında bir önceki yıldan devredilen çok uzun bir boykottu. Biz, bir süre sonra artık "ya bu bitsin okullara dönelim" veya "dönmeyelim" tartışması içerisine girdik. Çünkü okullar kapalıysa sen hiçbir şey yapamıyorsun. Hadi ben gidiyorum otelde çalışıyorum filan ama. Kurşun fabrikasından sonra otelde çalışıyorum. Başka arkadaşlar başka yerde de çalışıyor. Eee? Okumuyorsun. Üniversite okuyacağız. Üniversiteye dönmemiz lazım. Tartışması da bu çeperde olan bir tartışmaydı. Dolayısıyla bazı hakların alınıp alınmadığına bakarak biz boykotu oyladık. Bizim Antalya Yükseköğrenim Derneği'nde oyladık çünkü dernekte çoğunluk hakim olan cephe düşüncesiydi. Yani o günkü terim, tanımlamayla, sosyal emperyalizm kabul etmeyen cephecilerin hani geri cephe deniyor da ileri cephe sözde sosyal emperyalizmi kabul edenlerdi o dönemde. Geri cephecilerdeydi ve biz ilk ayrışmayı da bu boykotta yaşadık. Sonra da o zaten kalıcı bir ayrışmaya dönüştü. Sonra öğrenci derneklerini, mesela iktisatta biz vardık. Biz bir süre sonra, hem cephe hareketiydik, sonra bizim elimize geçti. Yani Devrimci Yolcu, Devrimci Gençlik grubunun elindeydi. Aynı dönemde bizim Ege Üniversitesi'nde Gazetecilikte işte Selim Martinlerin olduğu, Necdet Erdoğan Bozkurt'un abisi İlhan Bozkurtların olduğu bir ekip vardı. Aslında devrimci gençlik hareketi iki okuldaydı. Onun dışında mesela tıplar genelde İGD yanlısı, bütün Bornova kampüsü de Halkın Kurtuluşçularının yoğun olduğu bir yerdi. Yani biz 75-76 öğretim 00:09:00 yılında İzmir'de çok az bir gruptuk. Sonra hani derginin o, Devrimci Gençlik dergisinde yazılanlardan sonra hani "gençler mahallere" dendiğinde 76 yazında biz bir-- Bu Ali Rıfatlı'nın ifadelerinde geçer. Bir 11 kişiyle filan. Bir 13 kişi, 11 kişi tartışması var. Eğitim çalışmaları oldu. 76 yazında biz aslında İzmir Devrimci Yol hareketinin ilk temellerini atmıştık.

00:09:28 - Kayıpların Başlaması, İlk Tutuklanmalar, Mahalle Çalışmaları

Play segment

Partial Transcript: O eğitim çalışmasındaki arkadaşlar. Mesela onlarda-- Selim var. Daha sonra işte biliyorsunuz çatışmada öldürüldü. Ahmet Özil vardır. Bizim Artvin kökenli. Manisa Emniyet'ten aşağıya atıldı, felç oldu. Sonra şeyde öldü geldi, Hamburg'da. Kanseri yakalandı öldü. Biz vardık. İşte ben, eşim. Daha başka arkadaşlar da var. Baya bir 9 kişi falan o çalışmayı bitirdik biz. 76-77 sonbaharında biz mahallelere geçmeye başladık çünkü "gençlik mahallelerdeki mücadelenin ön safına" diye o Devrimci Gençlik dergisini çağrısı vardır. Ve İzmir'de ilk mahalle çalışmalarını başlatan kişilerden benimdir. Daha sonra ben aşağı yukarı İzmir'in Karşıyaka tarafı değil, bu taraftaki Konak, Gültepe bölgesindeki aşağı yukarı bütün mahallelerde tek tek dernekleri kuran kişiyimdir. Yani Gültepe, Altındağ, Yeşildere, Buca, Şirinyer, Karabağlar, Balçova. Bütün bu mahallelerde ilk dernekleri kurdum. Aşağı yukarı 79 sonbaharına şey 79 31 Mart'ına kadar da ben bu bölgede-- Tabii hapishane girip çıktık 1-2 defa da. 76'da bir girdik. 79 sonunda bir daha girdik. Emniyete de sayısız kez girip çıktık. Bu dönemde mücadeleyi mahallede ben yürüttüm. Yani okul döneminde 1-1 buçuk yıl kaldıktan sonra benim görevim mahallelerdeki çalışmaları örgütlemekti. Biraz da hani ben İzmirliyim, Tireliyim. Benim hep bütün kütüğüm, akrabalarım o mahallelerde. Kurşun fabrikasında işçi olarak çalıştık. E kardeşlerim var, bütün akrabalarım İzmir'dedir benim. Karabağlar benim için bildik, aşina bir bölgedir. Dolayısıyla ben kendim de daha sonra mesela evlendim 77'de, orada kalmaya başladım. Ve mahalle çalışmaları benim için çok sorun olmuyordu ve iyi de mesafe kat ettim. Düşünün, 78'in sonlarında biz İzmir'deki en büyük gruptuk.

00:11:27 - Sol İçi Çatışmalar

Play segment

Partial Transcript: Hatta ben yani kısmen onları yazıp yayınladım şimdi savunmam mümkün değil ama Halkın Kurtuluşuyla Balçova'da bir nedenden ciddi bir çatışma olduğunda ben onu şey diye adlandırıyorum yani bu bölümleri nasıl yayınlarsınız bilmiyorum ama bir iktidar savaşıydı ve biz sol içinde 1 numaraya oturmuştuk. Yani Halkın Kurtuluşuyla olan çatışmayı berbat bir çatışmaydı. Bugünden geriye baktığımda öyle düşünüyorum ama artık 78'in sonbaharında veya sonlarına doğru biz İzmir'deki en büyük harekettik. Siyasi harekettik. Ya bugünden geri baktığımda ben bir kere 00:12:00 külliyen reddediyorum. Yanlış. Yani benim içime girdiğim yani mesela bu çatışmanın asıl aktörlerinden biri bendim. Çok farklı seçenekler eğer sen sol içinde çatışma başlatıyorsan senin iraden dışında fazla etmenler de devreye giriyor. Mesela o dönemde Halkın Kurtuluşundan bir arkadaşın öldürülmesi söz konusudur. Kim vurduya gitmiştir. Yani sorun şu, solun içindeki bu çatışmaların, herkes kendisini doğru görür nihayetinde herkes savunduğuna inanır. Yani en azından savunduğu zaman, dilimi içerisinde bunun doğruluğuna inanır ama bunun kabul ettirilmesi veya yanlış gördüğüne karşı çıkılması noktasında bir kere şiddetin ş'sini bile telaffuz etmemek lazım. Solda bunu kesinlikle mahkum etmek lazım. Yani bunun yolu, oturup tartışmaktır. İkna edersin edemezsin ama bunların denek taşı aslında sosyal pratiktir. Yani sen mahalleye gidiyorsundur, okula gidiyorsundur, fabrika gidiyorsundur, çalışıyorsundur ve insanlar ya seninle geliyordur ya senin yanına hiç gelmiyordur. Bence bunun tek kriteri budur. Burada eğer sen ettiğini arttırabiliyorsan zaten senin dışındakiler ne kadar sana karşı çıksalar da bir süre sonra emrivaki şey eli mecbur kabul ediyorlar. Ama o dönemde sanki belki bizim yaşımızdan kaynaklanır belki çok fazla grup olmasından kaynaklanır. Ne bileyim yani onu çok fazla yani biraz sorgulamak lazım. Bir yere geldiğinde sen bir güç gösterisine yöneliyorsun. Mesela 78 sonunda Halkın Kurtuluşu çatışmasında bu oldu. Yani karşı taraf ilk silahı çektiler. Yani ben biliyorum Balçova'da bizim arkadaşlar olduğunda biz de "madem o öyle olmaz böyle olur" dendi. Ve tamamen iktidarın bizde olduğunu gösterdik yani açık söyleyeyim. Ertesi günden itibaren de artık tek Devrimci Yolcuların sözü geçer olmuştu. Daha sonra Halkın Kurtuluşu TKP arasındaki çatışmalarda biz hep hakemdik artık. Yani en büyüktük ve hakemdik.

00:14:05 - Mücadelede Erkek Egemenliği

Play segment

Partial Transcript: Ya vardı. Benim eşim de örneğin o mücadeleye ilk başta daha biz evlenmeden önce de hani ilk tanıştığımız, yarı siyasi o devrimci gençlik grubun içerisindeydi. Arkadaşlarımız vardı ama biz biraz erkek egemen bir harekettik. Bunu açıkça söyleyeyim. Mesela Ankara'da meşhur AKD var. İşte TKP yanlısı arkadaşların İlerici Kadınlar Derneği var. Her yerde bu tür kadın dernekleri var veya her hareketin kendi içinde bir kadın gruplaşmaları var ama sonuçta hakim olanlar yani söz sahibi olanlar, iktidarda olanlar, karar verici noktada olanlar mesela İGD erkeklerdeydi. Yani bu nesnellik midir yani erkekler işte mücadelenin en ön safındaydı da onun için böyle oldu diye adlandırılabilir mi? Bence tam değil çünkü neden değil-- Biz bazı problemlerin çözümünde biz biraz feodalce hep yöntemler izledik. 00:15:00 Ben bunu çok açık söyleyebilen insanım. Yani burjuva toplumu yozlaşması karşısında biz otomatikman bir ileri yöntemleri o yaş kategorisinde belki veya bizden önce yaşayan insanların aktarımındaki eksiklikten dolayı belki bilemediğimiz için bir geriye gittik ve oradaki kendimize göre daha tutarlı olan işte kadına saygı ama saygı. Bunu burjuvaziye karşı savunduk, işte gericilere karşı savunduk işte eşitiz ama nerede eşitiz? Söylemde eşitiz. Karar mekanizması? Ha bunlar anti faşist mücadelenin yükünü kaldıramazlar örneğin mantığı vardı. İşte mahallede eyleme gideceğiz. "Ya bu erkek işidir" dedik. Dolayısıyla bence kadın arkadaşlar biraz geri planda kaldılar. Biz bunu çok ciddi olarak da o dönemde sorgulamadık. Belki de yani bilemiyorum şimdi kasıt var mıydı-- Kasıt yoktu. Yani ben hiç öyle "ya bunları sorgulamayalım şöyle olur böyle olur" demedik. Ama o dönemin nesnelliği böyle bir şeydi onu söyleyeyim. Yoksa bizim hareket içerisinde hani bu belki her hareket içerisinde vardır, sen ilerlediğinde sadece erkekler olarak ilerlemiyorsun ki. Üniversitedeysen veya mahalledeysen pek çok kadın, genç, hangi yaştan olursa olsun senin birlikte bir şekilde katkıda bulunuyor. Ama galiba örgütlenme içerisinde bunların konumlandırılmasında belki biz erkeklerden kaynaklanan birtakım sıkıntılar vardı. Bunun adını koyalım yani.

00:16:39 - İzmir'de Mahalle Bölünmeleri

Play segment

Partial Transcript: Mesela İzmir'in mahalleleri farklı özellikleri gösteriyordu o dönemde. Mesela Karabağlar'da MHP'liler faşistler şöyle yazı yazıyorlardı: "Karabağlar ovası Bozkurt yuvası." Mesela bunlara buranın Bozkurt yuvası olmadığını gösterdik biz. Keza Hatay'da Alparslan Türkeş'in gelip kaldığı mesela eski bir asker vardı, albay. Onun evi civarı, ülkü ocaklarının bulunduğu yerdi. Dolayısıyla burada dişe diş bir çatışma sürüyordu. Karşıyaka tarafında biraz daha farklıydı. Ben orayı çok işin içine girmediğim için bilmiyorum ama orada bazı mahalleler yine faşistlerin olduğu bölgeydi. Mesela İzmir'de Çamlık bölgesinde Kosova bölgesi vardır. Mersin Pınar Çamlık bölgesinde. Orada yine biraz da göçmenlerden kaynaklanan MHP'lilerin etkinliği vardı ama bunun dışında mesela Altındağ'da sorun biraz yerel yönetimlerden kaynaklanan mesela o zaman Adalet Parti hani Demirelcilerin yönetimde olduğu vardı. Olay biraz farklıydı. Mesela Gültepe'de bizim Aydın Erten'i belediye başkanı seçtirdiğimiz o 1977 seçimidir Aydın Erten'in seçilmesi. Orada bu sefer bu Demirelcilerle bir tartışmamız vardı ama şey değil. Yani çatışma bizim dönemimizde çok yoğun olarak Karabağlar ve Hatay'daydı. Ve biz mesela İsmail Şahin vardır bizim, Adana Cezaevi'nden kaçarken öldürülen 00:18:00 arkadaşlardan biri. İşte Selim ve daha başka arkadaşlar. Şimdi belki Avrupa'da yaşayan pek çok arkadaş. Biz bu çatışmalarda İzmir'de belki bir Ankara, İstanbul'un bazı mahalleleri gibi değildi ama biz büyük ölçüde şey yapmıştık yani kazanmıştık. Öyle söyleyeyim. Yani anti faşist mücadelede biz somut mesafeler kat etmiştik.

00:18:25 - Farklı Örgütlenmeler

Play segment

Partial Transcript: Vardı. Mesela okullarda birlikteydik. Ya mesela İktisat Fakültesi Çankaya'da Ülkü Ocaklarının bitişiğindeydi. Orada mesela Halkın Kurtuluşçu arkadaşlar, TDE'den hani bugünden Türkiye Devrimin Yolu grubu. THKO'nun bir grubu. Mesela ondan arkadaşlar sonra ilginçtir Emek, TEP'ten Mihri Belli'nin grubundan öğrenci arkadaşlar da vardı. Biz genelde birlikteydik. Mesela bu 3-4 siyaset daha çok vardılar. Kampüste keza Halkın Kurtuluşu hakimdi. Bizim arkadaşlar. Tıpta TİP'li şey İGD'liler vardı. Yani öğrenci kesimde genelde birlikte hareket ediliyordu. Zaman zaman mesela iç çatışmalar da oluyordu ama sonunda anti faşist mücadelede birleşilebiliyordu. Mahallelerde bu türden ben bir tek Gürçeşme'de hatırlıyorum. Orada Halkın Yolu vardı. Ve oradaki işgalin kırılması da biz Halkın Yolcu arkadaşlar çünkü üstte Ferahlı'da, Levent'te, Gültepe kısmında da bizim arkadaşlar daha çok hakimdiler. Bir, bir ilişki bir birliktelik oluyordu yani bunun çok kalıcı çok böyle tanımlanmış ilişkiler değil ama veya mesela Kahramanlar'da bir Kurtuluş'un derneği vardı. Namık Kemal Lisesi'nin olduğu yerde. Onlarla orada farklı ilişkiler gündeme geliyordu. Ama öbür tarafta aynı dönemde Balçova'da Halkın Kurtuluşu'yla kavgalarımız eksik olmuyordu veya Karabağlar'ın mesela Hasan Hüseyinler işte Çitlembik, Taşocağı, Yeni Çamlık, Eski Çamlık'ta biz farklı gruplarla birken; Aydın mahallesinde, orada Maden-İş'in, Teba ve Lastik-İş'in örgütlendiği fabrikalar vardı. İGD'liler o mahallede hakimdi. Orada kavgalarımız eksik olmuyordu. Yani çok böyle ilginç bir dönemdir o. Hem bir yerde birliktesindir hem de öbür tarafta kavgalarınız eksik olmaz. Sürer gider.

00:20:14 - Talepler ve Politik Faaliyetlerin Biçimleri

Play segment

Partial Transcript: Ya şimdi o dönemde yani bizim İzmir'de mesela en önemli şey bu öğrenci kesiminde, anti faşist mücadele ve öğrencilerin akademik demokratik haklarıydı. Ama mahallere geçtiğimizde şeyimiz, taleplerimiz biraz farklılaştı. Mesela Gültepe'de biz okuma yazma kursunu daha çok öne çıkarmıştık. Balçova'da öğrenci kesimin bu İnciraltı Öğrenci Yurdu'nun hemen yanı başında olduğu için biz orada daha çok kültürel faaliyetleri almıştık. Mesela Karabağlar'da işsizlik sorunu çok fazlaydı veya çalışan işçilerin durumu vardı. Anti faşist mücadelenin yanı sıra bu tür talepler öndeydi. Mesela hiç unutmam, hala, yazılarım belki hala şeyleri duruyordur. Altındağ'da çimento fabrikasının tozuyla, taş 00:21:00 ocağının taşına karşı. Biz mesela o mahalleye ilk girişte şey yazmıştık duvara koskocaman, hala belki silinemiyordur. "Çimen taşının tozuna ve taş ocağının tozuna hayır! Dev Genç" yazmıştık. İlk giriş günümüz budur yani oranın böyle bir çevre sorunu bizim o mahalleye girişimizdeki temel sorunlardan biriydi. Tabii İzmir şimdiki gibi değil. O yeni garajın olduğu bölge, orada bütün fabrikalara biz gidip bildiriler dağıtabiliyorduk. Çünkü bizimle birlikte o mahalledeki arkadaşların bir kısmı fabrikalarda çalışan işçilerdi. E mesela ben kendim hani kurşun fabrikasında işçiydim bir dönem sonra otelde işçilik yaptım. Temizlik işçisi olarak çalıştım yani işin doğrusunu söyleyeyim. Ama mesela orada, o fabrikalarda çalışan pek çok arkadaşımız vardı. Bizim kurduğumuz derneklerde gelip bizimle birlikte faaliyet yürüten. Ya biz bu şeylere, bu grupta çalışan işçilerin farklı sorunları-- tabii çoğu sendikalı değildi. Sendika o zaman çok az. Mesela bir BMC fabrikasında var, bir de işte Maden -İş'in, Altındağ'ın şey Karabağların bazı fabrikalarında örgütlenme durumu vardı. Bunun dışında genelde DİSK vardı ama şey değildi yani çok fazla örgütlülük yoktu. Biz de ne kadar yapabiliyor isek onu yapmaya çalışıyorduk ama asıl örgütlenmemiz bizim kendi hareketimiz açısından, derneklerdi. Sendika çalışması daha çok 77 sonrasındaki döneme aittir. O zaman Oleyis'de, Maden-İş'te ve diğer sendikaların mesela Yeraltı Maden İş'te Çiğli'de mesela İsmail Şahin orada çalışmıştı. O dönem-- Yani sorun şu biz çok programatik değildik o dönemde. Faşistlerin saldırılarını püskürtebileceğimiz, mevcut yaşadığımız sorunlara çözüm üretebileceğimiz bir mücadele perspektifi çalıştırmaya çalışıyor idik. 77 öncesinde. 77 sonrasında bizim bu program yani işte devrimciler niçin mesela savaşıyor broşürü falan daha sonraki döneme aittir. Yani ben o konuda, sorunuza çok net şunu söyleyebilirim. Bizim o dönemde çok böyle programatik çok böyle merkezi olarak tanımlanmış taleplerimiz var mıydı? 77 ve öncesinde. Ben hatırlamıyorum. Yazılı çizili olanlar daha çok 77 sonrasındadır.

00:23:17 - Okul Durumu

Play segment

Partial Transcript: 75-76'da ikinci sınıfa geldim. Zaten 76'nın öğretim yılının sona doğru ilk cezaevi girişim vardı. Ben hapishaneden, cezaevinden bazı arkadaşlarla sınava girdim. 2'den 3'e geçtim. Ama 76-77 yılında ben artık mahallelere geçtim. Girebildiğim sınavlara giriyordum. Tabii dolayısıyla 3'ten 4'e geçemedik. Orada takıldık kaldık. 77-78'de bir ikinci hapishane deneyimimiz var bizim 78 sonunda. 79, 31 Mart'ında ben çıktığımda bu sefer dendi ki açık konuşayım sen görev adamısın tabii biz kendimizi öyle görüyoruz. 00:24:00 Evet, İzmir dışında yerler seni bekliyor. Ben önce Aydın'a oradan Denizli'ye geçtim. Dolayısıyla benim okulum kaldı. Ama mesela eşimin okulu da kaldı. Eşim eczacılıkta öğrenciydi dolayısıyla o bana eklemlendiği için o da bitti. O sonra gazetecilik sınavına girdi hani devam mecburiyeti olmasın diye. O nitekim 91'den sonra da gazeteciliği bitirdi ama ben hala iktisadı bitiremedim.

00:24:24 - Gelmekte Olan Darbenin Tartışmaları

Play segment

Partial Transcript: Ya bu tartışma, 12 Eylül tartışması ve öncesinde hani parti marti tartışmaları var ya. Bu daha çok 80 yazına yönelik, ben öyle hatırlıyorum. Orayı anlatırım. Ama ben 79'un 31 Mart'ında Denizli'ye gittiğimde evet, mesela Devrimci Yol dergileri basılamıyorlardı. Denizli'ye gönderiyorlardı. O zaman Denizli'den, Ankara'dan gelip giden arkadaşlar vardı. Biz Denizli'de bastırtıp bir kısmını mesela Nevşehir, Niğde bölgesine kadar o hatta gönderiyorduk. Mesela o işi bize bırakmışlardı. Denizli'de biz böyle çok yoğun bir tartışma yani askeri darbe veya mesela yasal parti gibi tartışmaları yaptık mı? Ben 79'un temmuz ayına kadar o bölgede kaldım. Ve bir başka, bir soygundan tekrar içeri 3.kez, sefer girdik. Çünkü kamulaştırma dediğimiz olay vardı. O nedenle almışlardı. Yani 79'un temmuz ayına kadar olan dönemde, Denizli'de böyle çok yoğun bir tartışma değil bizim bildiğimiz günlük görevler vardı ve biz onları yerine getiriyorduk. Gene mesela, Alparslan Türkeş'in bir Denizli'ye geliş gidişi vardı. Onu iyi ağırlaşmıştık. Hem Sarayköy'de hala basında epey bir gündem konusu oldu. Girişi iyi ağırlamıştık bütün Sarayköy halkıyla birlikte. Çıkışta da Sevindik bölgesinde iyi ağırlaşmıştık. O zaman Türkiye'nin kamuoyunu meşgul etmişti mesela. Yine aynı şekilde Çal tarafında, Acıpayam, Yassıhüyük tarafında veya işte Denizli, Talas Kale taraflarında ve bir de Denizli merkezde. O zaman işte Dokuzkavaklar Karşıyaka bölgesi. Antifaşist mücadelenin biraz sert geçtiği yerler veya yol, su, elektrik YSE bölgesinde veya tam merkezde. Bu tür çatışmalar devam ediyor idi. Ama böyle yoğun tartışmalar o dönemde, 79'un temmuz ayına kadar var mıydı derseniz, ben anımsamıyorum. O tartışma daha çok ben dağlara geçtikten sonra, Uşak kırsalına geçtikten sonraki dönemde olan tartışmalardı veya benim bölgemde bunlar o dönemde tartışılmıştı.

00:26:33 - Örgütün İşleyişi ve Örgütlenme Biçimi, Kadrolar

Play segment

Partial Transcript: Yani ben hani 75, ilk Devrimci Gençlik'te şey olduğumda biz, tamam, o zaman hani öğrenci kesimde olduğumuz için tamam bir Ankara diye bir şey biliyoruz. Devrimci Gençlik diye bir dergi geliyor ama mesela ben daha sonra Devrimci Yol'un önder kesimi dediğimiz arkadaşlardan bir derginin sorumlusu olma anlamında önce bir Faruk Yüksel adını duymuşumdur Devrimci Gençlik'te. Çünkü daha sonra Faruk'u bize gönderdiler. Saklayın diye. İzmir'e. E orada da yakalandı zaten. Sonra da Melih'in adını bir de Taner'in 00:27:00 adını mesela duymuşumdur cezaevinden kaçtığı için ama bunun dışında biz zaman zaman Bülent Forta'nın adını duyardık ama hani o da basına yansıdığı kadarıyla. Biz daha çok Ege'de, bizim üstümüzde bir arkadaşımız vardı. İsmini söylemem gerekiyor mu bilmiyorum da. Biz İzmir olarak daha çok kendi inisiyatifimizle dergilerin yazdığını okuyup, anlayabildiğimiz çerçevede iş yapıyor idik. Burada yani bize öyle atama türünde bir şey yaşamadık. Mesela ben bunu 75-76-77-78-79'a kadar hiç yaşamadım. Biz hep, öne çıkan arkadaşlar bir adım öne geçtiler. Hatta ben bu dönemdeki şeyi kendim kısmen yazdığım için ya "Örgüt dediğin nedir ki senin? Örgüt ihtiyaçtan çıkan bir kavramdır. Dolayısıyla ihtiyaca bağlı olarak şekillenir" diye formatlıyorum. Bizim 75 ile 79 arasında mesela İzmir'den baktığımda şekillenebildiğimiz örgütlenme böyleydi. Yani insanlar iş yapıyorlardı bir üste çıkıyorlardı veya başka bölgelerden kaçak durumuna gelen arkadaşlar geliyorlardı. Bizden kaçak durumuna gelen arkadaşlar farklı bölgelere gönderiyorlardı ama sonuçta şeye giriyorlardı yani günlük hayatın içerisine giriyorlardı. Tabii orada amiyane deyimle, dökülenler oluyor, geri vitese geçenler oluyordu veya "ben okula döneceğim" diyen arkadaşlar oluyordu vesaire. Veya biz hayır bu mücadeleye devam edeceğiz de diyen işte benim gibi pek çok arkadaş işte Selimdir başka arkadaşlardır filan da hep örgütlenmenin içerisinde bir adım öne gidiyordu. Daha doğrusu bir adım öne gitmekten kasıt şey yani ihtiyaca bağlı olarak mahalleleri yeni gruplaşmalar oluyor sen dolayısıyla-- Mesela ben ilk mahalleye gittim sonra birkaç mahallenin sorumluluğunu aldım. Çünkü koşturuyorsun insanlar sana geliyor yani artık onları bilmiyor ki Ali, Veli, Hasan, Hüseyin. Onlar kimi görüyor? Mehmet Erdal'ı. Mehmet Erdal'a diyorlar. "Mehmet Abi işte şu mahallede biz dernek kuracağız gelir misin?" Sen otomatikman oraya gidiyorsun. Dolayısıyla otomatikman sen ikinci sorumluluğunu alıyorsun. Sonra üçüncü mahallenin sorumluluğu, dördüncü mahallenin. Tabii nereye kadar? Senin kapasitenin sınırına gelinceye kadar. Yetemediğin noktada, o zaman işte gidiyorsun. Abiye gidiyoruz, diyoruz "Abi ya işte şu mahalleden talep var." Tamam. Oraya öğrenci kesimden bir arkadaş gidiyor veya bir başka bölgeden gelen arkadaş var ise o da oraya gönderiliyordu. Tabii sonra mahalle içerisindeki arkadaşlar, biz bir araya geliyorduk, oturup tartışıyorduk.

00:29:31 - Ege Dev-Genç ve Devrimci İşçi Derneği

Play segment

Partial Transcript: Sonra Ege Dev-Genç'i kurmuştuk. Çünkü önce ortaöğrenimde biz İDOD'u kurduk. İzmir Demokratik Ortaöğrenim Derneğini. Mahallelerde dernekler var ama öğrenci kesimde artık güçlenmişiz hani tek hakim duruma gelmişiz. Ege Dev-Genç'i mesela o dönemde kurduk. Dolayısıyla birimler kendi içinde farklı örgütlenmelere doğru gidiyordu. Mahalleler, ortaöğrenim kesimi, şey. Arkadan sonra bir Devrimci İşçi derneğini kurduk. Çünkü işçi kesimden arkadaşlarda diyordu "ya biz ne yapacağız o zaman?" Sendikal çalışmalar için Devrimci İşçi derneğini kurduk mesela o daha sonraki o 00:30:00T ariş olaylarının, Çimentepe olaylarının, o Çiğli'deki iplik fabrikası direnişinin, Tariş'in farklı birimlerdeki direnişin esas adımları o Devrimci İşçi Derneği'dir. Şimdi biz Ege'de benzeri bir çalışma yapıyoruz. Orada. Yani o dernek olmasaydı belki daha sonraki süreç böyle yaşanmayabilirdi. Ama o dernek kuruldu. Fabrika kesimlerinde biz ciddi bir sıçrama yapmaya başladık. E tabii sonunda bu sefer Ankara'dan işte mesela geçen işte mesela Ali Rıfatlı gelmeye başlamıştı. Biz o zaman öğrendik ki Ali Abi bizden üsttedir. Hakikaten hareketin hiyerarşisinde bir öndedir. Daha sonrasında o zaman bizim ihtiyarla, üstadı tanımaya başladık. Yani Ozan Abi ile Nasuh Abi'yi mesela o dönemde tanışırdık. Ben ilk 78 sonları, tabii 78'in içinde onlarla mesela ilk defa karşılaşmıştım. Ve onların adını da kendilerini o zaman ben duymuştum şahsen. Tabii oturup konuşuyorsun sonra da diyorsun ki "Aa evet bu benden bilgilidir." Ben Mehmet Erdal olarak söylüyorum. Benden bilgilidir çünkü perspektif sunabiliyorlar. Sana, kafandaki sorulara açıklamalarda bulunabiliyorlar. Böylece ben 78 sonu 79'da biraz hareketin bu örgütlenmesine dair bir ölçüde de olsa bilgi sahibi olmuştum.

00:31:22 - İzmir'de Mücadelenin Önemi

Play segment

Partial Transcript: Ya bak o konuda-- Yok. O, 79'un sonlarıdır. Ben o dönemde mesela 80'dir. Ben o dönemde artık kırsal kesime geçmiştim ama onun ilk başlangıç kısmı yani Çiğli'de Yeraltı Maden İş'in ilk örgütlenmesi işte Tariş'te mesela ilk grev olayı vardı 78'de. Biz onların, o aşamada oradaydım ama ondan sonraki esas direniş, çatışma denen bölge yani o Gültepe olaylarının, Çimentepe olaylarının yaşandığı dönemde biz, ben artık şey Denizli sonra Uşak kırsalında olduğum dönemdir. Yani bu konuda benim konuşmam, birinci elden arkadaşlardan öğrendiğim bilgiler olacak. Çok sağlıklı olmayabilir. Yani başlangıç kısmında varım evet. Ama olayların yaşandığı dönemde yokum. Ama şunu söyleyeyim mesela şimdi biz İzmir'de bir çalışma yapıyoruz şunu söylüyoruz yani. İzmir'in hani şey denir ya belki de duydunuz. Benim hocam da anlattığı o dönemde hep "Ankara yazar, İstanbul yapar, İzmir bakar" deniliyordu. Biz diyoruz ki şimdi Egeliler olarak. Tariş, Çiğli ve Gültepe olayları bunun doğru olmadığını, bizim namusumuzu kurtardığımız olaylardır. Çünkü ne Ankara ne İstanbul ne de başka bir yer böyle bir olay yaratamadı diyoruz. Sadece biz yarattık bunu.

00:32:41 - Denizli Sarayköy Tekel Deposu Soygununda Yakalanış, Denizli'den Firar

Play segment

Partial Transcript: Şimdi, ben o zaman Denizli'ye il sorumlusu olarak gitmiştim çünkü daha önce oradaki il konumu sorumlusundaki arkadaş Ankara'dan gelmiş bir arkadaş. Tutuklanmıştı. Orada bir boşluk doğdu. Beni onun yerine gönderdiler ama oraya vardık ben biraz da ili toparlamaya çalıştığımda temel sorun şu, 00:33:00 harcama çok ama gelir yok. O zaman hani bir yasal parti gibi aidat, şu bu vesaire de yok. Ne yapıp da buluyorsun? Bağışlarda buluyorsun. Bunu temin etmeye çalışıyorsun. Gönüllü bağışlardan. Bir de kamulaştırma işi düşündük. Biraz da bunu paldır küldür yaptık tabiri caizse. Dolayısıyla Denizli Sarayköy Tekel Deposu soygunu günü biz 2 arkadaş yakalandık. Diğer arkadaşlar kaçmışlardı. Soygunun nedeni bu yani para ihtiyacı. Açıkça söyleyelim. Ondan dolayı işte birkaç gün o zamanki emniyette kaldık. Biz 2 arkadaş tutuklandık. Cezaevine girdik. Müşahede bölümüne konulduk. Tabii yanımdaki arkadaş biraz daha küçük hatta 17 yaşından, 17 yaş civarındaydı. Ben işte 55 doğumluyum. O zaman 79. 24 yaşındayım filan. E dışarda mücadele devam ediyor. Bizim yanımıza gelen arkadaşlar ve tahliye olan arkadaşlar oluyor. E ne yapalım? Kaçalım dedik. Nasıl kaçalım? Birkaç şey yapıyorsun mevcut koşullara göre. Bir, müşahededen alttan hücreye inip, biz üst katta kalıyoruz müşahedenin ama altta hücrelerde ağır disiplin cezası alanların kaldığı yer var, oraya inip oradan kaçabiliriz diyoruz ama oradan kaçınca da arkada MHP'nin Denizli İl Başkanı'nın olduğu, bulunduğu bir fırın var bir de askeriyenin karakolunun altından geçeceksin. Diyoruz ki bu bir sıkıntılı. Ne yapabiliriz? İşte çöp atmaya giderken kaçabilir işte ne yapabiliriz bir de o zaman hava biraz daha yumuşak. Yağmur yağdığı günlerde gelen ziyaretçiler müşahedenin merdiven boşluğuna alınıyordu. Dedik ki "biz ilk yağmur yağdığı gün buradan kaçalım." Nasıl yapalım? O zaman peruk getirtelim. Biz 2 peruk soktuk içeriye. Şey yapalım diye, arkadaşla kaçalım diye. Çünkü en ağır cezalı mahkumuz. Daha dava açılmamış ama alacağımız cezayı tahmin edebiliyoruz. Neyse o dönemde biz saç sakal filan da kestirmiyoruz. Hani kaçacağız ama yüzümüzü tanımaması lazım gardiyanların. Mesela ben 5 ay 10 gün kaldım. Neredeyse 4 ay hiç saç sakal kesmemiştim. 12 Aralık günü yağmurun yağacağını tahmin ettik ve 1 gün önceden haber gönderdik arkadaşlara işte "genç çocuklar gelsinler, kapıyı açıp içeri biz alırız onları sonra onların arasından gideriz." Nitekim o sabah kalktık. Tıraşımızı olduk filan, peruğu geçirdik, e kılık kıyafeti değiştirdik. Sonra gelen ziyaretçilerle dışarı 00:36:00 çıkarken peş peşe 2 arkadaş çıkmaya başladık. Ve cezaevinden böylece çıktı. Bizden sonra bizim planlara uygun olarak mesela Sinop Cezaevi'nde o ağır işkenceler sonucu ölen Ahmet Çetin arkadaşlar şey yapmıştı. Onlar, bizim önceden tehlikeli gördüğümüz planı hayata geçirmişler. Aşağıdan kazmışlar ama bazı arkadaşlar kaçarken mesela bizim Ahmet Çetin, çok kilolu olduğu için delikten çıkamıyor, içeride kaldı ve sonra da zaten Sinop'a gönderdiler. Orada da zaten ağır işkencede öldürüldü. Şeyde de geldi, bu Yüksek İhtisas Hastanesinde tedavisi yapılmadığı için şeyde, Ankara'da vefat etmişti, ölmüştü. E bizim o kitaplarda bunları hep şeyine, arkadaşların anısına yazdık zaten. Yani benim ilk Denizli'den kaçış şeyim budur.

00:36:49 - Uşak Kırsalına ve İllegal Hayata Geçiş

Play segment

Partial Transcript: 2 arkadaş kaçtık. Biri Önder Güner'dir. Denizli, Çalı ilçesi Kutlubey köyünden. Namı diğer Muracalılardandır. O da benim soygundan arkadaşımdı. Sonra ikimiz tanıdık evlerde kaldık. Ben Uşak kırsalına gittim. O arkadaş da Nazilli taraflarına gitmişti. Yani demek ki biz 3-4 gün 12 Aralık'tan sonra şeyde kaldık, Denizli'de. Sonra ben 3-4 gün sonra bir biçimde arkadaşların yardımıyla Uşak'a merkeze, oradan da Ulubey kırsalına gönderilmiştim. Ulubey kırsalı da o dönemde bizim için Batı Anadolu gerilla birliğinin 2.bölgenin yani bu Malatya üçgeninden sonra 2.bölgenin oluşturacağı söylenen veya bu konuşmaların yapıldığı bölgeydi. Uşak, Denizli sınırındaki bir bölgedir. Ormanlıktır. Şimdi işte Ulubey Kanyonu diye meşhur olan yerler aslında bizim o dönemde kendimize barınma yeri olarak tespit ettiğimiz yerlerdir. Bugün turizm bölgesi olarak ön plana çıkarılmaya çalışılıyor. Orada Küçükkayalı, Büyükkayalı, Hanyeri. O bölgelerde biz benim gibi gelen daha başka arkadaşlar da vardı. Bir kısmı sonra çatışmalarda öldürüldü zaten. Bir kısmı da benim gibi yakalandılar. Benden önce veya benden sonra. Ben 80'de yakalandığım tarihe kadar Uşak kırsal kesimdeyim. Ulubey'deyim. Evde eşim de gelmişti. Uşak'taydı. Arada bir Uşak merkeze geliyordum ama Ulubey kırsalındaydım. Yani Ulubey kırsalı dediğimiz bugün Omurca, İnay, şu maden altın madeninin yapılıp tarumar edilen Kışla köyü, yanında Irganlı, öbür tarafta işte yine Büyükkayalı, Küçükkayalı, Hanyeri ve orada Gedikli. O bölge. Eşme'ye kadar uzanan bir hat.

00:38:45 - 14 Şubat 1981'de Çatışmada Yakalanması, Kayıplar

Play segment

Partial Transcript: Şimdi yakalanma şu biz şeyde, 12 Eylül geldikten sonra şimdi operasyonlar başladı. Ankara'da işte İstanbul'da arkadaşları peş peşe yakaladılar. Bunların kimisine inanıyoruz, kimisine inanmıyoruz. Doğrusunu söyleyeyim. 00:39:00 Yani bugün-- Mesela basında çıkmıştı o zaman. Ankara'daki arkadaşların resimleri. Biz hep şey diyorduk. "Ya bunlar yalan." Çünkü orada gepgenç çocuklar var. Düşünemiyoruz ki. Bu bizim arkadaşlarımızın aslında gençlik fotoğraflarıdır. Bunlar bir düzme. Devlet tezgah peşinde. Çünkü biz-- Ben 14 Şubat'ta yakalanmıştım. 13 Şubat günü bizim Uşak merkezde bizim Selim Martinle bir arkadaş dediler ki, işte genel merkezden bir yazı var. Hani o yazıyı hala hatırlarım. Savaş devam edecek. Meğerse arkadaşlar yakalanmadan önceki dönemde yazılmış yazı ama bize gelinceye kadar o epey bir süre geçmiş. Biz biraz da inanmıyoruz Ankara'daki operasyonların doğru olduğuna. Selim dedi ki "Mehmet bunu işte bu kırsal kesime gidecek." Çünkü orada biz baya varız. Uşak kırsalında arkadaşlarımız var. Ben de zaten oraya gidip geliyorum. Orada çalışmalar yürütüyoruz. "Tamam" dedim. Ben 13 Şubat akşamı yayan yola çıktım. Sabaha karşı bizim şeyden, Uşak kırsalı şey Ulubey kırsalından gelen arkadaşlarla Ulubey merkezde buluştuk. Daha önceki konuşmaya göre ben şey yapacağım sözde. O arkadaşlarla Ulubey merkezde oturacağız, konuşacağız. Ama Ulubey merkezdeki arkadaş dedi ki, "evim müsait değil, babamın işte misafirleri var." E ne yapacağız? İyi, dönelim dedik. Ben, kırsaldan gelen 2 arkadaş, yürüdük. Sabaha karşı. Şeye vardık, Banaz Çayı'nı geçtik. Sığınağa girdik. Oturduk. Yazıyı okuduk. Ondan sonra yattık. Bir süre sonra. Tabii kaçta yattık bilemiyorum ama. Mesela daha sonra biz tartışma konusu oldu. Tutanaklara bakarsan sabah 9-9 buçuk civarı veya 10 civarı işte. Şeyle uyandık. Baskına uğradık dendi. Ayağa kalktık. Ne yapacağız? Çatışacağız. Bunun başka yolu yok. Yani sığınak dediğimiz, toprağın altında kazılmışız, düz bir yer. Irmağın yakınındayız. Jandarma, bir grup müfreze, o Çivril grubu. O dönemde Sıkıyönetim şeye güvenmiyor, ilçelerin bulunduğu yerdeki karakollara güvenmiyor. Bir başka ilçenin müfrezelerini oraya gönderiyor. Bize de Çivril grubu gelmişti. Halbuki biz Ulubey sınırları içerisinde bir yerdeydik. Teslim olun çağrısı var. Önce işte ben tam hatırlamıyorum ama bir arkadaş işte o zaman, elimizde bir otomatik silah vardı. Şey, otomatik silahlardan biriyle aşağıdan yukarı, mağaranın kapısını taramaya başladı ve biz çıkıp Banaz'a doğru sürünerek gitmeye başladık. Çatışma devam etti. Orada 2 arkadaşımız öldürüldü. Biri, bizim Cengiz Şahin'dir. O alnından vuruldu. Sonra da Cemil Tıpırdamaz. Suyun içerisinde 00:42:00 boğulup öldüğü şeklinde vardı ama suyun içerisinde yani Banaz'ı geçerken girmesi bence şeydi yani bir tarafından vurulma olayıydı. 1 ay sonra filan şey yapıldı. Ölüsü bulundu. 5 yaralı arkadaşımız vardı. Ben sağ olarak, sağlam olarak yakalandım. 4 arkadaş da olay yerinden kaçmışlardı. Tabii biz tutanaklarda, her yerde 2 ölü 5 yaralı bir de ben 8 kişi olarak yakalandığımız oldu ama diğer 4 arkadaş, kim oldukları zaten asla öğrenilemedi. Onlar olay yerinden gittiler. Yani 14 Şubat 1981 günü ben iyi hatırlıyorum. Ulubey'in pazarıydı. Cumartesi günü pazardı oranın. Bütün köyler pazara giderdi. Biz o gün orada, çatışmada yakalandık.

00:42:53 - İletişim Kopuklukları, Artan Baskı, Mücadelede Devam Israrı, Eksilmeler

Play segment

Partial Transcript: İletişim var ama iletişimde kopukluk var. Örneğin, yani mesela hala tartışma konusudur ya bizim kendi içimizde. Mesela ilk gelen bildirilerde deniyordu ki, ilk gelen yazılarda. İşte 12 Eylül geldi değişti ama sivil faşistlere karşı mücadele bitmedi. Şimdi mesela ilginçtir. 12 Eylül gelmiş sen böyle bir karara bakınca nasıl bakıyorsun? Yani olaya bakıyorsun yani çevrene. İşte operasyonlar var. Köylüler ciddi olarak hakikaten tarumar ediliyor. Özellikle Uşak'ta. Yani düşünün bütün köylü toplanıyor. Köylerin çoğunda şey de vardır suni göletler vardır. Bütün insanlar onların içine sokuluyor. Dayak atılıyor sonra herkese silah bırakın deniyor. Köyden bir muhbir hep buna öncülük eder. Gider silahı cami avlusuna bırakır, bütün köylüler arkasından aslında köylüler, kimin ne silahı olduğunu bilir ya. Onlar bırakır. Eğer bakar ki karakol, jandarma yeterli silah bırakılmamış ikinci operasyonu çeker filan. Mesela biz bu kararı alınca tuttuk Uşak Ulubey İnan köyünde bu işe öncülük eden bir muhbirin cezalandırılması eylemini yapmıştık. Yani bugünden hani geriye bakıldığında çok akıllıca bir iş değil gibi geliyorsun. Çünkü bu iş olduğunda bütün şey, devlet bütün gücüyle Uşak Ulubey'e bindirdi. Ve biz sürekli kaçar duruma geldik. Nefes alamaz hale gelmiştik. Sonra tabii bu baskı karşısında ailelerde şöyle işte çocuklarına çünkü bizim insanların büyük bir çoğunluğu Ulubey'in yerlisidir. O köylülerdendir. E bir şekilde baskı yapılmaya başlanıyor. İşte "Gel, teslim ol." Çünkü ailelere de şiddet uygulanıyordu. Dolayısıyla biz mevcudu korumaya çalışıyorduk. Sonra şey oluyordu, bu baskıda mesela bir gerekçe bulup "ben terk edeceğim" diyen arkadaşlar oluyordu. Ben o konuda çok rahat bir şekilde, hep söyleyebiliyorum. Hiç bunlara "hayır" demedik. Gitmek isteyenler gönüllü bir şekilde gitmişlerdir. Yani o konuda hiç aksini kimse bir şey iddia edemez. Ama biz 00:45:00 kalmak isteyenler, mesela bir arkadaşı yurt dışına göndermişizdir. Ben, tamam dedi. Tamam dedik. O arkadaşın konumu gereği biraz şeydi, yurt dışına gönderdik ve kurtardık. Başka arkadaşlar memleketine. Mesela bizim Artvin'de bile bir arkadaş vardı. Artvin'e gönderdik. Tamam dedik. Madem bu kadar diyorsunuz. Biz kalmaya devam ettik. Tabii biz de operasyonlarda habire eksildik habire eksildik. Mesela bizden sonraki arkadaşlar da bizim çatışmadan sonra kimisi kayıplara karıştı. Devlet onların kim olduğunu asla bilemedi. Kimisi de gitti, teslim oldular. Ve böylece Ulubey bölgesi bitmişti. Yani biz 12 Eylül'den sonra kırsal kesimde, Uşak Ulubey'de biraz da bu operasyonlara inanmama nedeniyle hala mücadele devam ettirme niyetindeydik. O kararlılıktaydık. Bunu çok açık söyleyebilirim. Ama haberleşme daha hızlı olsaydı belki daha böyle farklı hani birtakım oturup konuşmalar, tartışmalar olsaydı. Farklı bir çizgi izlenebilir miydi bilmiyorum. Tabii bunlar hep spekülatif yorumlar. Ama o günkü koşullarda iletişimden kaynaklanan, biraz da bizim inancımızdan, kararlılığımızdan kaynaklanan bir devam ettirme iradesi bizde vardı. Yakalandığımız güne kadar biz bu iradeye sahip çıktık.

00:46:12 - Artmakta Olan Ölümler ve Çatışma Ortamı

Play segment

Partial Transcript: Şimdi şunu söyleyeyim, yani biz oradaki arkadaşlar yerelde olduğu için bizim yemek bulmada sorunumuz yoktu. Mesela Ümmet Tarhan diye bir arkadaşımız Büyükkayalı köyünde 12 Eylül'den sonra tamamen yeme içme temini için köye girdikten sonra çıkarken mesela öldürüldü. Yani arkadaşlarımız yerli olduğu için gidip ailelerinden alıp geliyorlar. Biz bu konuda hiç ihbar olmadık. Yani çok açık söyleyeyim. O konuda köylülerden bizim aleyhimize herhangi bir ifade ben hiç hatırlamıyorum. Çünkü şeydir, 12 Eylül öncesi anti faşist mücadelenin çok yoğun olarak sürdürüldüğü bir köydür. Yani şöyle düşünün, Büyükkayalı köyünde 78'lerde faşistler bir aileyi resmen yok etmeye çalışıyorlar. Mesela orada bir anneyle oğlunu öldürüyorlar. Cemil Ana ile oğlunu öldürüyorlar. Şey Cemil Ana-- Bir de kızını felç ediyorlar. Düşünün. Hanyeri'nde bizim Osman Mercimek hocamız var. Onu vuruyorlar ve felç ediyorlar. Dolayısıyla bütün bu köylüler Büyükkayalı'dan ve Hanyeri'nden faşistleri sürüp çıkarmışlardır topluca. Benzeri bir olay hemen komşu, bu Denizli'nin Çalı ilçesinin, Kutlubey de mesela bizim Büyükkayalı'ya yakındı. Orada da benzeri çatışmalar var. Yani ve dolayısıyla orada Ulubey için şu deniyordu, mesela aynı şey Kutlubey için de söylenir. Küçük Moskova deniyor idi. O dönemki yargı bu. Yani kurtarılmış bölge. Aslında doğru değil. Doğru bir tanımlama değil. Ama devletin algısı oluşturmaya çalıştığı algı bu yöndeydi. Bir bize ulaşmak-- Çünkü sayımız baya vardı bizim o bölgede. 12 Eylül geldiğinde bile bizim sayımız belli bir şeye ulaşmıştı. İkincisi de bize ulaşmak için halkın yani kendi çocukları sonuçta, terörize edilip 00:48:00halkın kendi çocuklarına teslime yani devlete teslim olmaya ikna edilmesi gibi bir şey izlemişti. Bir de hakikaten her köylü, orada hani bu çatışmalardan dolayı ciddi olarak silahlanmıştı. Ya o köylerde çok ciddi olarak herkesin bir şekilde silahı, külahı vardı. E çünkü o çatışmalardan başka türlü sağ kalma şansın yok senin. Devlet belki bir taşla birkaç kuş vurdu. Yani bizim yakalamak istiyordu veya yok etmek istiyordu. Buna da erdi zaten. Kimimizi öldürdü, kimimizi yakaladı. Kaçabilen arkadaşlar kaçtılar. Halkta ciddi olarak--. Mesela Küçükkayı köyünde Karadayı diye bir amcamız vardı bizim. 12 Eylül'den sonra bir bayram günü, ilk bayram günü camide köylüler arasında tartışma çıkıyor. Ve Karadayı tuttu silahıyla mesela bir, köyden sağ görüşlü birini öldürmüştü. Karadayı Ulubey Karakolundan sağ çıkamadı. Ölüsünü çıkardılar. Yani olay bu kadar orada şeydi. Somut bir olaydı yani bu çatışma. Öyle sağ sol çatışması, suni bir çatışma değil. Faşistlerle, faşist olmayan halkın arasında bir kavga vardı ve devlet bunun için Ulubey'e özellikle yüklendi.