Deniz Erdem

Museum of Historical Justice and Memory

 

Transcript
Toggle Index/Transcript View Switch.
Index
Search this Index
X
00:00:01 - Hayat Hikayesi ve Ailesinin Yakalanışı

Play segment

Partial Transcript: Ben 21 Nisan 1975 yılında Sivas'ta doğdum. Babam Malatyalı, annem Erzincanlı aslen. Ama görevleri nedeniyle Sivas'ta yaşıyorlardı ve o yüzden orada doğdum. Ve babam-- Pardon, annem defterdarlıkta sicil şefiydi ve babam da bir lisede coğrafya öğretmeniydi ve müdür yardımcılığı yapıyordu aynı zamanda. Ben-- onlar tabii hassasiyetleri ve dünyanın ve ülkemizin daha güzel bir yer olması hayalleriyle aynı zamanda aktif siyaset içindelerdi. Ben de çocukluğumda böyle bir ortamın içinde, içinde buldum kendimi. Ve aslında onlarla beraber çok fazla şeyin içine dahil oldum çünkü 75 yılında doğduğum için tam darbe öncesinde onlar tehlikeyi sezip Sivas'ta da tanınanlar insanlar oldukları için ve bir kere hatta bir karakola alındılar ve mecburen sonra bırakıldılar fakat -darbe öncesinden bahsediyorum- oradan kaçma kararı aldılar ve ikisi de görevlerinden istifa etti. Bu tam olarak tarihler konusunda iyi değilim. Bu da aslında şuradan geliyor, benim hafızamla ilgili biraz problem var. O dönem yaşadıklarım biraz ağırdı. Şu anda da o kadar hızla etkileneceğimi düşünmemiştim ama. İlkokula ben İstanbul'da başladım. Önce onlarla yani ilkokula başlamadan önce beraber hareket ettik Sivas'tan. Malatya'ya geçtik önce ve daha sonra da İstanbul'a geçtik. İstanbul'da önce Küçükyalı'da bir yerdeydik. Daha sonra da Küçük-- Kocamustafapaşa'da oturmaya başladık. Aslında ikisi de o sırada kayıtlara karışmış durumdalardı. Herhangi bir legal bağlantıları olmadan illegale geçmişlerdi. Ve sadece benim okula yazılmam gerekiyordu ve Kocamustafapaşa'da ben ilkokula başladım. Ve ilkokulun 1.sınıfının yarısındayken, daha yeni başlamışken her şey yakalandılar. Önce babam yakalandı, işyeri, gizlice bir işyeri 00:03:00çalıştırıyordu ve orada yakalandı ve onun polislerle eve gelmesiyle annem de yakalandı ve ben de oradaydım. Beni apar topar komşularına, ailemin, ailelerinin yanına verilmek üzere, teyzemin yanına verilmek üzere birilerinin eline tutuşturdular. Süreç böyle başladı.

00:03:35 - Kız Kardeşinin Hikayesi

Play segment

Partial Transcript: Roza, 1979'da doğdu. 25 Ocak 1979'da ve annemle babam o sırada da Dev-Sol örgütünün içinde aktif siyaset yapıyorlardı. Ve Roza 40 günlükken, mecburen anneanneme verildi, verilmiş. Ona bakamayacakları durumda oldukları için. Ve aynı zamanda çalışıyorlardı da yani böyle çok yoğun bir hareket vardı hayatlarında. Daha sonra dayanamayıp geri almışlar ve sonra tekrar anneanneme vermek zorunda kaldılar. Ve Roza anneannemde büyüdü. Biz hatta-- Baya zorlanıyorum. Biz birbirimizle, biz birbirimizle yeterince vakit geçiremedik çok sonra bir araya geldik. Annemle babam cezaevinden çıktıktan sonra tam olarak bir aile haline gelebildik. Daha sonra cezaevi süreçleri oldu ve kardeşimle ben aslında uzun bir süre birbirimizin varlığından haberdar ama ayrı hayatlar yaşıyorduk, ayrı şehirlerde hatta. Ben İstanbul'da yaşarken o Erzincan'da anneannemle kaldı. Ve onu anneannem ve teyzelerim büyüttü. Beni de annemin büyüğü olan teyzem, teyzemin yanına verdiler. Bu süreç böyle gerçekleşti. Yani ben, ben 4 yaşında olduğum için 4 yaş büyük olduğum için kardeşimden onlarla biraz daha hareket edebilir durumda olduğumdan beni yanlarına almışlar. Bunun ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu şu an çok fark ediyorum ama herhalde bir de benden kopmak istemediler ve bunun bir başka boyutu da bir çocuklarını daha anneanneye vermek nasıl olurdu bilmiyorum. Böyle.

00:05:57 - Teyzesinin Yanına Yerleşmesi

Play segment

Partial Transcript: Ben, İstanbul'da Alibeyköy'de teyzem ve eniştem. 2 tane de çocukları 00:06:00 vardı. Aynı şehirde sadece semt değiştirdim ve okulu da yarı dönemde değiştirmek durumunda kaldım. Alibeyköy İlkokulu'na başladım orada. Ondan sonra cezaevi süreci başlıyor yani benim ilkokulda olduğum dönemde. Onlar yakalandıktan sonra tutuklandılar ve babam 4 yıl, annem de farklı şekillerde toplam 2 buçuk yıl cezaevinde kaldı. İlk önce yani oralar biraz karışık ama temel olarak en çok kaldıkları yer Metris Cezaevi'ydi. Sağmalcılar'da da kaldılar. Ama Metris'in o açlık direnişleri olduğu dönemde Metris'telerdi ve ben de görüşe gidip geliyordum o süreç boyunca. Yani görüşmeye izin verildiği zamanlarda. Her zaman izinli değildi. İzin olamadı. Fakat görüşmeye izin verildikten sonra ben de ziyaret ettim orada.

00:07:10 - Görüşler ve Yaşadığı Zorlanmalar

Play segment

Partial Transcript: Yani en-- Şu an söyleyince direkt aklıma şu geldi. Özellikle hani bayram gibi zamanlarda görüş, özel görüşe izin veriliyordu. Fakat benim şöyle bir durumum var, ben bundan utanıyordum. Ya utanıyormuşum yani ve çeşitli sebeplerle izin istiyordum hafta içi görüş olduğu zaman öğretmenden. Artık sebep kalmamıştı yani uydurulmuş sebepler oluyordu çoğu zaman ve en son bir izin isterken neden ama hoca da beni biraz zorlamış ve ben karşısında ağlamaya başlamışım. Çünkü bayadır görmüyordum onları ve gitme sebebimi açıklayamamak zor bir şeydi. Sonra şey, hoca teyzemleri çağırmış hani "ne oluyor" diye. Beni de çok severdi öğretmenim. Çok az insanın ismini hatırlarım ve onu hala hatırlıyorum. Teyzemleri çağırıp işte "Deniz'e ne oluyor hani Deniz çok iyi bir öğrenci ve çok tatlı biri ama böyle bir sıkışık yaşıyor ne oldu?" O da demiş ki hani "söyleyememiş size aslında biz düzenli olarak görüşe gidiyoruz ve--" Ha hatırladım 23 Nisan'dı ve ben gösteriye katılmak istememiştim. Görüşe gidecektim. O saatlere denk geliyordu ve o da 23 Nisan'a katılmamın gerektiği, gerektiğini söylemişti onun üzerine sıkışmıştım zaten hani 00:09:00durumu daha fazla zorlayamadığım için. Ondan sonra hep onun izniyle gidip gelmeye başladım. "Bana daha önce niye söylemediniz hani özel bir durum olduğunu. Ben hep bahaneler uydurup okula gelmediğini sanıyorum Deniz'in. Hep bir şeyler oluyor" hani demişti. Ve şeyi hatırlıyorum, 23 Nisan kıyafetlerimle böyle şalvar ve bir kırmızı onun, şalvara ait bir şapka ama özel bir şapkayla öyle bir fotoğrafımız var babamı ziyarete gittiğim, babamı görmüştüm o 23 Nisan'da. Ve görüşler ilginçti. İlk önce yüz yüze görüşmemize izin verilmediği dönemde ama görüş, görüş yapılabildiği dönemde böyle iki ayrı camın arkasında telefonla birbirimizle konuştuğumuz görüşmelerdi. Ve tabii ki yüz yüze görüşmeler çok heyecan vericiydi. Dokunabilmek, bir de tabii bir çocuk olarak çok şey, tadını unutmadığım askerlerin yaptığı tostlar var ve babamlar bir keresinde de pasta yapmışlardı. Bisküvi ve çilekli sütten. Onların tadını hiç unutmam. Salçalı sucuklu tost ve şey, çilekli süt, pastalı yerinden. Benim için çok zordu yani o görüşlerde onların kirli çamaşırlarını alırdık ve yıkanırdı ve bir sonraki seferde vermek üzere temizlerini. Ben gece gizlice kalkıp o çamaşır, kıyafetleri alıp, koklayarak yatakta uyuyormuşum. Çok sessizdim ve teyzem bana sevgi göstermeye çalışırken sürekli ağlıyordum, ağlıyormuşum. Herhangi bir yardım almadım o zaman. Keşke öyle bir şeyi olabilseymiş süreç ama yakınlık hep zor geliyordu yani biriyle temas kurmak. Çünkü şu an anlıyorum yani 00:12:00acıyı, acı veriyordu. Konuşamamak, ifade edememek ve gizli gizli aslında yaşıyordum yaşadığım şeyleri. Gece ağlamak yatakta. Böyle.

00:12:30 - Bireysel ve Toplumsal Travmalarla Yüzleşmek

Play segment

Partial Transcript: Eskiden yani biraz eskiden alacağım ama çocukken o kadar öfkeli ve acı doluydum. Hatırlıyorum hayallerimden biri Kenan Evren'in evinin üzerine bombalı saldırı yapmaktı yani bedenime sarılmış bombalarla yani ondan sorumlu tutuyordum, onu sorumlu tutuyordum. Çok fazla insan, çok fazla acı yaşadı. Çok farklı hikayelerle ama insanlar hayatlarını kaybetti. Terapide ben çalışırken, terapiyle destek aldım bir süredir özellikle yoğun bir şekilde çalışıyorum. Yani-- biraz dağıldım şu anda. Kafam dağıldı. Hayatta kalmış olmak, kalabilmiş olmak, annemle babamın ölmemesi, öldürülmemesi işkenceden sağ çıkmaları ya da başka insanların gördüğü kadar çok zarar görmemiş olmaları tabii ki zarar gördüler, çok fazla hastalıkları vardı. Toparlamaları da çok zor oldu. Babamın çok toparlayabilmiş olduğunu düşünmüyorum ama, ama onların da hayatta kalması, benim hayatta kalmam ve onları orada bırakmak, cezaevine göndermek ve bir şekilde yaptıkları bir şeyden dolayı cezalandırılıyor olduklarını bilmek ve tam olarak anlayamadan iyi bir şeyler yaptıklarını düşünürken, bunun çok ağır bir şekilde bedelini ödediler. Ve bu bir çocuk için çok kolay anlaşılır bir şey değil. Ve hem hayatta kalmanın bir suçluluk duygusu var. Ben bunu çok yaşadım. Yani bunu sonradan anladım. Bu suçluluk duygusunu yaşadığımı. Onları beraber kaçıyorken, beraber ben kendimi sanki onlarla mücadele ediyormuşum gibi hissediyormuşum, beraber bir şey yapıyormuş gibi. Çünkü yalan söylemek zorunda kaldım onlarla beraber kaçarken. Bunun bir parçası gibi hissediyordum her ne oluyorsa, çok iyi bilmeden. Çünkü anne baban yaptığında sadece onların doğrularını 00:15:00biliyorsun ve onlar da iyi bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama bundan bir şekilde cezalandırılıyor olması her, çok ağır bir suçluluk duygusu yaratıyor ve bu şey de değil, yaptıklarından dolayı suçluluk duymak değil de kaçtığımıza ve gizlendiğimize göre de bunda büyük bir problem var gibi bir şey de var. Yani bu varlığınla ilgili bir yere temas ediyor, bu varlığından dolayı suçlu hissetmek ve varlığını gizlemek zorunda kalmak. Görünmez olmak gibi. Çok boyutlu bir şey bu. Bu, bireysel olarak böyle ve birçok insanın bunlarla çok kolay baş edemediğini biliyorum bireysel hikayelerinde. Yani Türkiye'de yardım alma geleneği de çok fazla gelişkin değil. Yani bu aslında travma sonrası bu bir travma, büyük bir travma. Hem bireysel hem toplumsal bir travma ve bunun sağaltılması için bir şeyler yapılması gerekiyordu ama birçok insan ne bireysel yardım aldı ne de toplumsal olarak senin de dediğin gibi bunun için bir şey yapıldı. Ben şu anda birilerinin ceza hani önceden birilerini öldürmeyi hayal ederken bunun saçmalığına şu an gülümsüyorum. Ben birinin cezalandırılmasını da istemiyorum yani ama insani değerler cinsinden baktığımızda adalet en önemli ihtiyaçlarımızdan biri. Adalet sağlanmış olması. Her ne olduysa orada. Zaten aslında travma dediğimiz şey burayla bağlantılı. Yani orada gereken empatiyi kuracak birilerinin olmayışı bireysel travmada da geçerli, büyük travmada da öyle. O desteğin olmaması asıl travmatik durumu yaşatan şey. Büyük olan. Yani toplumsal, toplumdan dışlanmak da dahil birçok boyutu var bunun. Ama şu anda hani sizin gibi insanların çalışmaları, bu ancak şeye dönüşüyor yani bireysel çabalarla, şu anda Türkiye'de olan şey bireysel çabalarla bizlerin, sizlerin ya da bazı insanların bununla ilgili girişimlerde bulunma gayretiyle oluyor yani derneksel, vakıfsal boyutları da var. Ama bundan öteye gitmedi tabii. Yani-- ve işte biraz da kandırıldı insanlar bir dönemde de hani sanki buralara geri dönüp bakılacakmış gibi buralarla yüzleşilecekmiş gibi siyasi malzeme, politik 00:18:00malzeme haline getirildi insanların yaşadıkları. Darbeyi sanki konuşacağız ve buralarla barışılacak ya da yaralar sarılacak gibi. Bu sadece travma cinsinden değil haklar cinsinden de yani bahsediyorum. Fakat aslında kullandı yani bu süreçler bile kullanıldı. Özellikle Ak Parti'nin böyle bir dönemi var yani insanları, insanlardan oy almak için sol camiadan almak için bunlar kullanıldı. Yani şu an ne kadar yol alınabildi-- Yani bireysel birtakım çabalara ve küçük örgütsel çabalarla alınan yollar var bence. Bu değersiz mi? Çok değerli. Ama Türkiye'de şu anda darbe hani hafızalarda çok gerilerde kalmış durumda. Yeni neslin, yeni nesilde bilmeyen insanlar var çünkü Türkiye'de tarih nasıl öğretiliyor? Sanırım 1940'lara kadar falan bir tarih var okullarda ders olarak gösterilen. Ondan sonrası tarih yok. Yani insanlar okulda da öğrenmiyorlar ne olduğunu hani bırakın hayatın içinde öğrenmelerinden. Bazı işte sanatsal çabalar var bu anlamda. Ama Türkiye bu geçmişe yönelik, sürekli silerek, yok sayarak yol alma çabası çok ağır sonuçları olan bir çaba. Çünkü sonuçta şunu biliyoruz ki yaşanan her şey aktarılıyor yani genetik olarak aktarılıyor, enerjitik olarak aktarılıyor, korkuyu biliyoruz ki artık nesilden nesile aktarılabilen bir şey. O yüzden darbe bir yere gitmedi, o yüzden bu korkuların üzerine kurulu bir tabii ki sadece bu darbeye dayamıyorum. Türkiye tarihi çok karışık bir tarih. Bunların üzerine böyle bir süreç yaşandı zaten ama hani korkunun çok yerleştiği, büyük bir olay bu. Büyük bir toplumsal olay bu. Böyle.

00:21:02 - Ailesi Dışarı Çıktıktan Sonraki Yaşamı, Yaşananlardan Güçlenerek Çıkmak

Play segment

Partial Transcript: Yok önce babam çıktı sonra annem çıktı. Buralar karşılık çünkü aslında ikisinin aynı o-- Önce annem çıkmıştı fakat bir gece ben uyurken tekrar alındı hatta ben üzülmeyeyim diye uyandırmamış. Bu bile çok ağırdı. Annem 2 kere girdi ve çıktı. Toplamda 2 buçuk yıl oluyor. En son çıkışı annemin babamın dışarıda olduğu ve beraber onu en son hangi cezaevindeydi şu an hatırlayamıyorum. Şehir dışında bir yerde ama hafızam kötü dediğim gibi. Onu almaya gittik arabalarla. O fotoğraf hala var. Hatta paylaşmış galiba seninle de kitaba da girdi. Askerler eşliğinde çıktı kapıda beklediğimiz. Tekrar kavuşmak çok güzeldi ve cezaevinde oldukları süre boyunca onlarla mektuplaşmalarım var. Kardeşimin de benim de. Hep orada hayaller vardı. Özellikle babamın vadettiği şeyler var. Bir gün, bir gün çok güzel günler yaşayacağımız ve çıktığında bizi memlekete götürüp gezdirme arzusu vardı. Böyle şeyle bekledim hep evet, güzel bir şey olacak. Bu insanı sonuçta hayatta tutan, ayakta tutan bir şey. O tatil dışında yani bizi gerçekten götürdü babam arabayla. 4'ümüz, teyzem de gelmiş 5'imiz Malatya'ya gittik, Erzincan'a gittik, köylerde kaldık insanlar tanıştık. Bizi ağırladılar çok güzel karşıladılar. Babamı, babama çok saygı duyuyorlardı ve çok seviyorlardı annemi de. Ama ondan sonrası öyle olmadı yani o, o seyahat dışında her şey çok zor olurdu. Dışarda her şeyini daha öncesinde bırakmış yani memuriyetini bırakmış, bir cezaevi süreci yaşamış insanlar ki tekrar memur olamıyorlardı o dönemde. Haklarını uzun süre geri alamadılar ve iş 00:24:00bulamadılar ya da çok zor koşullarda çalışma. Evet, hayata tutunmaya çalışıyorlardı bir de ilk kez beraber yaşamaya başladık. Roza'nın, kardeşimin de dahil olduğu bir aile olduk bir anda. Çok zordu çünkü 2-- Annem biraz daha kolay tutundu. Babam çok zorlandı. Ticaret yapmaya çalıştı. Bir sürü farklı işler yaptı, yapmaya çalıştı. Diyorum çünkü çok beceriksizdi. Bilmiyordu. Kandırıldı. Dolandırıldı ve sonra hastalıklar baş gösterdi ve birbirleriyle ilişkileri çok zordu yani bu sefer biz onların şeyleriyle baş başa kaldık. Hem cezaevi sonrası dağılmışlıklarıyla, hayata tutunma çabalarıyla hem de hastalıklarıyla ve bu kardeşim için de benim için de çok zor bir süreçti. Ve birbirleriyle, kavgalarıyla aynı zamanda yani bu yaşananların hepsi ilişkilerinde de çok, ilişkilerine de çok zarar verdi. Ve çok öfkeliydiler. Bence birçok insan hala çok öfkeli. Çünkü çok büyük bir acı var. Vardı. İfade edilememiş çok fazla şey vardı ve birbirlerine yöneltiyorlardı aslında. Ve biz burada kardeşimle çok yakınlaştık o dönemde. Hem yeni tanışmış olmanın verdiği bir şey hem de o zorluklarla beraber mücadele ettik ikisinin karşısında bir arada kalmış olmanın-- ve birbirimize çok tutunduk ve dünyada en yakın hissettiğim kişi şu anda o. Sadece yani sadece terapide anlatabildiğim şeyler var. Çok ortada kaldık. Tabii ki ailelerimiz bize destek çıktı ama onların göremeyeceği, yetişemeyecekleri, bilgilerinin yetmeyeceği şeyler vardı. Sonuçta evet, gerçekten minnettarım. Teyzeme, enişteme. Fakat mesela kardeşimi koruyamamak 00:27:00tabii şey benim için zor bir şey. Çünkü ortada kaldım dediğim saldırıya açık bir şey. Çocuk savunmasız bir şey. Ve kendimi, kendimizi doğru dürüst ifade etmeyi bilemediğimiz için, anne babamız orada olmadığı için. Bunun içinde cinsel istismarda dahil olmak üzere bazı zorluklarla da yaşandı. Ben tabii mesela şeyi söylemiştim, bu hala geçerli. Ben politik bir insan olamadım. Yani önceden arzuladığım haliyle şu an aynı şeyi arzulamazdım ama bir devrimci olamadım mesela. Çünkü olamazdım yani ailemin, aileme zarar verecek bir şey yapamazdım. Anne babam şeyden sonra da cezaevinden sonra da bir süre daha hala farklı şekillerde eylemin içindelerdi. Her şey hani onların hayatına göre şekillendi ve ben politik de olamama sebep oldu bu. Ben kendimi hiçbir şekilde kendim için, kendi seçtiğim yolda uzun süre ifade edemedim. Şu an bunu ister miydim? Hayır. Şu anda düşünmedim ama o zaman isteyen biri olduğunu biliyorum. Şu an seçtiğim yok farklı ve bunları yaşamış olmak, şunu söylerdim gerçekten -bugün de bir arkadaşımla konuştuk- uyuşturucu bağımlısı olabilirdim. Bunun önüne yaklaştığım, bunun dibine kadar geldiğim zamanlar oldu. Ya da bedenimi birilerinin kullanımına açabilirdim çünkü çok ortadaydım ve ilgi almaya çalışıyordum birilerinden daha önce alamadığım ortada bırakılmış biri olarak. Çok şanslıyım ki sağlam bir yer vardı içimde. Ben uyuşturucu bağımlısı, bu dönemi yaşamış gerçekten hayatları çok dağılmış insanlar olduğunu biliyorum ama hayat hep kazanıyor ve hayata tutunuyor insan ve ben de tutundum. Kardeşim de öyle. 00:30:00Ve birbirimize tutunduk ve kendimizi büyüttük. Ben orada hani bir zamanlar birilerini öldürmeyi hayal edebilen bir insan olarak şu anda o insanların bu yaşananların beni kötü bir insan haline getirmesine asla izin vermem. Vermedim de. Çünkü hayat bunlardan daha büyük. Ve çok daha olasılık içeriyor. Ve her zaman yaşam ölümden daha güçlü. Çünkü biz yaşama yönelik varlıklarız. Yaşama tutunan varlıklarız aslında. Ya bu mücadelelerin sebebi de bu tabii. Daha iyi bir dünya hayali. Kendi üzerime çalışmaya başlamam bu yaşanan zorluklar üzerine oldu. Ve çok zorlu oldu. Hala devam ediyor ama oradan kazandığım şeyleri de şeyleri de çok aldım yani acıyı aldığım gibi. Ben yası tuttuğumu düşünüyorum. Herkesin bu yası tutması gerekiyor. Bu yası tuttuğumu düşünüyorum. Hala anlatırken oralara dokunabilmemim sebebi o. Yoksa hala aynı yerde yaşıyor değilim ama hala o acıya dokunabiliyorum. Dokunmaya da izin veriyorum. Birileri veremiyor. Ve ben de sadece o dönemi yaşamış insanları değil Türkiye'de korkunun bastırdığı, kendimizi küçülttüğümüz ve hareketsiz kaldığımız alandan çıkabilmek için insanları destekliyor pozisyona gelmeyi hayal ettim. Hem kendimi hem o insanları. Birilerini. Ve insanlarla çalışıyorum şu anda. Kendime yardım etmeye çalışırken çok fazla malzeme birikti ve yani zaman alacak her şeyin dönüşmesi öyle görünüyor. Ve bu, biz şunu görecek miyiz bilmiyorum hani darbenin ve bunu, buna sebep olan, buna katkısı olan insanların yargılandıklarını. Hani temsili bile olsa. Hani biz ama-- Şu an Kenan Evren yaşamıyor mesela. Ama benim için önemli değil bu. Yani 00:33:00adaletin bu şekilde sağlanması önemli değil ama ben annem için ne kadar önemli olduğunu biliyorum. O süreci yaşayan bir sürü insan için de ne kadar önemli olduğunu biliyorum. İçlerinde bir şey yer değiştirecek çünkü. Yani şöyle bir şey hissedecekler, görüldüklerini hissedecekler. Yoksa birilerinin cezalandırılıp hapse gitmesini falan kimse istemiyor bence. Sadece bu yok say-- yani bir şeyin yok sayılması ağır bir şey. Bu kadar işkenceye maruz kalmış, bu kadar mücadele vermiş insan olarak ayakta kalmış, insanlığını ayakta tutmaya çalışmış özellikle Diyarbakır Cezaevi'nde çok ağır şeyler yaşadı insanlar. Ve hala tanıdığım ve konuştuğum, sevdiğim insanlar var onların içinde. Onların içindeki bir şey yer değiştirecek. Ve bir şey sakinleşecek. Bunun için önemli bence.

00:34:22 - Hastalıkların Baş Göstermesi

Play segment

Partial Transcript: Annem cezaevinde ağır koşullar özellikle de işkencede maruz kaldığı şeyler yüzünden bronşiyal astım oldu. Dışarıda da kendine çok iyi bakamadı. Ve sürekli çok sık yani 2 günde 1 hastaneye kaldırıyorduk ölmek üzere diye. Nefes darlığı yaşadığı için ağır. Ve şu an hala bu hastalıkla yaşıyor fakat çok daha iyi durumda. Babam birçok hastalık yaşadı. Menenjit geçirdi. Akciğerlerinden çok ağır yine soğukta bekletilmekten, soğuk suda bekletilmekten kaynaklanan ciğerleri çok kötü durumdaydı. Sonra da kanser oldu. İlik kanseri oldu ve 5 yıl gibi bir süre mücadele etti, birçok hastalıkla beraber ve sonra vefat etti. Ben o sırada üniversiteydim. Yani şey çok ağır olanlardan biri, hep ilerde daha bir iyi bir şey olacak diye hayatta kalmak ve tutunmak hayata fakat öyle olmaması. 00:36:00Verilen sözlerin tutulamaması ve kendini bile toparlayamayacak duruma gelmiş insanların sana ebeveynlik yapıyor olmaları. Zaten uzun süre yoklardı. Yani babam şey noktasına geldi. Ben bir gün babamın artık ölmesini istedim. Ve bunu da sesli söyledim. Çünkü çok acı çektiğini biliyordum. Yani bütün bu yaşananlar yetmiyormuş gibi hani Türkiye'de erkekler daha az duygularıyla temas halinde ve ifade ediyor durumdalar ve hep güçlü olmaları ve yiğit olmaları salık verilmiş. Ama bu-- Onu şu anda çok iyi anlıyorum. Onun için de ayrı üzüldüm tabii ki. Yani aslında bu kadar güçlü değildi. Ama güçlü olmak zorundaydı herkes için. Bu ağır bir yük bir insan için. Ben uzun süre onlara öfkeliydim. Bizi ortada bıraktıkları için. Yani Türkiye'nin daha bir iyi bir yer olmasının bizden daha önemli olması başka insanlar için böyle mücadeleler, hayatından vazgeçecek mücadeleler veriliyor olmasına çok öfkeliydim. Bu çok büyük bir acı. Onlar için ilk sırada, bir anne baba için ilk sırada olman gerekirdi çünkü. Bunun böyle olmayışı, onların farkında bile olmaması. Farkında olsalar zaten yapmazlardı. Annem şu an bunun suçluluk duygusunu çok yaşıyor. Uzun zaman 00:39:00öfkeydi. Hep anlayışlı insan olmak, anlayışlı olmak zorunda kalmak, ihtiyaçlarının giderilmemesi, sonra da giderilmemesi, sonra da yine verilen sözlerin tutulmaması, sonra da giderebilecek hem fiziksel hem maddi koşullarının oluşmamış olması, oluşamayacak olması. Dünyaya tutunmaya, tekrar hayata tutunmaya çalışıyorlardı sadece. Büyük bir hayal kırıklığı bu. O süreç yani hangisi daha zordu bilmiyorum. Cezaevinde olmaları mı sonrasındaki süreç mi? O kadar karşılaştırılabilir--

00:40:09 - Oyunculuk ve Yaşam Koçluğuna Yönelişi

Play segment

Partial Transcript: Ben işletme okudum önce üniversitede. Çok ne yapacağımı bilmeden seçtiğim bir bölümmüş. Sonradan anladım. Yani şey gibi suç unsuru içeriyor mu bilmiyorum ama dağa çıkma hayali kurarken mücadele etmek üzere o dönemde üniversite okuyayım bari deyip işletmeye girdim. Sonra 4.sınıfta kendimi şöyle buldum "Ben ne yapıyorum? Ne alakası var?" Yani kendimi bir gelecekte gördüm. O gelecek bana ait değildi. İlk kez şey düşünmeye başladım "bir dakika ben ne istiyorum"u ilk kez 20'lerimde düşünmeye başladım. Sonra konservatuvar tiyatro bölümüne girdim. Bu da biraz aslında annemin hayaliydi galiba sonradan daha net görünüyor. O istemiş ama yapamamış. Fakat esas kendim için sebebinin şu olduğunu keşfettim sonradan, görünmeye çalışıyordum, görünür olmaya çalışıyordum. Yani sahne kadar bir insanın görünebileceği başka bir alan yoktur herhalde. Ama uzun yıllar oyunculukta da sorun yaşadım çünkü sahnede bile gizlenmeye çalıştığımı fark ettim. Benim için çok zor bir süreçti. Dışarıdan insanlar anlamıyordu. Ama ben herkes izlerken sanki sandalyenin arkasında duruyor gibiydim yani çünkü çok uzun zaman gizlendim. Ve gizlenmem gerektiğini düşündüm. Yanlış bir şeyler yapmış gibi hissetmek hayatıma hayatıma sirayet etmişti ama bitirdim. 8 yıl Eskişehir Şehir Tiyatrolarında oyunculuk yaptım. Devlet memuru oldum. Sonra orası bana 00:42:00dar geldi ve istifa edip Amerika'ya gittim. Onun sebebi de sahnede oyunculuk yapamıyor, tam olarak istediğim gibi yapamıyor olmak. O gizlenme mevzusuydu ve kendi üzerime farklı yöntemlerle çalışmaya başladım ve aslında görünmeye, görünür olma mücadelesi verdiğimi sonradan anladım. Oyunculuk yapmak değil de insanlarla çalışmak, çalışmanın bana tutku verdiğini böyle çok şans eseri bir, birtakım dersler vermeye başlayınca anladım. Bir davet almıştım. Bu çok etkileyici bir şeydi ve çok heyecan veriyordu. Çünkü ben hayatım boyunca şununla gezdim "Benim tutkum ne?" Yani ben hani hayatta neye heyecan duyuyorum? Oyunculuk buna yetmiyordu. Tam olarak istediğim gibi yapamadığım için de belki. Ve gördüm ki aslında çok etkileyici bir şey var orada, insanlarla çalışmakla. Onların kendilerini kendi gibi hissetmeleri için, kendileri olarak bir yerde var olmaları için kolaylaştırıcılık yapabilirim. Çünkü Oscar Wilde'ın sanırım ya da Orhan, Bells'in-- ismini unuttum. Yazar, onlardan birinin. İsmi hatırlayamadım. Dediği gibi, "Belki de ihtiyacımız olan sevilmek değildir. Birilerinin önünde kendimiz olarak, gerçekten kendimiz olarak var olabilmektir." Ben de bunun engellendiği bir dünyada aslında bütün bu yapılanların küçüklü büyüklü bütün bu yapılanların bizim varlığımızın küçültülmesi ve istenilen birileri olmamız yani istenildiği davranan birileri olmamız ve mümkünse söz dinler ve korkar vaziyette belli bir noktada kalmamız ve dolayısıyla yönetilebilir insanlar olmamız. Bunun tersi bir mücadelenin o dönemler yaşandı, büyük gruplar halinde mücadele dönemleri ama şu anda çok bireysel bir yerden başladığını düşünüyorum artık oraya kadar indiğini ve çok bireysel dönüşümlere ihtiyacımız olduğunu. O yüzden birinin kendisi olmasına yardımcı olacak farklı yöntemlerle oyunculuk, koç, yaşam koçluğu, beden farkındalık yani psikosomatik yöntemler kullanarak insanlarla farklı 00:45:00şekillerde çalışıyorum. Hem oyunculuk eğitmenliği yapıyorum. Oyunculuk da artık psikologların da çok söylediği şekilde yani insanların gelişimlerine çok büyük katkı sağlayan sanat dallarından biri. Ve bu beni bir şey yapıyormuş gibi hissettiriyor. Çünkü geçmişte politik olamadım demiştim ya sanırım şu an kendi yolumu buldum yani o da değildi çünkü. Yani gidip benim silahlı mücadele veriyor olmam ya da örgütsel mücadele veriyor olmam annemle babama ait bir mücadele sistemi. Ben daha sonradan kendi hayatta kalma ve hayata katkı sunma ve daha iyi bir dünya için katkı sunma yönteminin böyle bir yol olduğunu düşünüyorum ve o yolu bulduğumu ve orada iyi hissettiğimi düşünüyorum. Bir, çalıştığım terapistlerden bir tanesi şey demişti sana iyi-- beni tanımıyordu ve henüz çalışmanın içinde sana iyi gelecek bir şey insanlarla çalışmak olabilir. Ben başlamıştım aslında buna çünkü hayatta kaldığın için suçluluk hissediyorsun. Yani annenle baban hayatta kaldı. Birileri öldüğü için ve daha ağır şeyler yaşadıkları için. "Bu suçlulukla baş etmenin yolu birilerine destek olmak olabilir, birilerine yardımcı olmak olabilir" demişti. Bu açıdan da işe yarıyor olabilir.

00:46:56 - Öğrencilik Yaşamı ve Politik Tahayyülü

Play segment

Partial Transcript: Eskişehir'e okumaya gittiğimde, 92 yılında işletme bölümünde ilk okumaya gitmiştim. Böyle kendimde gelişen şey artık kendimi dünya vatandaşı olarak tanımlıyorum ve bir kadın olarak tanımlıyordum. Çünkü kimlik siyaseti bu ülkede her zaman çok ön planda oldu ve hala bunun problemleri yaşanıyor. Ve ben bunlardan da bunun sıyrılmak niyetindeydim yani bu siyasi ortamın dayattığı seçimlerden. Ve okula gittiğimde yurtta kaldım ilk yıl ve yurtta böyle Alevi öğrencilerin kuruması için astığı çamaşırlar kesiliyordu birileri tarafından. Sünni öğrenciler tarafından. Sonra bu, bu 00:48:00odada konuşuluyordu. 6 kişilik bir odada kalıyorduk biz yurtta. Bu odada konuşuluyordu ve ben, oda arkadaşlarım işte Sünni kadınlardı ve baya hani orucunu tutan, namaz kılan falan kadınlarla beraber kaldım. Ben ateisttim o sırada ve onların ateist olduğumu biliyorlardı ama onlarla beraber oruç tuttuklarında giderdim, beklerdim ve onlara saygı gösterirdim süreçlerine. Ve o yüzden de beni çok kabul etmişlerdi ve sevmişlerdi. Bir gün işte bu Alevi kızların başına gelenler falan konuşuluyordu ve bir yanda gece ben o karanlığın ortasında sohbet ederken dedim ki "biliyor musunuz ben Aleviyim. Benim ailem Alevi" ve bir sessizlik oldu. Çok şaşırdılar. Bunu hiçbir zaman dile getirmemiştim. Birçok insan korkar zaten hani bir sürü yerde Alevi olduğunu söylemeye. Reddeder. Benim bir ret değil korku da duymuyorum açıkçası ama ben kendimi bunların üzerinde bir şey olarak tanımlamayı tercih ettim. Ve sonra şunları, şunu görmeleri içindi bu yani Alevi dediğiniz insanlar sizden farklı insanlar değil ve onlara yapıştırdığınız şeyler de gerçek değil ve bu bir nefret ve o nefret suçu işleniyor aslında. Ve biz birbirimizi seviyoruz ya şu anda, bu odada ve Alevi Sünni olarak değil insan olarak seviyoruz birbirimizi bunların ötesinde bir iletişim bizimkisi. Ve ondan sonra bir şeyler değişti orada. Fakat ilk kez tabii ki geri adım atmış oldum kendi kararlarımla. Kendimi Alevi olarak tanımladığım için. Sonra eylemlere katıldım ve bana uyan ve kalbimin de onayladığı her türlü eyleme katılıyordum çünkü bir örgüt üyesi değilim, herhangi bir öğrenci hareketinde de var olmuyorum. Çünkü hiç olamadı bu ve-- ama bir şeyler yapmak istiyorum. Ben de katkı sunmak istiyorum mücadeleye. Eylemlere katılıyorum ve insanlar beni garipsiyorlar. Çünkü herhangi bir örgütün üyesi olman lazım birileriyle olman lazım. Kürtler odaya geliyor. Yurtsever-- Kürtler odaya geliyor ve diyorlar ki "Sen kimsin, Türk solundan mısın?" Türk solundan öğrenciler, arkadaşlar geliyor diyorlar ki "Sen Kürt müsün? Yurtsever misin? Sen nesin?" Böyle bir 00:51:00Türkiye yani ben kendimi o yüzden evet, ben Kürdüm evet ben Aleviyim evet ve bunlar benim umurumda değili anlatmaya çalıştım ama o zaman çok kolay olmadı bu. Bunu niye anlatıyorum? Yani bu siyasetten vazgeçilmediği sürece, kimlik siyasetinden vazgeçilmediği sürece kimse bir araya gelemeyecek ve hani herkes gerçekten samimiyetle daha iyi bir dünya daha iyi bir Türkiye'de daha güzel bir ortamda yaşıyor olmamızı sağlamak için mücadele eden insanlar dahil bir araya gelemediğimiz sürece bu gerçekleşmeyecek. Bir araya gelmemizin yolu aslında birbirimizden evet farklı olduğumuz ama bu farklılıklarla bir arada durabileceğimiz algısının gelişmesi. Ama farklılıklarımız da biz kendimizi ne kadar çok kimlikle tarif edersek o farklılıklar o kadar büyüyor. Yani ben kendimi sadece dünya vatandaşı ve kadın olarak tarif ettiğimde azalıyor çünkü daha çok yakınlaşıyoruz. Daha kolay yakınlaşıyoruz birbirimize. Yani şu anda bu çekimi yaptığımız yer Hrant Dik, Dink Vakfı. İsmini söyleyemedim üzgünüm. Hrant Dink Vakfı'nda çekim yapıyoruz şu anda. Ve bir Ermeni Hrant Dink ve öldürüldü. Bir Ermeni olduğu için gibi görünse de gerçekten kapsayıcı bazı önerilerde bulunduğu ve bunun için mücadele ettiği için her şeyi içine alan. O yüzden bizim birbirimizin kendimiz olmamıza, karşımızda benim sizin önünüzde kendim olmam sizin benim önümde kendiniz olmanız en büyük ihtiyacımız ve ancak o zaman kendi gerçeğimizle durabileceğiz ve birbirimizle görebilir hale geleceğiz ve bu benim herhangi bir şeyimden 00:54:00utanmamamla olabilecek bir şey. Yani ben geçmişte nasıl annem babam cezaevinde sanki kötü bir şey yapmışlar gibi cezalandırıldıkları için utanıyorsam utanıyorduysam, o küçük çocuk utanıyorduysa bu varlığından utanmak anlamına geliyordu. Yani birinin Alevi olduğunu söyleyememesi ötekinin başka bir şey. Bunlar hep birbirimizden uzaklaştırıcı şeyler ve dolayısıyla umudu azaltıyor. Bizim yüzümüze yaşamayı arzuladığımız şeye çevirmemiz lazım. Biz bu cenderenin içinde, sıkıştırılmış şeyin içindeki gerçeklikle boğuşuyoruz sürekli. Yani birilerinin eylemler planladığı, darbeler yaptığı, orada askerlerin öldüğü, diğer tarafta işte Kürtlerin öldürüldüğü, asker-- birbirlerini öldürdüğü insanların. Yani Türkiye'de olan her şey. Türkiye'nin batısında doğusunda. Kimsenin yaşamayı arzuladığı bir şey değil. Anayasa Çalışma Platformu'nda çalışmıştım yıllar önce böyle bir çalışma yapılmıştı ve köy köy geziyorduk. İnsanlar nasıl bir Türkiye'de yaşamak istediklerini anlatıyorlardı tek tek kürsüye çıkıp, çok güzel bir çalışmaydı. Ve bir köye gitmiştik. O köy doğuda en çok çocuk, çocuklarını askere gönderip kayıplar yaşayan bir köydü. Ve yine o gün ölüm haberleri gelmişti ve Kürtlerden nefret ediyorlardı bu sebeple. Yani işte sadece bütün herkes PKK mı gibi bir yalan bir söylem yok. Orası çok geniş bir alan yani Kürtlerden nefret ediyorlardı. Bu kadar. Ve biz onlarla geçirdiğimiz 1 saatin sonunda, pardon birkaç saatin sonunda tabii ki biz kimsenin ölmesini istemiyoruz diyen insanlardı bunlar. O nefretten beraber konuşmayla, temasla başka bir noktaya gelmişlerdi birkaç saatin sonunda. Bu ülkede eğer linçler yaşanmıyorsa, iç savaş bir türlü çıkmıyorsa yani bu kadar körüklenmesine rağmen bu insanların aslında bunu gerçekten arzulamıyor oldukları, başka türlü bir ülkede yaşamayı arzuladıkları 00:57:00ama sürekli onların önünde tam tersi bir gerçeklik çıkarılıyor ki biz bunlarla boğuşalım sadece. Umut var. Umut olmak zorunda çünkü biz bu yaşamı anlamlandırmak üzere buradayız. Ve o yönde hareket ediyoruz. Ne kadar kötü görünüyor olursa olsun insan her koşulda dürtüsel olarak yaşama tutunur. Durum ne kadar kötü olursa olsun. Bu umuttan da öte bir şey. Bizim doğamızla ilgili bir şey. Biz ölüm üretmeye odaklı varlıklar değiliz. İnsan ne kadar şu anda her şeye zarar veriyor olsa da. Sadece doğamızdan uzaklaşmış durumdayız. Kendi doğamıza, gerçeğimize geri dönmemiz ve bütün bu dünyayla, evrenle bağlantımızı tekrar inşa etmemiz gerekiyor. Hatırlamamız gerekiyor.

00:58:18 - Bellek Müzesi'ne Dair

Play segment

Partial Transcript: Ben birincisi sizin değerli bir şey yaptığınızı düşünüyorum. Bu değer ne? İlk tabii yola çıktığımız şeylerden biri benzer hikayeleri yaşamış olmamız ve bu bizi bir yerde yakınlaştırıyor. İkincisi, söylediğim gibi adalet yargıyla bunların ötesindeki bir şeyle sağlanacak dediğim şey bunun bilinmesi gerekiyor. Ben şu anda bunun ne kadar insan izleyecek bilmiyorum ama sesli dile getirdiğim şey ben bunları yaşadım ve ben buradayım ve görünür hale geliyorum bununla ve evet, bir taraftan da bunun sağaltıcı bir etkisi var ama sadece benim için değil. Karşılaşılan, temas eden, bu konuşmayı dinleyen ya da kitapta okuyan, her nerde karşılaşacaksa birileri "aa böyle bir şey var, burada böyle bir şey yaşanmış" diyecek ve aynı zamanda farklı bir yerlerden temas edecek ve tarihe geçişi, tarihi geçişi, geçiyor olması da tabii ayrı bir boyutu bunun. Saklanacak olması da. Benimle ilgili değil. Birbirimize ulaşmamızın 01:00:00bir yolu olarak. Temas etmemizin bir yolu olarak ki insan temas ederek yaşam kuran bir varlık. Yani şu an bu bir temas yolu. Bu yüzden konuşuyoruz aslında.