Mustafa Yıldırımtürk 1

Museum of Historical Justice and Memory

 

Transcript
Toggle Index/Transcript View Switch.
Index
Search this Index
X
00:00:00 - Kısaca Özgeçmişi

Play segment

Partial Transcript: Normalde köken olarak ailem babam Gürcistan'dan Türkiye'ye 1930'ların ortalarında göç etmişti. Benim doğduğum yer Kars. Azeri kökenliyiz. Annem, Ervan'dan Iğdır'a gelmiş Kars'ın Iğdır kazası. O zaman Iğdır kazaydı. Babamla tanışmış, evlenmişler. Ben de daha sonraki aile içerisinde 6'ncı sırada doğmuşum yani 1950 doğumluyum. Mayıs ayı.

İlkokul, ortaokul, liseyi Kars'ta okudum, yalnız lise son sınıfta iki okul değiştirdim. O da Kars'ın kazalarına denk geldi. Biri Sarıkamış, diğeri Iğdır Lisesi'ne biraz sürgün gibi bir durum olmuştu. Ama diplomayı Kars Alpaslan Lisesi değil Sarıkamış ilk mezun olan lisesinden almıştım. Sarıkamış'tan.

00:01:19 - Politikaya İlgisinin Doğuşu

Play segment

Partial Transcript: Politikayla ilgim doğal ki birçok etken olmakla birlikte en somut olarak büyük abim Yavuz o zaman İstanbul Hukuk Fakültesi'nde okuyordu. O yazları, sömestr döneminde Kars'a geliyordu. Bizim bir Kars'a yakın 20 kilometre falan bir mesafede çiftliğimiz vardı. Biz zaman zaman abimle Kars'ta kalıyorduk. Yavuz Abimle. Orada sohbet etme imkanlarımız oluyordu. O kendi çalışmalarını yapıyordu ben de ortaokul son sınıfta bitirme imtihanlarına falan giriyordum. Hazırlık yapıyorduk o süreçte. Orada baş başa kalınca ikimiz de evin içinde yalnızlık. O anda sohbetler oluyordu bana yoksulluğun, zenginliğin bir kader olmadığını, kendi yaşantımızdan, aile ilişkilerimizden örnekler veriyordu. Örneğin, bizim çiftlikte çalışanların sayısı 15-20'den 70-80'e kadar varıyordu 3-4 ay içerisinde özellikle yazın sürecinde falan. Onların hepsi yaş olarak benden büyük oldukları için örnek gösteriyorlardı "İşte onlar sana ağanın çocuğu olduğun için, baban zengin olduğu için bak işte bu insanlar sana bu kadar saygı gösteriyor" vesaire diye. "Yani zenginler çocukları kolejde yüksek tahsiller yaparken yoksulların çocukları ancak en-- ya okuyor ya da imam hatip tarzı okullara gidiyor." Öyle benzeri yıkatmaları falan. Bu söylevler, sohbetler kişilik olarak beni etkilemeye 00:03:00başlamıştı filan. En, en çok o zaman yavaştan gazete okumaya başladım. Çetin Altan'ı okuyordum o zaman. Akşam gazetesinde. Anladığım kadarıyla. Bazen sorular sorardım "bu nedir, şu nedir" diye. İlk kıvılcım ve etkilenme açıkçası abiden etkilenerek olmuştur yani.

00:03:31 - Abisi Metin Yıldırımtürk'ün Politikleşme Hikayesindeki Rolü

Play segment

Partial Transcript: Benim 2 tane büyük abim var. Metin'den ayrı üniversitede o zamanlar okuyordu. Büyük abim Öner, Yavuz'dan daha büyüktü. O politikayla ilgili değildi. Eskiden beri hayatında değişiklik olmayan Cumhuriyet Halk Parti paralelinde gidiyordu. Yavuz Abim 1962, yanılmıyorsam İstanbul Hukuk Fakültesi'ne girişi var. Orada doğal olarak yazları sömestr şeylerinde Kars'a geliyordu. O zaman 1 ay 2 ay Kars'ta kalıyordu falan. Yavuz aynı zamanda Deniz Gezmiş ve Cihan Alptekin'in çok yakın arkadaşları. 3'ü de bunların İstanbul Hukuk Fakültesi'nden falan. O, o süreçte ama Kars'taki faaliyetlere yönelik--doğal olarak Kars'ta 61 Anayasasından sonra yasal statü değişince Türkiye genelinde kısmen bir demokratikleşme ve aynı zamanda Türkiye İşçi Parti'nin de sahne alması hani o anlamda Kars'ta da Türkiye İşçi Partisi'nin hızlı bir iletişim ağıyla örgütlenmesi söz konusu oldu. O dönemde eski, şu anda birçoğu rahmetli oldu, eski abilerimiz vardı. Hayati Tuncer vardı. Temizlikçi mesleği vardı. Ayhan Soysal vardı. Avukattı. Kemal Akbulut. Foto Kemal. Fotoğrafçıydı. Demirci ustası Mustafa Gemici vardı. Marangoz Musa Abimiz vardı falan. Bunlar Kars'ta aktif olarak TİP'in çalışmasını güçlendirmek için aktif bir çaba içerisindelerdi. O dönemde lise hocası aynı zamanda bir ara açığa alınan İhsan Demirci varlardı. Bunlar Kars'ta sosyalizm düşüncesini, Türkiye İşçi Partisi'nin fikirlerini yaymada önemli bir güç olarak çaba göstermişlerdi. Ama aynı 00:06:00 dönemde Ardahan, o dönem Kars'ın kazası, Adil Kurter abimiz avukattı ve 65'lerde Türkiye İşçi Partisi'nin Kars'tan bir milletvekili çıkarmıştı. Yani öylesi bir gücü vardı. Orada o dönem Mehmet Ali Aybar falan Kars'a seçim propagandası vesairesiyle geliyorlardı. Ben bir genç olarak hep biraz uzaktan izleyici pozisyondaydım. Çok olup biteni açıkçası net anladığım da söylenemez ama ilgimi de çekiyordu o süreç içerisinde. Bazılarına denk gelmiştim. Sohbet tarzıyla konuşma tarzıyla filan. Ama esas benim normal olarak aktif politika hayatımın başlama süreci Yavuz Abimden sonra Metin Abim var benim. O Kars'ta önemli bir politik faaliyette aktif bir çalışmanın içerisinde yer aldı. Onun yer alış tarzı, dönemi Dev-Genç'in, TİP'le birlikte Dev-Genç'in örgütlenmesi söz konusuydu Kars'ta. Metin de Dev-Genç sekreteriydi. O anlamda 1 buçuk 2 seneye yakın Kars'ta aktif bir faaliyette çalışma yürüttü Metin. Daha sonra Türkiye genelinde politik olarak bir süreç gelişince özellikle silahlı mücadelenin bir ihtiyaç haline gelince koşulları filan uluslararası gelişmelere bağlı olarak ve Kars'ta da THKO'nun o dönem adı resmi olarak Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu olarak ilan edilmese bile THKO'nun alt yapı politik ilişkileri vardı çünkü Dev-Genç'in Türkiye genelindeki aktif çalışmaları Kars'ta da önemli olarak etkisini gösteriyordu. Örneğin, Erzurum Üniversitesi Ziraat Fakültesi vesaire Kars'a yakındı. Orada Tuncer Somer vesaire arkadaşlar ve onlar da Kars'a gelip gidiyorlardı. Şey, Erzurum Üniversiteli o Dev-Genç adı altında. Kars'ın politik bir yükselişte olan bir havası vardı. O ister istemez silahlı mücadele gündeme geldiği dönemde, o süreçte-- Metin'in Kars'tan ayrıldı filan.

00:08:48 - Metin Yıldırımtürk'ün Politik Yaşamı ve Evden Ayrılışı

Play segment

Partial Transcript: Metin'in Kars'tan ayrılışını biraz net ifadelerle vurgulamak isterseniz de bir akşam eve geldiğimde yorgan tarzı, battaniye yere 00:09:00 serilmiş, bizim duvarda asılı olan babamın Mavzer silahı, dürbün ve tabancasını sarıyor onun üzerine. Ben "Hayırdır ne var?" dedim. Dedi "ben gidiyorum" dedi. Sardı. O arada vedalaştık. Sarıldık işte Cengiz Balta'yla birlikte Kars'tan ayrıldı ve o süre içerisinde Ankara'ya geliyor. ODTÜ yurdunda meşhur 201-202 odalı şeyde. O arada Cemil Amca da -Deniz Gezmiş'in babası- ODTÜ'ye Deniz'i görmeye geliyor. Metin de o sırada uyuyor, yorgun falan. Yurtta, odada. Deniz babasına gösteriyor diyor "Baba" diyor "Bak" diyor "O" diyor "Yatan" diyor "Azeri Metin" diyor. "Babasının" diyor "silahını almış gelmiş" diyor "Bizimle beraber dağa çıkacak" diyor. Şimdi o silahların çok ilginç bir anısı var. Aynı zamanda babam Gürcistan'ın Tiflis Borçalı kazasından. Bolşevik Devrimine isyan eden ulaklardan önemli bir rol oynayan bir kimlik sahibi. O silahlar aynı zamanda Bolşevizm'e karşı da kullanılmış silahlar filan. Çok ilginç bir mazisi var. Babam da 30'lar, 32-33, 1932-33'lerde Türkiye'ye sığındığında silah üzerinde ve o arada sıraya girmişler bir sürü muhacir o anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne teslim olma şeyinde. Yaklaşık 30'a yakın arkadaşları var. Bunların hepsi savaşın içinden geliyorlar falan ama Bolşevikler karşısında dayanacak gücü olmayınca Türkiye'ye sığınmak zorunda kalıyorlar haliyle. Orada silahına sarılıyor. Ağlamaklı oluyor ağlıyor. O dönemde bir Üsteğmen Muzaffer Yanar diye. Daha ilginç bu, daha sonra yıllar sonra Kars'a şube, Kars Askeri Şube Başkanlığı'na albay olarak gelmişti. Orada babamın o silahı görüyor. Diyor ki "Bunu" diyor "Bu silahı" diyor "kardeşe teslim ediyorum" diye üsteğmene söylüyor. Üsteğmen de haliyle diyor ki "o zaman bu silah sende kalsın, ben de sen kardeşimde kalsın madem yadigar." Huduttan geçerken filan. O silah yıllar sonra Nurhak Dağları'na çıktı. Esas vurgulamak istediğim o silah, tabanca, dürbün Nurhaklarda o operasyonlarda devletin eline geçmişti, jandarmanın. Daha sonra vesikalı olduğu için o silahlar döndü geldi Metin yakalandıktan sonra Nurhaklarda filan, Sinanlar 00:12:00 öldükten sonra epey bir zaman sonrası o silahları bize teslim etmek için -o zaman babam vefat etmişti- anama gelip söylediler o zaman emniyetten "Böyle böyle silahınız var gelin alın" diye. Anam da dedi ki "Metin kendisi geldiğinde alır, ben almıyorum" falan diye. Öyle bir o silah mazisi vardı.

Önce çiftlik üzerinden hayatı sürüyor. Bizim mandıra 10 bin dönüm arazimiz vardı. Orada gravyer, kaşar peynir yapıyorduk. Amcamlarla filan çiftlikte ortaklığımız da vardı. Sonra ekonomik sıkıntılar, bankadan krediler filan aksilikler olunca doğal olarak çiftliğimiz bankanın alınan kredisi ödenemeyince amcamlara kaldı filan. Biz çiftlikle ilişkimiz kesildi. Metin o dönemde çiftlikte aktif olarak o işlere bakıyordu. Bu çiftlik sorunu olumsuz olunca doğal olarak Metin'in politik hayatı da ondan sonra başladı filan. Ve Kars'ta kısa sürede çok ismi duyulan, çok aktif eylemlikler, çatışmalar o dönemde Kars'ın belli ağalar tarafından kısmen polis tarafından desteklenen sınırlı faşistler vardı. Onlar da biraz silahlı filan tarzından devrimci sosyalistlere bir saldırıların kısmen yaşandığı bir dönemde Metin onları yani Dev-Genç'in karşısındaki faaliyetlerinde onları büyük ölçüde sindirmişti filan. Yani baskı altındaydı. Zaten daha sonra THKO silahlı mücadele geliştiğinde de Kars'tan o koşullarda ayrılmıştı.

00:13:58 - Nurhak Katliamı

Play segment

Partial Transcript: Sonra Nurhaklarda Sinan Cemgil'le daha sonra Ankara, İstanbul'da THKO'lular aşamalı olarak Nurhaklara yönelince, bir kısmı yollarda yakalanmaları oldu. Oraya varamadan orada 20'nin üzerinde bir arkadaşla birlikte Nurhaklarda bir araya geliyor, dağda. Fakat çok uzun süre bir önceliği var. 6 ay civarında bir çalışmalar var. Eylemlikler süresine giriş döneminde Sinan Cemgil yanında 7 arkadaşıyla birlikte İncirlik Üssü'nü, Kürecik İncirlik Üssü'nü basmak için gruptan ayrılıyor. 2'ye bölünüyor grup. O sırada Gölbaşı'nda pusuya düşürülerek Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan orada öldürülüyor. Mustafa Yalçıner de yaralı olarak yakalanmışlardı. Diğer THKO'nun ayrı grubu, Metin'in de içinde olduğu 00:15:00 onlar da ayrı bir görev, sorumlukları iş var. Onu yerine getirmek için. Fakat Sinanların ölümü üzerine muazzam derecede bir olumsuz etkilenme oluyor, moral bozukluğu oluyor. Yeniden daha aktif eylemlilikler yapmak için dağılma kararı alıyorlar ve İstanbul, Ankara gibi şey, büyükşehirlerde bir araya gelmek üzere ayrılma kararı alıyorlar. 2'li, 3'lü filan o 2'nci grupta. Fakat onların hepsi de büyük ölçüde büyük çoğunluğu kısa sürede yakalandı. Metin de Mehmet Asal'la birlikte Elazığ'dan Malatya yöreden oradan ayrılıp Elazığ'ı geçiyorlar, Kayseri'ye geliyorlar. Kayseri'de çok komik bir durum var. Bir kahvede elbiselerini değiştiriyorlar. Mehmet Asal boyu çok uzun filan. Üzerindeki elbiseleri önce kahvede oturup daha sonra gidip de bir elbise alıp gelip giyip yine kahveye oturunca orada bir adamın dikkatini çekiyor. Adam bunları ihbar ediyor. Biraz da elbise de kolu kısa, pantolonun bacağı bir kısa geliyor. Mehmet Asal çok uzun boylu ve o zaman da şüphe üzerine bekçi geliyor. Ondan sonra polis geliyor. Bunları alıp götürüyorlar. Araştırmada açığa çıkıyorlar falan.

00:16:35 - Dönemin Politik İklimi, Tartışmaları ve Yapılanmaları

Play segment

Partial Transcript: Dünyada gelişmeler var, önemli bir süreç var. Anti-emperyalist mücadeleler özellikle de Avrupa'da daha farklı bir boyut, üniversite gençliği üzerinden var. Türkiye'de ise giderek aynı zaman Türkiye İşçi Partisi parlamentoda var. 15 milletvekiliyle temsil ediliyor. Ama bir yandan da devletin uygulamaları, hükümetin uygulamaları giderek muazzam derece baskısını arttırdığı bir dönem ve özellikle Amerika'dan 1950'den beri askeri ekonomik ilişkileri, Amerika'nın gizli bir örgütlenme Gladyo, ondan sonra kontrgerilla daha sonra Jitem tarzı günümüze kadar ilerleyen 50'lerden başlayıp o süreçte tabii bu dönemde Dev-Genç içerisinde, Türkiye İşçi Partisi içerisinde ister istemez birçok gencin kafasında şekillenen bir şey, parlamentoyla bu işler olmuyor. Yani esas olarak Sovyetlerin uluslararası planda Kruscev'in iktidarı dönemine de tekabül ettiğinden barış içerisinde geçiş tezi, parlamenter bir sistem üzerinden artık sosyalizmin inşası tarzında uluslararası kendi Varşova Paktı ülkelerinin 00:18:00de etkilenmesi Türkiye'de bunun bir başkaldırış, itirazcılık felsefesi duygu olarak gençlerde yer ediniyor. Bunun için de en önemli aynı dönemde Komünizmle Mücadele Derneği Amerika'nın ordu içerisinde de örgütlenmesi tek tek ileriye çıkmış devrimcileri, sosyalistleri, birer birer öldürmeyi de önüne koymuş bir süreç var. Battal Memetoğlu var. Daha sonra en önemlisi Taylan Özgür'ün İstanbul'da öldürülmesi var. Şimdi bu Taylan Özgür aynı zamanda Orta Doğu'da Sinan Cemgillerle, Ankara, İstanbul'da Deniz Gezmişlerin çok yakın arkadaşı. Aynı zamanda o dönemde gençliğin en aktif, ileri militan kadrolarının önünde geliyor. Polis o dönemde bilinçli bir şekilde İstanbul Üniversitesi'nin önünde Taylan'ı öldürüyor. Şimdi bunda, bu tür tek tek insanların öyle devrimci militan veya ilerici gençliğin öldürülmesi ister istemez bir silah duygusunu, silahlı mücadele isteği her alanda biraz öne çıkmaya, tartışmaya başlıyor. O dönemde tabii ki merkezinde İstanbul, Ankara olmak üzere diğer siyasi örgütlerde Mahir Çayan'ın ve THKP-C sürecinin gelişmesiyle birlikte THKO'nun daha farklı bir silahlı eylem istekleri diğer politik kimlikli örgütlerden TİP'ten ve Dev-Genç'ten ayrılarak farklı bir statüye uğruyor. Şimdi ilk eylemi THKO adı altında başlatıldığında THKO'nun geçmiş örgütlenme biçimi önce silahlı eğitim meselesinde Filistin üzerinde duruluyor. Bazı arkadaşlar o dönemde Filistin'e silah eğitimi ve aynı zamanda İsrail Siyonizm'e karşı mücadelenin gelişmesi yönünde kısa süreli gidip gelmeler oluyor. Daha sonra THKO'nun resmi adı açıklanmadan Hüseyin İnan'ın da önde olduğu, içinde olduğu bir grup Filistin'den geçerken Diyarbakır'da yakalanıyorlar. Diyarbakır'da yakalanıyorlar. Yakalanan grup sayısı 8-10-10 civarında arkadaş orada. Ve ilk etapta orada daha rahat 8 aya yakın bir süre var orada cezaevinde oldukları sürede. Orada dünyaya nasıl baktıklarını, ülkedeki mücadelenin neye, koşullar olarak 00:21:00neyi çok öne çıkardıklarını silahlı mücadele neden bir ihtiyaçtır vesairesi olması gerekir mi falan. Bu tezleri Diyarbakır Cezaevi'nde tartışıyorlar Hüseyin İnan'ın öncülüğünde. Aynı dönemde ilginç bir şey Cihan Alptekin'le Deniz Gezmiş de Bursa Cezaevi'ndeler. Üniversite olaylarından dolayı Deniz zaten sık sık tutuklanıyor, bırakılıyor. Bu, bu sıra içerisinde Deniz'le-- Yusuf Aslan o zaman dışarıda filan. Hem Diyarbakır'a gidiyor hem Bursa Cezaevi'ne. Orada yazışmalarda filan Hüseyin İnan'ın bir mektubu Deniz Gezmiş'e ulaştırılıyor. Politikaya nasıl baktığı yönünde filan. Deniz geriye, mektubun cevabı olarak "aynı biz de Hüseyin gibi düşünüyoruz" diye "aynı paraleldeyiz filan" diye. Ve bu anlamda Dev-Genç'in içerisinden sıyrılarak ayrı bir silahlı militan örgütlenme olayı sürecinin başlangıç süreci. Aynı zamanda İstanbul'da Deniz Gezmiş'in öncülüğünde Yavuz ondan Cihan Alptekin ve İstanbul'daki eylemliliklere katılan arkadaşlar: Oktay Kaynak, Osman Bayadır, Nahit Töre vesaireler THKO'nun o dönemde 20'nin üzerinde, 20-25 kişi zaten yakalandıklarında isim olarak onların hepsi o dönemde basına falan geçmişti. THKO davasının, İstanbul THKO sayısı yanılmıyorsam 28 kişi filandı böyle toplu THKO adına yargılamalarda. Şimdi bu süre içerisinde silahlı eylemlerin başlama eğilimi dediğim gibi Diyarbakır Cezaevi'nde fikir bazında temeli atılıyor, aynı zamanda Bursa Cezaevi'nde Deniz'in de kendi Cihan'la birlikte düşünceleri birleştiriyor ondan sonra normalde Deniz Bursa'da cezaevinden tahliye olduğunda Cihan Alptekin'i bırakıyorlar. Deniz'i askerlik meselesiyle bir gözaltına almaya çalışıyorlar Deniz de oradan şubeden kaçıyor oradan. O kaçış kaçış. En sonunda idama sehpasında son nefesine kadar mücadeleyi sürdürüp devam ettiği bir süreci içinde barındırıyor.

00:23:40 - Abisi Metin Yıldırımtürk'ün Politik Görevlerini Devralışı

Play segment

Partial Transcript:
Şimdi üniversiteden önce Kars'ı biraz anlatmak istiyorum. Şimdi Kars'ta Metin Kars'tan ayrıldıktan sonra Dev-Genç faaliyeti adı altında aktif bir rol sürdürdüğünü sözüne etmiştim filan. Ben şimdi aktif bir çalışma 00:24:00içinde değilim. Duygu olarak, düşünce olarak devrimciliği, sosyalizmi benimseme gibi bir iç duygum var. Küçük sınırlı bir bilincim var, vesaire. Ben tepki olarak, Hayati Tuncer, bizim en eski arkadaşlarımızdan Kars'ın politik en emektarı. Şimdi vefat etti filan. Ona eleştirel tepki bazında işyerine, temizlikçi dükkanına gitmiştim ve Metin'in neden Kars'tan yani silahlı mücadelenin içine gönderdiği yönünde tepkimi dile getirdim. Çok öfkeliyim falan. Sinirli bir vaziyette. O da sakinleştirmek için biraz konuşmaya çalışıyor. Ben hiç, sert tepkiler dillendiriyorum filan. Çay filan işçisine temizlikçi dükkanı var, işçisine çay ısmarladı bana. Yaklaşık yarım saat filan bir sohbet ettik. Sohbette devrimciliğin, fedakarlığın insanların hayatlarını nasıl gerektiğinde gözünü kırpmadan ölümü göze alabileceklerini, kendisinin de kısa sürede dağa gideceğini vesairesini sözüne etti ve Che Guevara'yı falan anlattı bana filan. Che Guevara işte 8 çocuğunu bırakmış, işte o da dağa gitmiş. Küba Devriminden sonra Bolivya süreci vesairesini. Bunları anlatınca ilk anda o sinir, tepkim ciddi anlamda yavaş yavaş değişmeye başladı filan. Sonra Hayati ajitatör ve etkileyici bir özelliği de var. Bana dedi "gel, git" filan "dükkana" şöyle. Ben 1 hafta filan gidip geliyorum. Sohbet ediyoruz filan değişik konular üzerine. Politik sohbetler tabii. Olup bitenler ne oluyor. O arada tabii yakalanmalar, silahlı eylemler başlamak üzere filan daha henüz resmi olarak başlamış değil ama altyapılar oluşturuluyor. Daha sonra da bilindiği gibi THKP-C Mahir Çayın'ın örgütü de çalışmaların içerisinde. Daha çok ben THKO, abilerim de işin içine gireceği için, girmiş oldukları için onlarla biraz daha bağlantıdayız filan. Sonradan ben Kars'ta-- Hayati dedi ki "bizim çalışmamız var" dedi. "Eğitim çalışması var. Katılır mısın?" dedi. Dedim "tamam katılırım." Gittim. İçeride 7 kişi var benimle beraber. 6 kişi var. Hepsinin yaşı benden 8-10-15 yaş yukarı filan. Felsefenin Temel İlkeleri, Ekonomi Politik okunuyor filan. Daha sonra 1 ay filan geçmişti bu çalışmalardan sonra bana dediler ki "Sen Metin'in görevlerini üstlenir misin?" Metin Kars'tan ayrılmış. Ben de dedim "Tamam, severek üstlenirim" 00:27:00filan. Dediler-- Ondan sonra ben resmi olarak polise başvurmadım Dev-Genç sekreterliği-- Metin o görevdeydi. Bütün işte bildiri dağıtma, afiş, aidat toplama, birebir insanlarla o dönemde sınırlı iletişimlere falan. Kars'ta böyle bir çalışmanın içerisinde yer aldım.

00:27:26 - THKO Eylemleri ve Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan'a Dair Anektodlar

Play segment

Partial Transcript: Sonrasından da 9 Ekim 1971'de ailece babam vefat etmiş filan biz Kars'tan Ankara'ya göç ettik. Ankara'ya göç ettik, göç derken tabii aynı günde, tarihsel olarak 18 kişi Deniz Gezmiş ve arkadaşları idama mahkum oldular filan. Şimdi idam, birinci idam mahkumu 18 kişi birden. Ben Ankara'yı filan büyükşehirleri bir üniversite imtihanı için gelip gitmem vardı ama çok fazla bilgim yok. Biraz iletişimde ertesi günde, tesadüfen Mamak'ta 28. Tümen'de görüş günü var. Sora sora gittim 28. Tümen Mamak'ta ziyarete. Kardeşi olduğum için aldı. Cemseyle. Önceden bir nizamiye var orada bir araya geliyorsun. Oradan cemseyle alıyorlar, hapishaneye götürüyorlar. Çok ciddi bir heyecan falan var ve orada Metin'i ve Denizleri, Deniz Gezmiş şey Yusuf Aslan'ı ilk defa orada gördüm hapishanede yani ziyaretimde. Ben şimdi bu ilişkiler içerisinde ister istemez de o dönemde dışarıdaki insanlar THKO'lu olarak aynı zamanda Yavuzlar da tutuklanmış. Cihan Alptekinler. İstanbul THKO'da. Ben hem Ankara hem İstanbul her hafta gidip geliyorum. 1 hafta içerisinde Ankara'da oturuyoruz, gidip geliyorum. İster istemez insanlar dışarıda kalan arkadaşlar beni buldular filan. İletişim kurmak için. Hem İstanbul'da hem Ankara'da. Böylelikle işin içine aktif olarak girdim bağlantı kurmada. O dönemde Filistin'den de bir bağlantı var filan. Ben birdenbire teorik, ideolojik seviyem çok ileri noktada olmasa bile işin merkezinde oldum filan. Ve her tarafa gidip çıkıyorum filan, yani gerek avukatların özel konuşmalarına, ailelerin içerisine. Her hafta görüyor. Bu sefer Hüseyin'in, Deniz'in kısa kısa her hafta bazen 3-5 saniye bazen 1-2 dakika, bazen yani böyle 5'er dakika falan babalarının önünde diz çökerek filan konuşma. Hep haber götürüp getirme. Hem hapishaneler arası hem 00:30:00 dışarıdaki arkadaşlara. Burada en çok öne çıkan şey eylem istiyorlardı. Mücadeleyle. Yani o dönem uçak kaçırma olayı vardı. Onun haberini ilk ben cezaevine götürmüştüm Mamak Cezaevi'ne. O uçak kaçıranlar da bizim ikisi Iğdırlı, Sefer'le, Sefer Şimşek, Yaşar Aydın'dı. Onlar. Metin'in Kars'tayken yani örgütlediği şeyler filan. O arada Metin'e Azerice bu uçak iletişimini olduğunu anlattım. Ertesi hafta 3'ü birden. Yusuf, Deniz, Metin. 3'ü birden Metin'in görüş şeyine geldiler filan. Orada Hüseyin'in ısrarla şeyi vardı çok kararlı olsunlar, taviz vermesinler, çünkü o dönemde Hayati Tuncer, Karslı abimiz söz ettim, o. Sefer'le ilişkideydi bunlar. Aynı anda o, oradan bana yansıyordu benden içeriye yansıyordu. İletişim kurmada filan. Oradaki Deniz, Yusuf'a espri yapıyordu, göz ediyordu "yırtacağız" filan diye. Hiç konuşmuyor ama Hüseyin İnan konuşuyordu esas olarak. Yani bu olayın ne kadar önemli olduğunu çünkü daha sonra ben arkadaşlar anlatmışlardı. Hüseyin İnan Amerikaların kaçır[ıl]dığında oldukça rahatsız falan. O dışarıda. O zaman Muammer Aksoy'la filan bir görüşme süreci var filan. O dışarıdayken Denizler filan Sinanlar Amerikalıları bırakıyorlar. 4 Amerikalı kaçırma olayında. Onu biraz eleştirel bakıyordu şey. Onun için de uçak olayına yumruğunu sıkarak "yüzde yüz sağlam, taviz vermesinler" diye bir ifade şekli vardı. Onların hepsini iletmiştik ama sonuç daha farklı oldu. Hiç beklediğimiz süreç olmadı. Hem Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken olayı, onu rehin alma vardı. O başarısız oldu. Uçak kaçırılması, Bulgaristan hükümeti filan fazla iletişim ilerleyemedi. Orada da teslim oldular. Herhangi uçağa da bir şey yapmadan bıraktılar kendileri teslim oldular.

00:32:28 - Üniversiteye Girişi

Play segment

Partial Transcript: Şimdi doğal olarak ben iletişim de kurduğum için, bağlantı. O dönemdeki görevim birbiriyle, dışarıdakilerin birbiriyle bağlantısını kurdurmak. Yani yerlerini, randevu yerlerini vererek buluşturma vesaire filan. Daha sonra 72-- Denizlerin idamından sonra üniversiteye konumum gereği daha bir rahat etmem için üniversiteye girme örgüt açısından o dönemde böyle bir 00:33:00 eğilim belirince üniversite sınavlarına girdim. Bir öncesinde kazanamamıştım. İkincisin de Siyasal Bilgileri kazandım. 72-73 yılında. 73'te resmi giriş var. Ondan sonrasında da üniversite bünyesinde politik faaliyet. Önce biraz üniversite girişinde çok biraz da deşifre olma durumu var. Deşifre benim üzerimden değil de abilerim üzerinden deşifre yani o dönem, şimdiki insanların bunca 50 yıl sonra filan anlamaları oldukça çok zor. Fakat o dönemde 2 kardeşin biri İstanbul'da biri Ankara'da olması idamla yargılanması, idama mahkumu falan. Soy isim çok deşifre olmuş bir pozisyonda. Şimdi küçük kardeşi olarak da ben de ister istemez onların üzerinden pozisyonumuz deşifre oluyor. Mesela Metin Abim yakalandığında Kayseri'de Tercüman gazetesi 1 hafta yayın yapmıştı, "Babaya, babaya bak oğula bak" diye filan. Böyle o zaman, o dönemin koşullarında çok fazla rakam yüksek değildi filan. Yani belli özellikle silahlı mücadele, THKP-C ve THKO'lular çok ön plandalardı. İsim olarak filan yargılamalarında filan şimdi ben siyasala girdiğimde de ister istemez kendimi ne kadar gizli tutsam da o anlamda hemen orada ilerici, devrimci çocuklar, arkadaşlar hemen tanıdılar. Biraz ilişkimiz o süreçte. Ben de yavaş yavaş üniversitede arkadaşlarla ilişki kurdum ve THKO eğilimi siyasal bilgilerde benimle başladı diyebilirim filan. O zaten Mahir Çayan'ın okulu olduğu için ağırlıklı olarak hepsi THKP-C kökenli ve sempatizanları. O okul yani şeyde Kızıldere eyleminde okul boykota gidiyor, ileri kadro, ileri okulun önünde gelen bütün arkadaşlar tutuklanıyor o zaman. O sırada Abdullah Öcalan da o ekibin içinde filan. O tutuklamalar içerisinde filan. Sonrasında da tabii 7-8 ay sonra bırakılmışlardı. Fakat yoğun bir baskı vardı okulda. İlk okuldaki eylemim sabahleyin saat 8-8 buçuk okula geldim. İnek Balosu var. Duvarda balonun şey, ilanı asılmış. Ben o pankartları, afişleri yırtıp attığımda hemen güvenlikler falan orada, hademe okul güvenlikleri benim etrafımı sardılar. Dekanlığa götürdüler filan. 5-6 arkadaş da benim arkamdan geliyor ama beni aralarına almışlar. Dekan uyardı işte dedi "Polise teslim etmiyorum bir daha yapma" filan diye. 1 saat filan bir sorguladı. Dışarıya çıktım Abdullah Öcalan'la orada tanıştık işte 00:36:00ilk, ilk karşılaşmamız o anda olmuştu.

00:36:04 - Ankara Siyasal'ın Politik Atmosferi

Play segment

Partial Transcript: Siyasal'ın doğal olarak tarihi bence devrimci şanlı bir tarihi var. Neden dersek? Mahir Çayan'dan başlıyor zaten bunun o süreç. Politik yani okulun siyasal eğitimi politikleşmeye yatkın. Gerek hocaları. Örneğin tanınmış, Marksizm'le ciddi anlamda bilgisi olan üniversite hocaları var. Mümtaz Soysal'dan Muammer Aksoy vesaire. Başka bir sürü asistan, doçent, hocalar var. Aynı zamanda okulun eğitimi de buna yatkın filan. Hani 4 bölümü var. Ama hariciye, maliye, idare falan diye ama hemen hemen hepsinde de politikleşmek için derslerde bu yatıyor ve o anlamda Siyasal'ın kendisinin kimliğinden politikleşme var. Uzun yıllar Mektebi Mülkiye ve Harbiye ülke yönetiminde büyük söz sahibi. Yani ta cumhuriyetten sonra kurulan hükümetlerde 3,5,6,7 bakanı vardı siyasal, Mülkiyelilerin. Ama Özal'la bu değişti. Turgut Özal. Demirel de biraz şeyi vardı ama esas Özal ondan sonra zaten Tayyip bu işi bitirdi yani. O anlamda Siyasal'da 12 Mart sürecinden sonra, Kızıldere Katliamı vesairesinden sonra muazzam bir Türkiye genelinde de okulda da baskı var. Çok fazla aktivite, politik aktiviteye izin vermiyorlar filan. Aynı dönemde yani önder kadro tutuklanmış okulun ileri devrimci arkadaşlar. Aynı dönem de benim okula giriş dönemim. Biz yavaş yavaş gerek THKP-C sempatizanı arkadaşlar gerekse bizden, bizim de etrafımızda Adana'dan Eskişehir'den gelen arkadaşlar var. Bunlar hepsi Deniz Gezmiş'in, THKO'nun adını duyarak, sempati duyarak geliyor. İster istemez iletişim de kuruyoruz ve biz de bir grup oluşturduk diğer-- Ama hepimiz biriz yani şu anda çok ayrı gayrımız yok. 1-2 sene öyle gitti. Çalışmalar giderek devrimcileşme vesaire. Öğrenci temsilci filan seçiminde zaten faşistlerin hiç şansı yok. Zaten işler biraz ilerlediğinde 75-76'larda polis güvenliğinde imtihanlara gelip giderlerdi falan. Şimdi o, o süre içerisinde bizim hem Türkiye genelinde onların üniversite gençliği muazzam bir silahlı mücadele, Denizler Mahirlere muazzam bir sempati vardı filan. Yani İbrahim Kaypakkaya, daha sonradan ona 00:39:00karşı da bir sınırlı olsa da bir sempati var ama Türkiye genelinde korkunç bir yani üst şeyde bir sevgi bağı vardı filan. Şimdi bu ister istemez üniversite gençliğinin üniversite mücadelesine direkman yer etmişti filan bu, bu yani onlar da şey yapılıyordu. Hızla böyle çok emek vermeden etrafına geliyordu insanlar filan. Daha sonra gazeteler de çıkmaya başlayınca, Halkın Kurtuluşu, DEV-YOL'un gazetesi vesaire bunlar çıkmaya başlayınca bu da inanılmaz derecede bir örgütlenme aracı haline dönüştü filan. Yani kendiliğinden gazetenin kimliği ve içinde yazılan muazzam derece üniversitelerde, Türkiye genelinde örgütlenme aracı olarak oldu. Yani siyasalda biz Ankara'da o dönemde Ankara gençliği bizden önce yani bizden önce derken devrimci THKP-C, THKO sempatizanları vesairelerin gazeteleri TSİP'in bir kurduğu bir dernek vardı. Biz onu o derneği bir oyla filan onun elinden almıştık. Seçimle. Biraz kavga gürültülü. Ondan sonra AYÖD'ün oluş, ADYÖD'ün, AYÖD'ün filan oluşması süreçleri gelişti. Siyasal tarihinde de şöyle bir şey var öğrenci temsilcilik delege seçiminde ilk defa biz Dev-Yol'dan fazla delege çıkardık. 11 delege almıştık. 6'sını da Kurtuluş almıştı. Dev-Yol'un delegesi olmayınca Dev-Yol o dönemde çok ağırına gitmişti yani 2 sayı üstünden siyasalda biz seçimlerde biz neden kaybettik diye filan. Böyle bir sürecimiz vardı. Ben de 76'nın sonuna doğru üniversite gençlik mücadelesi Ankara sürecinden ileri bir kadroyduk işte. Ondan sonrasın da yazı işleri müdürlüğüyle birlikte aktif olarak Ankara'dan ayrıldım politik çalışmada.

00:41:09 - İllegal Yaşam ve İlk Tutuklanışı

Play segment

Partial Transcript: 3-4 ay illegal olarak İstanbul'da yaşadım. Müdür, yazı işleri müdürü oldum filan. O sırada farklı nedenler yani örgüt içerisinde, Halkın Kurtuluşu içerisinde hizipleşme, ayrışmalar filan olayları vardı. Onu, o arada zorunlu olarak Halkın Kurtuluşu müdürü, yazı işleri müdürü olmam o dönemde çok ihtiyaçtı filan. Ve o, o müdür olduğum zaman da her hafta savcılık gazetede çıkan yazılardan dolayı seni çağırıyor, yani ifade çağırıyor. İfadeye gittiğinde otomatikman yani doğal ki tutuklayacak yani komünizm propagandası, hükümete hakaret, Kürt kimliğini kullanmak, Kürdistan kimliği vesairesini filan kullanmak. Ve bu, bu anlamda bu süreçten 00:42:00dolayı da illegal kaldık. Daha sonra da kendi avukatla birlikte başka partiden yönetici arkadaşla birlikte savcının çağırmasıyla birlikte gazeteye biraz kimlik, legal kimliğini resmileştirmemiz için gittik. Ama hiç affetmediler. Anında 8 saatten fazla ifade alıyordu savcılık. Ondan sonra Beşiktaş'ta Askeri Mahkemesi'nde subay girdi içeriye yanında şey bir başçavuşla birlikte savcıya dedi ki "Bunu götüreceğiz" dedi filan. Anında haber almışlar. Beni yarım bıraktı ifade orada. Askeriye aldı götürdü Beşiktaş'a. Beşiktaş Askeri Mahkemesi'nde 4 ayrı tutuklama verdiler. Oradan direkman oradan Kartal Askeri Cezaevi'ne götürüldüm ben. Daha sonra tekrar ağır ceza o dönemde Sultanahmet'teydi. Oraya geldik. Yeniden ifadeler tamamlandı. 18 tutuklama da oradan aldım. Toplam 22 tutuklamayla 77'de cezaevine girdim. Ondan önce cezaevlerine 3-4 defa giriş çıkışlarım var kısa süreli. Mesela Metin Abimin şeyde, Malatya'da polis vurma olayı var. 77'lerde o zaman polis beni Metin diye yakaladı. Orada bir sürü işkence vesaire filan sonradan Metin olmadığımı anlaşıldıktan sonra 3. THKO'yla birleştirildi. O zaman Ankara'da Akbank soygunu olmuştu onunla birleştirdi. Oradan da 90 gün filan yattıktan sonra mahkemeye çıktığımızda tahliye olmuştum filan o zaman.

Halkın Kurtuluşu'nun yazı işleri müdürü olduğum için ilk etapta, ilk önem 2 seneye yakın yattım o zaman. Sonra Ecevit sıkıyönetim döneminde 79'un Ağustos'unda tahliye oldum. Ondan sonra kısa bir süre sonra da 12 Eylül geldikten sonra tekrar aranma ve daha sonra tutuklanma, yaralı olarak tutuklanma söz konusu oldu. Ondan sonra da cezaevinde 8 seneye yakın kalmıştık.