Kamil Tekin Sürek 2

Museum of Historical Justice and Memory

 

Transcript
Toggle Index/Transcript View Switch.
Index
Search this Index
X
00:00:00 - 12 Eylül Günü ve Sonrasındaki İlk Eylemlilik

Play segment

Partial Transcript: 12 Eylül'de Kuzguncuk'ta oturuyordum o zaman. 1 gün önce şeye gitmiştim, Ankara'ya gitmiştim. 10 Eylül'de herhalde Ankara'ya gitmiştim. Orada işte bir arkadaşa şeyi götürmüştüm İstanbul'dan raporlar falan götürmüştüm. Şeyde buluştuk, Tandoğan'da, oradan şeye yürüdüm Kızılay'a. Kızılay'dan da otobüse binip otogara gidip dönüp gidecektim. Şeye doğru gittim İzmir Caddesi'ne doğru. Orada TKP'nin falan afişleri vardı. TKP'nin kuruluş yıldönümüymüş. Yani ben yürüyorum böyle arkamdan 50 metre, 60 metre arkadan patlama sesi oluyor. Biraz daha gidiyorum gene patlama. Peşim sıra geliyor böyle. Herhalde onlar şey oldu yani Ankara patlama sesleri diye sonra yazdı, çizgi gazeteler. Muhtemelen polis onları patlattı hani şey fünye patlatıyorlar ya herhalde bomba falan süsü verilmiş şeyler mi vardı, bilmiyorum. Yani 12 Eylül'den 2 gün önce 10 Eylül'de Ankara'da öyle patlama sesleriyle İstanbul'a döndüm. 12 Eylül günü uyuyorduk. 3 arkadaş kalıyoruz biz Kuzguncuk'ta bir evde. Bir arkadaşın da işi vardı sabah erken kalktı işte 8'de falan. Çıktı. Yarım saat sonra döndü dedi "ya şey olmuş darbe olmuş" falan. Ondan sonra hemen radyoyu madroyu açtık. İşte sokağa çıkma yasağı, darbe oldu diye. Ben hemen şey yaptım, mahalle bakkalına gittim. İşte 10 tane ekmek, beyaz peynir, yumurta, makarna falan aldım. 3-4 gün çıkamazsak diye. Ondan sonra zaten 3 gün kalmadan şeye çıktık sokağa çıkma yasağı kalktı. Bizim İstanbul Üniversitesi'ndeydi bizim şeyimiz, İstanbul Üniversitesi'nin YDGD'de sorumlusuydum ben. 3 kişilik bir şeyimiz vardı, ekibimiz, komitemiz. Hemen gittik işte o bölgeye. Ne yapacağız ne edeceğiz falan. Bundan sonra işte çalışmalarımızı daha arttıralım, darbeyi halka anlatalım, halk işte darbeye karşı çıksın falan diye öyle planlar yaptık falan. Sonra şeyde kasımda okul açılacaktı. Yemek fiyatlarını arttırdılar. 25 kuruştu bizim yemekler. 25 kuruştan şeye çıkardılar 125 kuruşa mı ne çıkardılar. Dedik şey yapalım, boykot yapalım. Boykot kampanyası yaptık işte Dev-Yolcularla, Kurtuluşcularla, Dev-Solcularla görüştük falan. Dev-Solcular katılmadılar. Biz Dev-Yolcular, Kurtuluşçular biz bildiriler bastık işte el ilanları, ondan sonra işte pullama diyorduk bir sürü yere ufak ufak şeyler yapıştırıyorduk falan. Yerlere atıyorduk şeyleri 00:03:00kuşlama diyorduk. Yani bol miktarda ufak ufak yazılar yazıp çeşitli yerlerden yerlere atıyorduk falan, ağılıyordu böyle yaprak gibi. Propaganda faaliyetleri, yazılar mazılar. İyi bir boykot oldu. 3 gün boykot yaptık, yemek fiyatını düşürdüler. Yani 25'e düşmedi ama 75'e mi ne düştü. 12 Eylül'den sonraki ilk eylem bizimkiydi yani bu ilk boykot. İstanbul Üniversitesi'nde. O zaman şey vardı, Erdal Eren'in idam edilmesi söz konusuydu. Erdal Eren'in idamına karşı yoğun bir şey yaptık, çalışma yaptık. Erdal Eren idamı durdurulsun, idam edilmesin diye her tarafa işte yazılar, afişler, okulun içinde. Okulun içinde her yerde askerler vardı. Yemekhaneye mesela gidiyoruz asker burada duruyor, asker sırtını döndüğü zaman buraya pulu yapıştırıyoruz falan. "Erdal Eren'in ölümü durdurulsun" diye. Yani çok yoğun bir çalışma yaptık. Ekrem Ekşi arkadaşımız öldürülmüştü 5 Ekim'de. Onunla ilgili afişler yaptık. Bomba süsü verilmiş pankartlar astık sağa sola falan.

00:04:09 - Yakalanma Süreci ve İşkencelerin Başlaması

Play segment

Partial Transcript: Sonra şeyde ocak ayında falan kaldığımız evin bir arkadaş tutmuştu, babası tutmuştu, 1 senelik de kirasını peşin vermiş. Arkadaş dedi ki "ya beni" dedi "burada karakolda şeyim var, akrabam var, geçen bana dedi ki işte ev sahibi sizi şikayet etti karakola, ondan sonra bunlar teröristtir, anarşisttir falan dedi. Biz ciddiye almadık adamı gönderdik falan ama dedi yarın öbür gün şeye de şikayet ederse Siyasi Şube'ye, Gayrettepe'ye falan başınız belaya girer dedi" diye. Aktardı. Yani o zaman ben başka bir yer arayayım dedim ama başka bir yerde kolay kolay bulmak zor. Çünkü 12 Eylül olmuş herkes korkuyor falan. Öyle ev ev dolaşıyorum yani evsizlikten biraz şey oldu, yakalanma durumu. İşte bir gün gene böyle gündüz çalışmalarımızı yaptık falan. Akşam nereye gideyim. 2 tane kız arkadaş vardı. Dediler işte "bizim eve gel" falan. Yani ailesinin olduğu ev. Dedim ya "ben rahat edemem orada" falan. Sonra Cerrahpaşa'nın orada arkadaşların evi vardı, 3-4 kişi kalıyordu. Oraya gideyim dedim. Gittim. Evde de yemek falan yokmuş. Gittim yumurta ekmek falan aldım. Meğerse polis oraya pusu kurmuş beni izliyormuş yani bakkala gidip gelmem falan. Sonra anlatıyorlar. İşte yemek yedik falan. 11'e doğru polisler bastılar. Bizim okuldan bir çocuk. 5-6 ay önce belki 1 sene önce bir gün yolda şeyle giderken pankartla giderken yakalanmış. Polisler işte 00:06:00bırakmışlar bunu ama şey yapmışlar kaydetmişler yani evini, barkını falan. Bizim sık sık ev değiştirdiğimiz için nerede kaldığımız belli değildi. Yani yurtta kalıyorduk, evde kalıyorduk ama hiçbir yerde de kaydımız yoktu. Yakalandığımız zaman da uyduruk bir adres veriyorduk ya da yurtta kalıyoruz falan diyorduk. Çocuk gerçek evinin adresini vermiş meğerse. 12 Eylül'de de şey yapmışlar adamlar yani önceden zaten hazırlık yapmışlar bütün sendikacıların işte dernek yöneticilerinin, dergi gazete sahiplerinin isimlerini adreslerini tespit etmişler. İlk gece oraları bastılar şeyde yani 12 Eylül'de. İşte şeyde halkayı genişletiyorlar. Poliste kaydı olanlar, o kaydı olanların evleri falan. Bu çocuğun evini basmışlar. Çocuk yakalanıyor işte işkence mişkence "kimleri tanıyorsun, bize ev ver, isim ver." İşkencedeki en büyük şey. O da işte bu evi biliyorum diye, o eve gelmiş birkaç kere. O eve getiriyor polisleri. İşte bizde yemek yedik, otururken polisler bastı. Evde arama falan yapıyorum falan. Biz orada hemen fısıltıyla ifadelerimizi şey yaptık. Kim kimi nerede tanıyor. Hepimizde öğrenciyiz zaten. Edebiyat, iktisat ve hukuk öğrencileri. Ben onu şuradan tanıyorum, o onu oradan tanıyor falan. Bizi götürdüler. İşte işkence. Ama şey işkenceydi yani kaba daha ilk günler ocak ayındaydı o şey, yakalandığımda yani 12 Eylül'ün ilk günleri. İşte falaka, dayak, araba tekerleğinin içine koyup böyle duvara, duvara yuvarlamalar, boğaz sıkmalar ondan sonra işte hayalara vurmalar falan böyle şey işkenceler yapıyorlardı.

00:07:52 - Gayrettepe'den Tahliye Edilişi ve İkinci Kez Gözaltına Alınışı

Play segment

Partial Transcript: Gayrettepe. Gayrettepe'ye gittik. Orada aşağı yukarı 10-15 gün kaldık yani Gayrettepe'de. Ondan sonra işte savcılığa çıktık. Savcılıkta bazı arkadaşları bıraktılar ondan sonra biz bir kısmımız şey aldık, tutuklandık. 4 ay sonra da bırakıldık yani bizim orada "biz" dedik "şey değiliz, herhangi bir örgütle alakamız yok yasal olarak kurulan YDGD'nin üyesiydik. Şey kapandıktan sonra sıkıyönetim geldikten sonra, dernek kapandıktan sonra herhangi bir dernek üyesi de değiliz, bir faaliyetimiz yoktur falan. Öyle ifade verdik. Ondan sonra bizi bıraktılar. Sonra işte ben gene dışarı çıktıktan sonra bir süre şey yaptım, ev bulamadım, kalacak yer bulamadım falan. Aileme de şey yapıyorum. İşte İstanbul'da çalışıyorum falan diyorum para da göndermiyorlar, parasızım. E ev yok böyle sağdan sola dolaşıyorum falan. Sonra Gaziosmanpaşa'da sonradan hakim olan bir arkadaş vardı. O zaman hem çalışıyordu hem hukukta okuyordu. 00:09:00Sağlıkçıydı. Onun evinde kaldım bir süre. Sonra bir Dev-Yolcuyla şey yaptık, badanacılık yaptık. Bu şey, Metris'in karşısında Sultan bilmem ne diye bir mahalle vardı, orada yeni inşaatlar yapılıyordu. Oradan biraz para kazandık falan sonra şeyde bir ev tuttuk, Kocamustafa-- Samatya'da bir ev tuttuk. Orada işte 2 arkadaş kalıyorduk bir tane de bizim Arif diye arkadaşımız vardı. O da bize parasız evsiz falan olduğu için o da bizimle takılmaya başladı. Fakat yani böyle biraz şey bir arkadaştı, yani örgütle de biraz arası açılmıştı yani uzaklaşmıştı. Yani çalışmayı da pek sevmiyordu, yani kendi sorunlarını da çözme şeysi de gayreti de yoktu. Bizim arkadaşlardan da örgütten "ya bu arkadaş sizde kalıyor ama başınıza iş açılır şey yapın yani gönderin" falan diyorlardı. Biz de eski arkadaşımız diye işte böyle şey davrandık, o zamanın deyimiyle liberal davrandık. Birkaç kere söylememize rağmen yani bizim yanımızda kalıyorduk. Kendi aramızda şey diye kararlaştırmıştık işte saat 11'de falan sokağa çıkma yasağı vardı. Akşam 9'a kadar birimiz gelmezse evi boşaltacağız diye. Evde zaten kitap mitap hiçbir şey bulundurmuyoruz. Bende sadece bir tane şey vardı Sovyetler Birliği Komünist Parti Tarihi diye bir kitap vardı. Onun da böyle dış kapını şeyle kaplamıştık, hukuk kitabıyla. Hukuk kitapları içerisindeydi. Belli olmuyordu yani. Sonra işte o gün bize Arif de şey diyordu "ya ben yakalanırsam en azından 1 gün dayanırım ben çok işkence gördüm, elektrik işkencesi, şu işkence bu işkence yani merak etmeyin 1 gün dayanırım en az falan diye şey yapıyordu. Şimdi o gün şey gelmedi Arif gelmedi akşam. Ne yapalım gidelim mi gitmeyelim mi biraz daha bekleyelim, biraz daha bekleyelim. 9'da evden ayrılmamız gerekiyordu aslında. Ayrılmadık falan. Dedik hani sabaha kadar bekleyelim de sabah da gelmezse o zaman şey yaparız, evi boşaltırız. Gece saat 1'de polislerle geldi Arif. Evi bastılar. Ondan sonra arama falan yaptılar. Evde bir şey yok tabii ama kitaplara bakarken kitabı adam dikkatini çekmiş, her satırının altı çizilmiş. Aldığım arkadaş veren kitabı öyle bir tipti, her şeyin altını cetvelle çizerdi. Bütün kitap çizilmiş. Bu ne diye merak etti şey polis. Bir baktı Sovyetler Birliği Komünist Parti Tarihi. Vay falan diye sevindiler bir şey bulduk diye. Ondan sonra gene zaten aynı adamlar, eski evden aldıkları adamlar, tekrar götürdüler. Bu sefer işte elektrik 00:12:00 işkencesi falan da yapıldı. Şey falaka, elektrik işkencesi, askı maskı falan.

00:12:12 - Değişen Cezaevleri, Metris Cezaevi Dönemi, İşkence ve Açlık Grevleri

Play segment

Partial Transcript: Gene aynı yerde. Bu sefer daha uzun süre kaldık yani 45 gün falan civarında herhalde şeyde kaldık. Gayrettepe'de. Yani 1 aydan fazla kaldık ondan sonra oradan şeye gittik, Selimiye'ye. Oradan da Hasdal'a gittik. Hasdal'da 1 sene falan kaldık ondan sonra oradan Metris'e gönderdiler. Metris'te ilk başlarda iyiydi ondan sonra şey başladı, baskılar başladı. İşte tek tip kıyafet giydirmeye kalktılar, ona karşı çıktık falan. Bu sefer bütün koğuştaki şeyleri topladılar. Yani masa sandalye bile kalmadı. Sadece çıplak bir yatak şey bile yok yani çarşaf bile yok. Bir battaniye çıplak battaniye çıplak yatak. Hepsi bu. Yani televizyon yok, radyo yok ondan sonra yemek masası yok, sandalye yok. Hiçbir şey yok. Yemekleri getiriyorlar. Tabakları veriyorlar, tabaklara koyup böyle şeyde yiyoruz oturup yiyoruz falan. Gazete yok, kitap yok. Kibrit kutularının kapaklarından işte şey yapmışız biriç, king ming oynuyoruz falan. Sonra işte şeyleri de topladılar, yazışmalar yapıyorsunuz diye kalemleri topladılar, kalem yok. Biz de onu protesto için dedik işte şey yapmayacağız, mektup yazmayacağız, dilekçe yazmayacağız. Şimdi bizim şeyi de toplu davaya kattılar. Bir sene zaten iddianame hazırlanmadı. İlk duruşmaya 1 buçuk sene sonra falan çıktık. Ondan sonra dilekçe, tahliye dilekçesi de yazmıyoruz. Eylem yapıyoruz diye. Jilet kullanmıyoruz, saç sakal birbirine karışmış böyle mağara adamları gibi. Ondan sonra şimdi başka ne vardı-- Şey yapıyorlar koğuşlardan şeye giderken bir duruşmanız varsa ya da başka bir yere getirip götürüyorlarsa çıkışlarda anadan doğma soyup işte makatında şey var mı kağıt mağıt haberleşme diye. Kontrol edip öyle götürüyorlar ve kimse koğuştan çıkmak istemiyor. İşte koğuşa gelip birisini almak istedikleri zaten herkes kenetleniyor falan işte o 50 tane 40 tane asker gelip döverek içinden 1 kişiyi 2 kişiyi seçip götürüyorlar falan. Böyle uygulamalar vardı. Sonra işte şeye başladık açlık grevine başladık. 1 ay falan açlık grevi yaptık. Açlık grevinde de 24 saat şey çalıyorlardı, müzik. Bütün 00:15:00 koridorlara böyle amfiler koydular böyle büyük işte mehter marşları, Türkiyem Türkiyem Cennetim. Müşerref Tezcan. Herkes diyordu çıkınca Müşerref Tezcan'ı vuracağım falan diye. Kendi kendine söz veriyordu insanlar. Böyle bir şey zulüm. Ama şey olmuş, o çıkan devrimcilerden birisi o şarkının telif haklarını almış bir daha çaldırmamış uzun süre herhalde. Onu duyduk. Böyle işte devam ederken ben şeyde eylülde tahliye oldum yani açlık grevi bittikten sonra ama son dönemlerde çok şeydi, baskı ağırdı, sürekli dayak mayak cezaevinde. Öyle kötü bir dönem geçirdik Metris'te.

00:15:49 - Yargılandığı Dava ve Maddeler

Play segment

Partial Transcript: TDKP. Türkiye Devrimci Komünist Partisi. 141'den yargılan-- yani örgüt üyesi olmaktan ben yargılandım. Ondan sonra ben beraat ettim oradan yani ceza almadım. Önce bizim oradaki yargılananlara 141, 142'den dava açtılar. Yani komünizm propagandası ve komünist örgütün üyesi olmaktan. Daha sonra onu Yargıtay bozdu. 168. Silahlı örgüt olmaktan davayı şey yaptı, değiştirdi. Ama bizim yani silahlı eylem şeyi fazla yoktu yani o davanın içinde. Öyle tabancayla yakalanan da birkaç kişi vardı yani. Çok tabancası olan bir dava değildi aslında yani normal olarak 141'den 142'den şey olabilirdi. Yani baskıyla, o sıkıyönetimin baskısıyla 168'e çevirdiler.

00:16:41 - Tahliyenin Ardından Gelen Askerlik Süreci, Eğitim Hayatı

Play segment

Partial Transcript: Şimdi bizi çıkartırken, tahliye olurken direkt bırakmıyorlardı. O zaman öyle bir şey vardı. Önce alıp şubeye götürdüler gene Gayrettepe'ye. Gayrettepe'den gene bir soruşturma yaptılar yani biz içerideyken bizim hakkımızda bir ifade olmuş mu şu olmuş mu bu olmuş mu. Sonra da adrese teslim bırakıyorlar. Dediler "nerede adresin?" Ben de Samatya'da son yakalandığımız yerin adresini söyledim. Orayı götürdüler beni bıraktılar beni karakola. Karakol gitti benim kaldığım yere tabii o zaman başka birisi kalıyor. Geri döndü dedi "o adreste sen oturmuyorsun." Dedim "ben elbet oturmuyorum 2 senedir içerideyim" falan. Dedi "seni bırakamayız." "Ne olacak?" "O zaman birisi gelecek bir akraban işte kefil olacak sana bir adres verecek bu şekilde bırakacağız." Karakolda gene benim gibi gelmiş birkaç şey vardı onun aile, onların aileleri vardı. İşte birisinden rica ettim dedim ya "telefon edin", abimin Bursa'da -Türkiye Elektrik Kurumu'nda çalışıyordu işte mühendisti orada, elektrik mühendisi- dedim "telefon edin, gelsin beni alsın" falan işte buradayım şeydeyim Çınar Karakolu'nda Kocamustafapaşa'da. Adam da gitmiş gece şeyde Sirkeci'de, sabaha kadar açıktı o zaman Sirkeci Postanesi. Telefon etmiş gece 1'de 2'de falan. Abim tabii böyle panik halinde uyanmış. Ondan sonra demiş işte "kardeşin 00:18:00Kocamustafapaşa'da Çınar Karakolu'nda seni çağırıyor." O da demiş "kardeşim cezaevindeydi herhalde öldü. Cenazesini bana verecekler." Öyle adam paldır, palan paldıras çıkmış böyle perişan halde binmiş işte otobüse motobüse sabah gelmiş. Ben de karakolda oturuyorum böyle. Baktım Cerrahpaşa'dan doğru geliyor abim. Beni görünce sevindi mevindi. Ceset almaya gelmiş yani. İşte ondan sonra onuna adresi, evinin adresini verdik öyle bıraktılar. Fakat bu sefer şey çıktı, "asker kaçağısın sen" dediler. Dedim ya "ben şeyim, tecilliyim, öğrenciyim." Öğrenciliğimi içerideyken dondurmuştum, dilekçe vermiştim. Dondurduğum için tecilim kalkmış ondan sonra e n'olacak? Dediler "şey yapacaksınız asker tecilli olduğuna dair belge getireceksiniz." Gittim Fatih şeyine, Askerlik Şubesi'ne. Oradan dediler ki "işte okuldan bir belge getirirsen öğrencidir diye sana dediler şeyini kaldırırız, aranmanı kaldırırız, tecil belgesi veririz." Okula gittik. Abimle beraber dolaşıyoruz. Yanımızda polis mi var. Öyle bırakmamışlardır herhalde. Okula gittik. Okulda öğrenci işleri falan çok iyiydi o zaman. Böyle şey öğrencilere sahip çıkan şeyler. Dedik işte "okuldan öğrenci olduğuma dair bir yazı ver." Dedi "nasıl vereyim sen şu anda öğrenci değilsin yani kaydını dondurmuşsun. Perşembe günü fakülte şeyi toplanacak, yönetimi toplanacak sen dilekçe vereceksin. Kaydını yeniden açtırdığını talep edeceksin onlar da karar alacaklar. Ondan sonra biz sana şey vereceğiz "okulun öğrencisidir" diye belge vereceğiz. Şimdi veremeyiz." Ne yapalım ne edelim... O zaman dedim "şöyle bir belge verin yani işte perşembe günü şey yapacak başvurusu ele alınacak ve öğrenciliği başlatılacak diye bir belge verin" dedim. "Tamam" dediler. Onu verdiler. Oradan askerlik şubesine gittik. Askerlik şubesi bakmadı bile okuldan bir belge. Ama şimdi orada adres veriliyor ama şimdi benim şeyde ikide bir gidip abimin adresinden beni soruşturuyorlarmış konuya komşuya falan. Eve gidiyorlarmış işte yengem açıyor kapıyı "işte Kamil burada mı" falan. Onlar da huylanıyorlar rahatsız oluyorlar. Balıkesir'de diyorlar. Bu sefer Balıkesir'e gidiyorlar. Arıyorlar yani dışarı saldıklarını kontrol ediyorlar. Daha önce girdiğimden 83'e kadar 1.sınıfı geçmiştim. 84'ten 86'ya kadar 3 sınıfı bitirdim yani.

00:20:38 - 12 Eylül Hukuku ve İşleyiş Biçimi, Günümüz Yargı Yapısıyla Farkları

Play segment

Partial Transcript: Şimdi yani 12 Eylül hukuku tabii ki şeydi bir darbe hukuku falandı ama şimdi birçok benim gibi birçok arkadaş da aynı fikirde. Şimdiki hukuktan biraz daha iyiydi. Yani şöyle daha iyiydi. Şimdi işkence falan vardı. İşkenceyi, bazı hakimler, savcılar şey yapıyorlardı yani "bana işkence 00:21:00yapıldı" falan dediğin zaman ciddiye alıyorlardı, onu kabul ediyorlardı falan. Bazıları şimdiki gibiler gibi hiç ciddiye almıyordu. Ama mesela şeyde ceza vermekte falan mesela şimdi o zaman ben beraat etmiştim, şimdiki şeyde olsa 10-15 sene ceza verirler yani. Şimdiki yargı, bu dönemde yargılansam. Ya da işte o zaman 5 sene 6 sene ceza alanlar bu dönemde yargılansalar müebbet alırlar büyük ihtimalle. Yani o zaman mesela delil arıyorlardı mahkemeler. Mesela şimdi diyelim ki benim hakkımda birisi "bu örgüt üyesidir şöyledir böyledir benim şefimdir işte biz beraber şunları yaptık bunları yaptık" demesi yeterli olmuyordu. Onunla ilgili delil arıyorlardı yani işte ne bileyim üzerinde silah yakalanacak, evinde bir şey yakalanacak işte bir soygun yaptıysan soygun yaptığına dair bir fotoğraf olacak bir şahit olacak. Bunları arıyorlardı yani bunlar olmadıktan sonra sadece ifadeyle yetinerek şey yapmıyorlardı, ceza vermiyorlardı. Dolayısıyla cezalar da daha azdı. Örgüt üyeliğinin cezası işte 5 sene falandı. İnfazını şey yapınca 22 ay 23 ay oluyordu. Yani bizi yatırdılar, beraat ettik ama bir 22 ay yattık. Sonuçta bir örgüt üyeliğinin cezasını da yatmış oldum. Yani şimdi örgüt üyeliğinden ceza bir ara şeye çıktı yani 10 seneye çıktı. Arttırımla 15 sene indirimle 12 buçuk sene oluyordu. Şimdi 7 buçuk sene indirimle beraber işte 6 sene 5 küsur sene oluyor. Yani 12 Eylül'de daha düşüktü örgüttü üyeliğinin cezaları. Bir de böyle şeyler yoktu yani şimdi bir sürü hikaye anlatıyorlar ya olmayan şeyler uyduruk deliller, sahte deliller, öyle şeyler yoktu yani somut deliller oluyordu. İşte şimdi bir dosya hazırlıyorlar mesela aynı şeyleri 15 kere fotokopi çekip dosyaya koyuyorlar, 50 klasör dosya oluyor. İçinde hiçbir şey yok işte "şu şu şunun örgütünün üyesi, bu bunu böyle demiş, o ona şöyle demiş." Bilgisayar şeyleri çıktıları koyuyorlar. Sahte veriler koyuyorlar. O zaman öyle şeyler yoktu. Şey vardı tabii devleti korumak hakimlerde, şey yapmak mesela askeri hakimlerin bazıları böyle pratik şeyleri fazla yok ya davalarla askeri mahkemelerde, askerlerle ilgili şeyler oluyor. Şey yaparlardı DGM'de mesela bir Tarık Zengeri diye bir adam vardı. Doktor Hakim. Hukuk doktoru. Baya bazı kanunların anayasaya aykırı olduğuna dair 00:24:00başvurular falan yaptı. Şeyler yaptı, güzel kararlar verdi falan. Öyle hakimler çıkıyordu. Mesela şey oldu o ben bildiriyle yakalandım dedim ya 1 ay yattım. O zaman o bildiri davasında 2 tane şey, denizci hakim 142'nin yani komünizm propagandasının suçunun anayasaya aykırı olduğuna dair anayasa mahkemesine başvurmuşlardı mesela. Hatta ben gittiğimde ifade vermeye ifade aldılar sonra dediler ya "Kamil senle biraz sohbet edelim. Siz" dediler "niye Sovyetler'e sosyal emperyalist diyorsunuz, nesini beğenmiyorsunuz" falan. İşte 1 saat falan sohbet ettik yani. "İşte Sosyalizm böyle sosyalizm olmaz baskı var. Yurtdışında şey yapıyorlar, emperyalist politikalar güdüyorlar şöyle yapıyorlar böyle yapıyorlar" falan. Böyle dinlediler falan adamlar yani. Öyle şeyler çıkıyordu hakimler çıkıyordu. Biraz önce bahsettiğim gibi o savcı gibi. Yani işte hukuku, gerçekten hukukçu olarak benimsemiş işte demokratik bir hukuk şeyi amacı olan ideali savcılar da oluyordu, içlerinde çıkıyordu. Bir tane mesela şey vardı gene Tuğrullah Bey vardı mesela. Daha sonra avukatlık yaptı. Avukatlık yaparken de birlikte DGM'de falan çalıştık. Beni yargılayan sıkıyönetim mahkemesinin şeyiydi başkanıydı. Ben beraat etmiştim. Yargıtay'a gitti şey o komünizm propagandasından. Örgüt üyeliğinden Yargıtay kararı onayladı ama komünizm propagandası o bildiriden ceza verilmesi gerekir diye bozdu, geri gönderdi sıkıyönetim mahkemesine. 1 sene ceza verilmesi gerekir diye. Tuğrullah Bey şey yaptı gene beraat verdi. Askeri savcı da şey yapmadı temyiz etmedi o şekilde şeyi kapattılar. Davayı kapattılar. Yani oradan 1 sene ceza verebilirlerdi. O bildiriden ötürü, komünizm propagandasından.

00:26:11 - İşkenceyi Belgelemenin Zorlukları

Play segment

Partial Transcript: Şimdi yani ilk mesela yakalandığımda Bayrampaşa'ya gittiğimde doktora gitmiştim Adli Tıp'a Eyüp'te. Yani işkence izlerini tespit etmişti, sonra ne oldu bilmiyorum yani dava açıldı mı açılmadı mı çünkü avukat yoktu. Daha doğrusu bir avukat geldi şey yaptı bir görüştü falan. Sonra duruşmalara gelmedi. Abim bir avukat tutmuştu o da işkence falan davasıyla ilgilenmedi hiç ama duruşmalarda falanda söylüyorduk işkence yapıldığını. Şeyde o 12 Eylül'den sonraki şeylerde hem söylüyorduk hem zaten halimizde onu alenen biliyordu onu savcılar falan. Hiç dava da açmadılar. Bir de şeyde avukatlarımız da pek fazla yoktu mesela bizim aynı siyasetten olduğumuz avukatlar vardı hepsi zaten 12 Eylül'de onlar da 00:27:00 aranıyordu. Bir kısmı gözaltına alınmıştı bir kısmı yurt dışına kaçtı falan. Dışarıdan ailem falan da ben istemedim. Belki isteseydim tutarlardı ama ben mesela 2 davada da avukatım yoktu. O 22 ay yattığım şeyde mesela avukatım olsaydım muhtemelen daha önce çıkabilirdim yani o açlık grevlerine falan kalmadan çıkabilirdim. Avukatım yoktu, dilekçe de yazmıyorduk işte protesto ediyoruz diye. Böyle yatıyorduk. Şey çıktıktan sonra da zaten 12 Eylül koşullarında daha sonra 1987 İHD kuruldu. 1990'larda falan vakıf kuruldu. İnsan Hakları Vakfı. Daha çok onlar bu işlerle uğraştılar. Daha önce o tip şeyleri takip eden kurumlar da yoktu. Biz de çıktıktan sonra zaten şey yapıyorduk yani fazla polisle mahkemeyle şunla bunla buluşmak, bulaşmak istemiyorduk böyle uzak kalmak istiyorduk o tür şeylere, o yüzden şey yapmadık yani davalar mavalar.

00:28:09 - İşkencecileri ve İşkenceyi Tanımak

Play segment

Partial Transcript: İşkencecilerden yani hep gözlerimiz bağlı olarak yaptılar ama şeyleri vardı bizim ekibin şefleri vardı onlar muhtemelen MİT'çiydi. Onları tanıyorum şimdi görsem gene tanırım. 1 tanesi hatta bu şey var sonradan Cevat Öneş diye birisi var. Böyle Kürt meselesi konusunda açıklamalar yapıyor. Demokrat açıklamalar yapıyor falan. O olduğunu düşünüyorum bir tanesinin. Ama o bana kişi olarak işkence yapmadı. Şöyle bir şey oldu onla, yani bir keresinde işte onu işte elektrik melektrik verdiler falan sonra beni ona verdiler işte "git bunu falaka yap" falan diye. O aldı beni başka bir odaya geçti ondan sonra işte oturdu orada. Elinde sopayla birkaç kere şöyle şey yaptı yani yaptım demek için belki. Oturdu orada 1 saat falan. Ben de yerde yatar vaziyette sonra çıktı gitti. Onu hatırlıyorum. Şeyde de ilk ben yakalandım sonra 2.defa yakalandım ya ikisinin ortasında bir gün Paşa'dan evden çıkmış Aksaray'a doğru gidiyordum tam o Çınar Karakolu'nun oradan geçerken baktım bu ikisi geliyor karşıdan ama şey yapamadım yani dönüp kaçsam yakalayacaklar yani peşimden koşacaklar, belki ateş edecekler falan diye. Hiç tanımıyormuş gibi geçtim yanlarından. Ben geçtikten sonra işte arkamdan geldiler işte kollarıma girdiler. Ondan sonra asıl "Albayım" dedikleri bir adam vardı. O dedi "bizi tanımadın mı Kamil" 00:30:00falan. "Yok tanımadım" dedim ama tanıyordum yani. Karakola götürdüler işte üstümü müstümü aradılar. Sonra cebimde abimin telefon numarasını buldular ama çok böyle ince kağıda yazmıştım. "Bu ne" falan. "Abimin şeyi telefonu, şey telefon numarası" falan. O işte Cevat dediğim dedi "ya tamam bırak falan" dedi. Orada öyle bir tavır sergiledi. Diğeri, adamı, diğer adam kendisi bizzat işkence yapmadı ama o şeyin ekibin şefiydi "Albayım" diyorlardı ona. Şeyde gördüm, Muammer Aksoy'un Ankara'da cenazesi vardı. O cenazeye biz katılmıştık İstanbul'dan gitmiştik. Yürüyüşte giderken o tam şeyin önünde Yargıtay binası vardır, Ankara'da, şu anda değişti galiba. Kızılay. Onun önünde üst geçit var, geçidin orada bizi bir korteji, yanında bir adamla beraber kol kola girmişler seyrediyorlardı. Orada gördüm yani muhtemelen onlar şeydi MİT'ten gelmişlerdi. Çünkü ilk gittiğimde ben şeye şubeye polisin bilgisi çok azdı, bizim örgütle ilgisi, ilgili olarak bize şeyi soruyorlardı işte böyle "Emir Galip Sandalcı'yı tanıyor musun?" Ondan sonra işte "Mehmet Feyyat'ı tanıyor musun?" Mehmet Feyyat senatör. Bir ara Mehmet Feyyat için şey çıktı mesela Tercüman gazetesinde falan işte "TDKP'nin, TKP'nin, TİKKO'nun bilmem neyin Türkiye şefi" diye böyle uyduruk haberler çıkıyordu. Şey işte dernek mesela YDGD yönetimindeki isimler, Halkın Kurtuluşu gazetesinin sahipleri, yazı işleri müdürü yani ellerinde şey olan kayıtlı olan insanları soruyorlardı. Bilmiyorlardı, teşkilatla ilgili hiçbir şey bilmiyorlardı. İkinci gittiğimde yani işte 1 sene sonra falan tekrar yakalandığımda bu sefer yani işte mesela İstanbul Üniversitesi'nde yani bizim 150 civarında taraftarımızın olduğunu, işte bunların 30-40 tanesinin GKP'li olduğunu falan böyle biliyorlardı ama isimlerinin bilmiyorlardı, sayıyı biliyorlardı. Bilgileri çok artmıştı. Bu MİT'ten şeyler gelip oradaki sorguları şeyleri falan birleştirip teşkilatı, örgütü şey yapmaya çalışıyorlardı. Yani öbür türlü sıradan işkenceci polisler ifade aldığı zaman, zaten eskiden sistem de öyleydi bu Gayrettepe'ye falan getirip götürüyorlar ya tek tek şeyden arıyorlar yani bir ifade alınmış mesela bir dosyada duruyor bilgisayar da yok. Benimle ilgili bir şey yapacaklarsa işte oradan giriyorlar Kamil Tekin Sürek diye bakıyorlar. Şurada dosyası var oradan avukat şeysi gibi bürosu gidip dosyayı çıkartıp oradan bulmaya çalışıyorlar falan. Bu şeyden, MİT'ten gelenler o bütün sorgulardan aldıkları şeyleri birleştirip teşkilatın şemasını çıkartmaya 00:33:00çalışıyorlardı ki kim kimdir nerededir. Mesela birisi hakkında 5 tane farklı ifade var diyelim ya da birisinin hakkında işte şurada eyleme katılmış, burada bilmem ne yapmış falan. O adamın görevi nedir, bunları toparlayıp bunları şema haline getirmeye çalışıyorlardı. Sorguları da onlar yönetiyorlardı. Öbürleri sıradan şey polislerdi yani işte bu sadist şeyli polisler. Onlar da kafa-- Önceleri bir de şey yapıyorlardı, o şeyi dizginleyemiyorlardı şiddeti. Çok ölen oldu ilk aylarda işkenceden. Daha sonra işte o elektrik, askı maskı şeyleri ölümü biraz daha azaltıp şeyi acıyı daha arttırdılar. Çünkü ilk başlardaki o kaba şeyle dövüyorlar, kırıyorlar mırıyorlar bayılıyorsunuz falan. Ondan sonra zaten belli bir süre bir şey yapamıyorlar. Daha sonrakilerde yani düzenli belli aralıklarla işte elektrik vererek askıda tutup indirerek tekrar şey yaparak ya da suyla ıslatarak, ayıltarak falan hem şeyi uzatıyorlardı yani bayıl, bayılmadan onun durmasını süresini uzatıyorlar, karşı tarafın. Hem de acıyı arttırıyorlar çünkü dayakta belli bir şeyden sonra bayılıyorsun ama elektrikte öyle değil ya da işte askıda öyle değil. Daha teknik bir şey oldu yani ve şöyle bir şey yaptık yani bize yapılan işkenceleri bir süre sonra dışarı çıktıktan sonra falan yıllar sonra o kitapları okuduğumuzda Latin Amerika'da, Şili'de, Arjantin'de şurada burada çok benzerlerini yaptıklarını gördük. Yani bunlar belli bir merkezden o Pentagon mentagon hikayesi. Oradan gelen şeyler işkence taktiklerini uyguladı. Baştan öyle değildi yani şeye kadar 12 Eylül'e kadar kaba işkence bizim şeydi, falaka en büyük işkence. Falaka, dövme--

00:34:58 - 12 Eylül'ün Toplumsal Tahribatı ve Bugünü Kuran Yanları

Play segment

Partial Transcript: Yani 12 Eylül ne yaptı. Bir kere bütün sol örgütleri dağıttı. Şimdiki gibi son OHAL gibi bir sürü işçiyi şeyden işten çıkardılar. Memurları işten çıkardılar. Üniversiteleri üniversite olmaktan çıkardılar. YÖK'ü kurdular, hocaları dağıttılar. Yani şu son OHAL'de yaptıklarının aynısı yaptılar ve şeyin önünü açtılar yani dinci örgütlerin önünü açtılar işte o zaman rabıta mabıta hikayeleri vardı. Yurtdışına şeyleri gönderdiler, dincileri gönderdiler. Onların paralarını Suudi Arabistan'daki devlet şey yaptı falan. Şey Kenan Evren Kuran'dan şeyler okuyordu boyuna, alıntılar yapıyordu. Helikopterlerle köylerin üzerine, şuraya buraya dini şeyler attılar, bildiriler attılar. Bugünkü şeye gelmesinin Türkiye'nin hale gelmesinin en büyük şeyi nedeni şey 12 Eylül. İşçi grevleri çok yaygındı, işçi mücadelesi, sendikalar çok güçlüydü. Sendikaları 00:36:00 kapattılar. Sendika kanunlarını değiştirdiler. Sendikalar grev yapamaz hale geldi. Sendikalar sendika olarak çalışamaz hale geldi. İşçi sınıfının şeyini bastırdılar, mücadelesini bastırdılar. En önemli şey oydu yani işçi sınıfının şeysi mücadelesi bir de solu ezmeleri. Yani sol bu kadar ezilmeseydi dincilik falan da bu kadar gelişmezdi muhtemelen. İşçi sınıfının böyle şey olması yani sendikal mücadele yapamaz hale getirilmesi de bugünkü duruma yol açtı. Bugünün taşları yani 12 Eylül'den döşendi.

00:36:41 - Hesap Sorulabilirlik

Play segment

Partial Transcript: Hesap sorulur tabii de ama şöyle bir şey olacak sonuçta yani yarın iktidarı ele geçirsek mesela davalar açsak falan 12 Eylül'den yargılayacak kimseyi bulamayacağız muhtemelen. Yani aradan geçmiş 40-42 sene. İşkencecilerin çoğu ölmüş olacak ondan sonra manevi olarak onları mahkum edebiliriz. Yaptıklarını teşhir edebiliriz, yaptıklarını işte müzeler sizin yaptığınız gibi oralarda sergileyebiliriz. Bu olabilir, bundan sonra yapmamaları için belki bir şeyler yapabiliriz. İşte 12 Eylül 2010'daki referandumdan sonra güya şeyi, darbecileri yargılayacaklardı. Dediler ki-- İddianamede şey vardı mesela 1 Mayıs Katliamı, 16 Mart Katliamı. Ben dilekçe gönderdim "16 Mart Katliamı'nın mağduruyum üzerimize bomba attılar. Ben de davaya katılmak istiyorum, şikayetçiyim" diye. Ciddiye bile almadılar. O 1 Mayıs mağdurları diğer şeylerin mağdurları, işkence görenler herkes şey gönderdi, dilekçe gönderdi. "Biz davaya katılmak istiyoruz" diye. Orada 5 tane generali şey yaptılar, yargıladılar. Onlar da hastanede yattı falan. Kenan Evrenler. Öyle işte güya 12 Eylül'ü yargılamış oldular. Halbuki 12 Eylül sadece bunlar değil ki. Dünya kadar asker, polis. Hiçbir polise dava açılmadı. İşte bizim Ekrem Ekşi davasında mesela uğraşıyoruz. Hiçbir polis şey olmadı, 1 gün bile yatmadı Ekrem'i öldürenler. O cezasızlık denilen şey var ya yani bütün işkenceciler insanları sokaklarda katledenler falan hiçbiri ceza almadı. E bundan sonra biz iktidar olsak da onlar hakkındaki davaları güncellesek de yani çoğu ölmüş olacak bir; ikincisi bir de şey var zamanaşımı kanunlar manunlar. Yani şeyden sonra 80, 90'lardan sonra şey oldu ama işkence mişkence zaman aşımı olmaz diye yasalar çıktı ama yani 80-90 öncesi için işte şey yapamazsın yani hukuk, "ben geçmiş hukuku kabul etmiyorum benim hukukuma göre zamanaşımı olmaz bunları yargılayacağım" diyemezsin yani. Öyle bir durum söz konusu.