Hamit Kankılıç 1

Museum of Historical Justice and Memory

 

Transcript
Toggle Index/Transcript View Switch.
Index
Search this Index
X
00:00:01 - Çocukluğu ve Aile Yaşamı

Play segment

Partial Transcript: Ben aslında doğum tarihim çok bilinmiyor. Bizim Kürtlerde biliyorsunuz doğum tarihleri hep yağmur üzerinde veya kar gidip gecikmeli hep kaydettikleri için. Annem hep bana yağmurlu bir günde dünyaya geldiğimi söyler. Ama o ilkbahar mı sonbahar mı, bazen de biliyorsunuz yağmur yazın da yağabiliyor. Yani ama tahminen 1962 veya 63 yıllarında dünyaya geldim. Siverek'te doğmuştum. Hayatım hep Siverek'te geçti. Arada bir Diyarbakır'a gidip gelirdim. Çocukluğumdan gençliğime kadar hep Diyarbakır'a gidip gelirdim. Severdim de Diyarbakır'ı. Hoşuma gidiyordu. Yani çocukluğumda hep kan davalarıyla geçti. Bizim aile biraz hep kan davası olan bir aileydi. Bizim hep ev çocukken de asker, polis tarafından sık sık basılırdı. Evde hep kalmazdık. Daha çocukken de öyle bir aile yapımız vardı. Ailem yani Siverek'in yerlilerinden. Ta 74-75'lere kadar da sürdü. Fiiliyatta bitti. Yani öyle oturup bir barış antlaşması yapmak, o konuda bir mutabakata varıp sonuçlandırma biçiminde değil. Kendiliğinden fiilen öyle bitti. E tabii biz normal Siverek'in yerlileri ve yoksul yani bir aile şeyinden geliyorduk. Hep kendime çocukluktan beri hep devrimci-- Mesela en çok hayran olduğum İbrahim Kaypakkaya'ydı. En çok sevdiğim. Onun bende şeyler vardı. Dinlerdim. O bizim Siverek'te de gelip faaliyet göstermişti. Dersim'e gitmeden önce Siverek'te kalmıştı. O, Muzaffer Oruçoğlu, diğer-- Yani hep duymuştum böyle şey. O çocukluk şeyinde hep böyle solcu, devrimci bir düşünce, bir şey vardı, etkileşim vardı. Öyle 78'lere kadar geldik. 78'lere geldiğinde artık biraz da kendi toplumsal kimliğimle de daha da yüzleştim. İlkokula giderken, ilkokul 4'ten zaten terk ettim. İlkokula giderken o kendi-- sınıfta kendi diliyle konuşmanın sorunlarını yaşıyordum. Böyle o zaman öğretmenler böyle faşist, milliyetçi bir 00:03:00şeydi. Bırakmazlardı konuşalım da. Öyle bir şeyde okulu bıraktım mesela. Çünkü günlük yaşamımızda hep kendi dilimiz hakimdi. Yani sınıfta da sınıfta da bir araya gelenler hepsi aynı mahallenin çocukları. Dolayısıyla birbiriyle konuşacakları, iletişim kuracakları dil kendi ana dilleri. Zazaca veya Kurman--, Kürtçe oluyordu.

00:03:36 - Politikleşme Süreci ve İlk Gençlik Yılları, Siverek'in Politik Atmosferi, Artan Bilinçlenme Düzeyi

Play segment

Partial Transcript: Şimdi Siverek'te birçok örgüt vardı. TİKKO da vardı. Dedim ya İbrahim Kaypakkayalar ilk Siverek'e gelip kalmışlardı. Mesela İşçi Parti, Behice Boran Urfa'daki oylarla mesela Urfa'da milletvekili seçilmişti. Siverek'in merkezinde böyle doğal bir solculuk şeyi vardı. Yani aşiret yapısı güçlü, aşiret yapısı şey ama merkezde genelde bir solculuk böyle bir şey vardı. Şimdi dolayısıyla da çocukluğumuz da öyle, hep kendimizi solcu, devrimci görüyordum. E tabii 15-16 yaşına geldikten sonra toplumsal kimlikle, dedim ya daha şey, arayışlarım mesela başlamıştı. Vardı mesela örneğin kendini Kürtlerin örgütü olarak şey yapan DDKD vardı, Rızgari vardı, Kawa vardı. Ama mesela hiçbiri ilgimi çekmiyordu. Çünkü onların davranışı, yaşam biçimi benim çok ilgimi çekmiyordu. Yani bu sorunu çözmeye dönük bir şey yaratmıyorlardı. Dolayısıyla arayış sürüyordu. İşte 78'de Hilvan'da Kürdistan Devrimcileri. Hilvan'da Süleyman Aşireti'ne karşı böyle bir mücadele şeyine girişince dedim evet dedim. Benim aradığım örgüt bu. Kürdistan Devrimcileri. Öyle ilişkilenme sürecim başladı. O zaman tabii 15-16 yaşlarındaydım. Öyle ilk defa-- Tabii o zaman terzi dükkanında da çalışıyordum. Kalfaydım. İlk defa işte "Sosyalizm Alfabesi" diye bir kitap okudum. Orada emek-sömürü çelişkisini de yani çok anlamasam da biraz anladım. Çünkü çok kültürel alt yapım yoktu o zamanlar. Ama okuduklarım emeğin nasıl sömürüldüğünü, şeyini veriyordu. Mesela ben o kitabı okuduktan sonra 00:06:00ilk dükkanda ustama karşı, greve gittim. Dedim "Çalışmıyorum, ücretim az." İlk eylemim ustama karşı, "Ücretim az," dedim. "Çalışmıyorum" diyerek şey yaptım. Öyle giderek tabii kitap okumaya başladım. Şey yaptık işte Vietnam'a ilişkin böyle kitaplar okuyorduk. İşte "O Bir Militandır" romanı vardı, Vietnam Viet Congları anlatıyordu. Onu okumuştum. Tabii etkilemişti. Aslında ailemle benim aramdaki ilişki biçimini de belirlemişti. Ailem bilmezdi. Ben böyle Kürdistan Devrimcileri tercihim var. İşte öyle şey. Sonradan duyuyorlardı. Hep inkar ederdim. Çünkü bilinmemesi gerektiğini düşünüyordum. Okuduğum o roman da öyleydi. Eşi bile romanın kahramanı yakalanmayana kadar Viet Cong'lu olduğu bilmiyordu. Eylem esnasında yakalandığında öğreniyor ki eşi Viet Cong'ludur. Eylemcidir. Öyle. Onu okumuştum hatta demiştim "Demek ki devrimcilik böyle bir şeydir." Ailenden dahi kendini gizleme, ilişkilerini açık açık vurmama. Öyle bir süreç. Şimdi zaten 78 Maraş Katliamından sonra sıkıyönetim şeyi gelişti. Urfa'da da gelişmişti. Tabii çok böyle belirgin bir şeyi yoktu. İlk etapta. Böyle yansıyan. Ama 79'da Bucaklarla çatışma başlayınca ondan sonra askeri operasyonlar, komanda tugayı getirip yerleştirmeler. Ondan sonra daha çok şey oldu. Ama mesela ben çocuktum. 12 Mart Askeri Darbesi olduğunda Adana'daydım. Ninemle birlikte. Mesela biz, bizim Kürtlerde darbe şeyi denmezdi. "Komandolar iş başına gelmiş," derlerdi. Ve mesela çok da korkuyorlardı. Bizim mesela o zaman kan davası da vardı. Mesela hemen o Adana'daki hale gitmiştik. Siverek'ten gelenlerden sormuştuk işte Siverek'te aileye bir şey olmuş mu, olmamış mı diye. Yani hatta böyle komandolar iş başına geldiğinde dahi bir ürküntü, bir korku şeyi vardı. Yani çocukluk 00:09:00hep böyle yani devletle o çocukluk sürecinde böyle bir etkileşim durumu vardı. Yani büyüklerin anlatımından da daha sonraki işte kendim tanık olduğum şeyler. Bu etkiliyordu tabii. Kendi toplumsal kimliğinin de tabii farkındalığına varınca. O askeri operasyonların, şeylerin nedenlerini de anlamaya başlıyorsun. Yani öyle bir süreçti. Yani zaten yoksa başka türlü özgür olamayacağımı, halkımızın da rahat edemeyeceğinin sonucuna da varıyorduk. Ancak bir mücadele. E bizim coğrafyada, Kürdistan'da da devletin en büyük ayakları ağalardı, şeyhlerdi, beylerdi. Yani bunlardı. Çünkü devlet bunların ayakta tutmasının temel nedeni de bunları Kürtlerin işte birlik olmaması, Kürtlerin bir araya gelmemesini sağlayan faktörler. İşte günümüzde Afganistan'da dikkat et, Afganistan'ın bu kadar parçalı bu kadar şey olmasının temel nedeni nedir? Hepsi aşiret reisleri, şeyhler, beyler. Ama dikkat et halka bir şey sağlıyorlar mı? Yok. Afganistan'ın geleceğini daha iyiye götürüyorlar mı? Yok. Aynı durum aslında bizim halkımızın açısından da geçerli. Aynı pozisyon aslında. Aynı süreç. Aynı. Farklı biçimlerde yaşanıyor.

00:10:59 - Bucak Aşireti ile Çatışmalar, Yakalanma Süreci

Play segment

Partial Transcript: Yani ilk etaplarda sempatizan düzeyindeydik. Ama 79'da 30 Temmuz'da Bucaklarla silahlı çatışma başladıktan sonra aynı zamanda PKK'nin dünya kamuoyuna ilan edildiği günün tarihidir de 30 Temmuz. İşte o günden sonra aktif bir siyasi faaliyet süreci oldu. O faaliyet sürecinde bir 79 Ekim'inde yakalandım. O zaman aranmıyordum da. Silah yakalanmıştı. Küçük silah olduğu için de 1 yıl hapis veriyorlardı. Tecil ediyorlardı. 1 yıl sonra 1980'de, 26 Haziran 1980'de ikinci kez yakalandım. Ama tabii aranıyordum. Büyük ihtimalle ihbar da yapılmış olabilir. Öyle Siverek'te yakalandım. 00:12:00Siverek'te insanların can ve mal güvenliği de kalmamıştı. Bu Bucakların eşkıyaları köyleri basıp milletin koyunlarını götürüyorlardı, Siverek'in merkezinde soygunlar yapıyorlardı. İşte 79, 30 Temmuz'da PKK'nin kuruluşunun ilan edildiği gün Hilvan'ın Kırbaşı köyü var. Böyle Urfa'dan Hilvan'a varmadan böyle sağda. O köyde Bucak misafirdir. O köye baskın yapılıyor. Tabii kurtuluyor şeyi. Ondan sonra Siverek'te işte böyle Bucaklarla çatışmalar yaşandı. Biz de o çatışmalar sürecinde işte yakalandık.

İlkin Urfa'ya götürüldüm. Çünkü Siverek Urfa'nın ilçesiydi. Orada 12-13 gün o sürecini, işkence, sorgu sürecini-- Daha sonra işte Diyarbakır'da şey var, bu Diyarbakır'a varmadan Kırkali'nin şeyinden, solundan giriliyor. Orada bir askeri kışla vardı. Oraya götürüldük. Orada da birkaç gün kaldıktan sonra işte Diyarbakır'da savcılığa, Askeri Savcılık'a çıkarıldık. Çıkarıldım. Tutuklandım ve meşhur cezaevi yani İbrahim Kaypakkaya'nın katledildiği 1 Nolu Askeri Cezaevi'ne konulmuştum. 30 Temmuzda PKK kendisini artık parti olarak kamuoyuna duyurdu. 26 Haziran 1980. Öğleden sonra Siverek'te, çarşıda yakalandım. O, oradan aldılar işte zaten kimlik sahteydi. İlginç bir olay. Yakalandığım saatte kimliğin evinde-- Kemal Pir arkadaşım bir de Mehmet Sevgat. O anda zaten 1 saat önce gitmiştik kimliği köyden alıp getirmiştik. O eve yerleştirmiştik. Çarşıya gittim. Çarşıda yakalanınca sahte kimlikle e tabii o kimliğin evinde Kemal Pir ve 00:15:00Mehmet Sevgat arkadaşım var. Oraya götüremedim. Kendi asil evimize. Dedim evimiz orada. Evimize alıp götürdüler. Tabii anneme daha önce demişim işte gelirlerse "Büyük oğlum yok," şu bu dersiniz. Gittiler eve. Annem diyor "Büyük oğlum yok." Sonra çıktılar dışarıya dedi şey, Annen böyle diyor: "Büyük oğlumuz yok." Ben o anda yakalandığım sahte kimlik ismini söyledim. "Ya sizin oğlunuz Ferit Kurt değil mi?" dedim. Annem "Evet oğlum Ferit Kurt" dedi. Normalde annemin kimliğine baksa zaten Kankılıç olduğu belli. Yani ismi, soyismi. Komşu kadınlar da hepsi sahiplendiler. Ondan sonra tabii adamlar o kimliğin bana ait olmadığını--zaten yakalarlarken de onu söyleyeyim, yakalandığım esnada da zaten esas ismimi söylediler. Hamit Kankılıç'ı yakaladık. Yani sahte kimlik vermiştim ama ismimi söylediler.

00:16:08 - Urfa'ya ve Devegeçidi'ne Götürülüş, İşkence Sürecinin Başlaması

Play segment

Partial Transcript: Sonra Yahya Belli okuluna jandarma tugayı yerleşmişti. Oraya götürdüler. Orada da hep bir yüzbaşı, bir üstsubay geliyor şey işte esas ismin bu değil. Bu kimlik sana ait değil. Biz işte şey, hep mahalleri bastık sen nasıl önümüzden kaçmışsın. Böyle bir sürü şey. Tabii ben o kimliğin bana ait olduğunu söylüyordum. Ondan sonra akşam oldu Urfa'ya götürdüler. E tabii Urfa'da işkence süreci başladı. İşte oradan sonra Devegeçidi. Dedim ya Kırkali. Diyarbakır'a giderken Kırkali'den sağa, sola dönerken. Devegeçidi'ne götürdüler. 1 2 gün orada kaldık. Çünkü orada da aslında işkence yerleri şu, bu ile geçmiş olur ya. Öyle doktora çıkarıp, böyle muayene etmek, işkence izlerine bakmak diye bir şey yoktu. Diyarbakır-- Urfa'dan direkt alıp Diyarbakır Devegeçidi'ne döndüler. 2-3 gün orada kaldıktan sonra bizi savcılığa çıkarttılar. Askeri alandı. İşte genelde Urfa'da yakalananları böyle Diyarbakır'a savcılığa çıkarmadan orada belli bir zaman bekletirler. 79'da yakalandığımda da bizi oraya götürmüştüler. Devegeçidi. Urfa'da valla nerede gördüm-- Onu gözlerimiz zaten Siverek'ten çıkarırken gözlerimi bağladılar. Yani çıktığında da ilkin gözler bağlıydı sonra Urfa'nın dışına çıkarken gözler açıldı. Yani nere ama--. Urfalı arkadaşlarla daha sonrası Urfa eski 00:18:00belediye binasının alt sokağına düşen bir yerdi. Yani normalde önünden geçerken hep böyle bir asker kapıda bulunur. Böyle bahçe. Orada, bodrum katında işkencenin yapıldığını söylerlerdi. Yani ben o zaman neresi olduğunu hiç bilmiyordum. Yani bir öyle bir, normalde baktığında 1-2 katlı bir ev görünür yani bir yer görünür. Önü böyle biraz bahçesi var. Yani böyle betondur şeyi. Oradan geçerken hep böyle 1-2 asker nöbetçi görürsün. Yani kimseyi görmezsin, başka bir devlet şeyini görmezsin. İşkencehanenin orası olduğu söylenirdi. Yani Eski Urfa sokağındaydı. Yani belediye binası, belediye binası böyle sağdaysa o sol ara sokağa girilen bir sokaktaydı. Urfa'da işte 12-13 gün orada kaldıktan sonra Devegeçidi'ne, Devegeçidi'nde de 2-3 gün kaldıktan sonra işte bizi Kolordu'da askeri savcı Cahit Aydoğan'ın karşısına çıkarttılar. Cahit Aydoğan aynı zamanda bizim davanın da savcısı oluyor. Urfa'da yani falakadan tutalım, askıya, elektrik, su şey aç bırakma. Mesela tuvalet, tuvaletin yanında kelepçeli tutma. Mesela uyuyamıyorsun yani böyle daldığında hemen bir tekmeyle uyandırılıyorsun. Yani böyle dinlenme şeyi bırakılmadan-- yani askı, Filistin Askısı derler ya. Filistin Askısı olarak adlandırılıyor. İşte şeye de bedenin böyle hep ıslak. Böyle götürüp şeyi yani ancak bir tuvalet ihtiyacın olduğunda senin işte elini açıp, götürüyorlar tuvalete. Yani kimseyi görmezsin. Bilmezsin. Kimdir, kim değildir-- Şeyini bilmiyorsun, kimdir, işkence yapan kim. Onların hiçbirini göremiyorsun, bilemiyorsun. Hep gözler bağlı. Devegeçidi'nde işkence görülmedi. Devegeçidi'nde bir anlamda işkencenin izlerinin biraz daha giderildiği bir şey olarak, yer olarak. Orada 2-3 gün böyle bekletilir. Sonra savcılığa çıkarılır. Zaten böyle bir şeye de çıkarma, doktora çıkarma işkence 00:21:00izi var mı yok mu şeyi yoktu zaten. O zaman hiç böyle bir şey yoktu.

00:21:18 - Savcılığa Çıkarılış, Beraber Kaldığı İnsanlar, 1 Nolu Manzaraları

Play segment

Partial Transcript: İşte Devegeçidi'nde 2-3 gün kaldıktan sonra savcılığa çıkarıldım. İşte Cahit Aydoğdu. Yani o zaman isminin Cahit Aydoğdu olduğunu bilmiyordum. Ama bizim ana davanın savcısı olarak, savcısı da olunca o zaman anladım ki ismi Cahit Aydoğmuş. Tabii içeride birçok bölgeden arkadaşlar vardı içeride şeyi. Ama mesela benle birlikte Urfa'dan Devegeçidi'ne, Urfa sorgusundan sonra Devegeçidi'ne götürülürken işte Hilvan'dan yaşlı bir amca vardı. Salih Kandal'ın amcasıydı diye tutuklayıp getirmiştiler. İşte Urfa'dan da Yaşar Adanur diye bir arkadaş yakalanmıştı. Yani hiç tanışmazdık. Şeyi, işte o Devegeçidi'nde tanıştık öyle. Yani bunlar hep size yani dedim ya Salih Kandal zaten 30 Temmuz'da Hilvan'da Bucak'a saldırı yapıldığı anda yaşamını yitirmiş bir arkadaştır. Hilvan'ın sorumlularındandı. Zaten büyük halk önderi öyle bir arkadaştı. İşte onun amcasıydı. Yani o zamanki şeyde 70 yaşını geçen bir amcaydı. Celal Kandal'dı. Bir de Urfa'da işte hareketin sempatizanıydı. Yaşar Adanur. O vardı yani. Birlikte Devegeçidi'nde kaldık. Sonra işte, savcılıkta tutuklama kararı verildikten sonra o meşhur Diyarbakır Askeri-- yani İbrahim Kaypakkaya'nın yaşamını yitirdiği, işkenceyle yaşamını yitirdiği yere götürdüler. 1 Nolu'ydu oranın ismi. İşte oraya gittiğinde tabii başka örgütlerden de vardı ama çoğunluk hep PKK davasından tutuklanmış arkadaşlar vardı. Hayri Durmuş oradaydı. Mazlum Doğan oradaydı. Ondan sonra Rıza Altun oradaydı, Mustafa Karasu oradaydı, Muzaffer (anlaşılmıyor?) oradaydı, Ali Erek diye bir arkadaş vardı. Cin Ali derlerdi, Maraşlı, o oradaydı. Yani çok arkadaşlar vardı. Kadınlar vardı, kadınlarla görüşme koşulumuz zaten yoktu, onlar ayrı bir koğuştaydı. Kadınlardan Gülay Atay vardı, ondan sonra şey vardı, Aysel Öztürk vardı. Başka? Diğerlerini çok, yani daha sonra çoğaldı, yani onlar kadın koğuşunda kalıyorlardı, yani birbirimizi görme koşulumuz çok yoktu. İşte Siverek'ten, Hilvan'dan böyle tanıştığımız birçok arkadaşımız vardı. Yani öyle. 1 Nolu. Zaten insanlar koridorlarda yatıyorlardı, yer yoktu. Yani diğer 1 Nolu İstihkam, 2 Nolu böyle Kolordu'nun içerisinde aslında bu cezaevleri askeri suçlar için inşa edilen cezaevleri. Ama sıkıyönetimle birlikte buralara siyasi tutukluların konduğu cezaevlerine dönüştürülüyor. İşte orada mesela gerçekten insanlar üst üste istifleniyorlardı. Yani yatacak yer yoktu koridorlarda, şeylerde. Yataklarda 2 kişi birlikte kalma. Yani böyle şey. Sonra işte böyle bir 10-15 gün kalmıştık. Kalmıştım. Ondan sonra işte meşhur Diyarbakır Askeri Cezaevi.

00:26:15 - Kemal Pir ile Tanışma Hikayesi ve Yakalanma Süreci

Play segment

Partial Transcript: Kemal Pir'le aslında daha hiç tanışmadan önce ismini duymuştum. Çok duymuştum. Yani böyle şey. Tabii bu hareketin onla Haki Karer. Haki Karer Ordu'lu. Kemal Pir Gümüşhane'li. Ve bunlar aynı zamanda Ankara'da okuyorlar ve o zaman Kürt hareketinin lideri Öcalan Mahir Çayan, onların öldürülmesi protesto eyleminden sonra tutuklandıktan sonra, bırakıldıktan sonra birlikte kalıyorlar aynı yerde. Ve tabii birlikte tanışıyorlar 00:27:00ADYÖD'ten tanışıyorlar. Böyle ilişkileri var. Ve ondan böyle bir, Kürt hareketinin lideri kendi fikirlerini, düşüncelerini, şeyini-- ve Kemal Pir'le, Haki Karer bu Kürt, Kürdistan sorununu, Kürt halkının sorunlarını çözümünde "biz de varız" diyorlar ve öyle yola başlıyorlar. Yani ilk yol arkadaşlığı, arkadaşlığı. Kemal Pir, Ankara Dil Tarih Coğrafya'da okuyor. Haki Karer şeyde okuyor, Siyasal'da okuyor şeyi. Öyle şey yapıyorlar ve hep bir yerde kalıyorlar. Daha sonra işte böyle grup kuruluyor işte ideolojik grup dönemi. İdeolojik grubun şey, kurulma sürecinden önce de Kemal Pir aynı zamanda eylemci bir insan. Tuzluçayır'daki bütün o gençleri hep onlarla birlikte eylem yapan, onları tanıyan ve o hareketle hareket etmeye başladığını açıkladıktan sonra Tuzluçayır grubu hepsi Kemal Pir'le birlikte, Kürdistan Devrimcileri'yle hareket etmeye başlıyorlar. Orada Altun Onar hepsi Tuzluçayır ekibi. Ve Cemil Bayık'ı-- O da Dil Tarih, Türk Dil Tarih Coğrafya Bölümünde okuyor. Oradan arkadaştırlar. O getirip tanıştırıyor. Kemal Pir getirip tanıştırıyor. Öyle, aslında hepsinin örgütlemesinde Kemal Pir rol oynuyor. Tabii aynı zamanda bir eylemcidir de. Hem hareketin kurucusu hem önder kadrosu. Ama aynı zamanda da eylemci. Mesela Haki Karer ise tam bir liderlik şeyi. Ama aynı zamanda eylemcidir de. Mesela Antep'te örgütlemeyi yapan Haki Karer'dir. Ama aynı zamanda Haki Karer bir ülkenin devrim, devrimine liderlik yapacak kapasite, özelliklere sahipti. Böyle bir-- Ama bunlar, Kürdistan Kürt halkının kurtuluşunda Türklerin kurtuluşunu gördüklerini söyleyerek ilkin Kürdistan halkının özgürleşmesi Türkiye'nin de kurtuluşunun da böyle gelişeceğine inandıkları için. Tabii Kemal Pir bu şeyde, Urfa bölgesinde faaliyet yürütüyor, şey yapıyor. O dönem Urfa'da MHP'liler böyle eylemler yapıyor 00:30:00solculara karşı. Böyle devrimcilere karşı. Kemal Pir de işte kendi yani birkaç arkadaşı yanına alıp bu faşistlerin böyle önde gelenlerine karşı hem eylemler yapıyor hem örgütleme çalışmalarını yürütüyor. Tabii o süreçte Urfa'daki ekipten yakalananlar oluyor. Kemal Pir de Halil Ataç'la birlikte Maraş'ın Pazarcık ilçesinde yakalanıyorlar. İşte Urfa Cezaevi'ne daha sonra getiriliyor. Urfa Cezaevi'nde de işte kaçma, 79'da kaçışı gerçekleşiyor. Tabii Kemal Pir'i arkadaşlar bana anlatırken demiştiler böyle "Kulakları biraz uzundur" demişti. Ve normalde sen karşılaştığında böyle bir şey değil, herkesle aynı düzeye inebilen bir insan yapısıydı, yapısına sahipti. Yani öyle özellikleri vardı. İşte böyle bizim o Siverek mücadelesinin en hızlı dönemiydi. Böyle bir fırının yanında durmuştum haberlerde, radyo haberlerinde işte Urfa Cezaevi'nden firar işte kaçanlardan birinin Kemal Pir olduğunu söylediler. Kemal Pir'in kaçtığını duyunca dedim "Artık biz bu Bucakların işini daha erken bitiririz." Yani o kadarki Kemal Pir'e yani tanımamana rağmen bir güven, bir şeyim. İşte sonra o kaçtıktan sonra 80'nin Haziran ayında Siverek'e geldi. Tabii o zaman uzun, saçları uzun böyle uzundu. O olduğunu bilmiyordum. Bizim Hezil Çayı'nda 82 yılında Hezil Çayı'nda yaşamını yitiren Şahin Kalavuz. Siverek'teki kod ismi Faruk'tu. O da Tuzluçayır ekibinden. Ve geldi, dedi "gel, toplantımız var" dedi. Tabii içeri girerken o çok disiplinli bir biçimde girerken işin ciddiyetini anladım yani toplantıyı biz kendi aramızda değil de yani farklı arkadaşlarla olacağını anladık. Girdik içeriye. O zaman tabii böyle çekyatlar evlerde yoktu. Odalar büyük, böyle minderler serili. Duvarların kenarlarına yastıklar konulurdu. Esmerçayır Mahallesindeydik. Gittik. Böyle oturdum. Tam 00:33:00da o saçları uzun arkadaşın karşısına böyle oturdum. Bir bacağımı altıma çekmiştim. Ondan sonra toplantı başladı, konuşmaya başladı. Böyle saçları yüzüne gelince geriye attığında kulağını görünce dedim "Eyvah" dedim "bu Kemal Pir'dir." Kemal Pir'le tanışma şeyim böyle başlamış oldu. Ondan sonra tabii belli bir zaman geçmedi, silah sesleri çok geldi. Nereden geldiğini bilmiyorduk. Toplantıyı yarıda bıraktık. Çıktık nedir ne değildir-- Gittik, tabii bir şey görmedik ama toplantı bitti, yarıda bıraktık. Gittik işte kaldıkları eve gittik. Onlar da dedi, artık saat 12'yi geçiyordu. Yatağa uzanmıştılar. "Ne oldu?" Dedik vallahi bilmiyoruz. Yani bizim mahallelerde bir şey yoktu. İşte o gece şimdi sabaha doğru saat 4'ten sonra nöbet sırası bana geldi. Sabahı doğru yazın düşün böyle çok sıcak oluyor, Urfa yöresi Haziran ayında. Hayatımın en zor nöbetiydi. Çünkü o, çok dikkatli 3-4 yolun geçiş noktasıydı. Herhangi bir şey olma korkusu ve bir de sabaha doğru esintinin getirdiği serinliğin insanın vücudunda oluşturduğu bir ağırlık. Nöbet bitene, bittiğinde derin bir nefes almıştım. Artık saat 7 olduğunda böyle her taraf aydınlandığında, o zaman rahatlamıştık. Tabii o zaman biraz daha şey yaptık, sohbet etme koşulumuz oldu. Fakat Ali Arkadaş diyorlardı. Yani Kemal Pir olduğunu kimse söylemiyordu yani ama o olduğuna emindim. Daha sonra işte Siverek'te bir operasyon olabileceğini düşünerek bunları alıp böyle gece kırsala çıkarttık. İşte bir köye götürdük. Ertesi gün de işte gittik buna, köyden getirirken yolda sohbetimiz oldu. Böyle konuştuk Siverek'e ilişkin, şeye. Sonra getirip bunları işte o dediğim, yakalandığım sahte kimliğin evine yerleştirdik. Oydu, Mehmet Sevgat'tı. Yerleştirdik işte çarşıya gittim işim vardı işte gittim, yakalandım. 00:36:00 Tabii o sahte kimliğin evine götüremedim çünkü Kemal Pir ile Mehmet Sevgat evdeydiler. Bizim eve götürdüm.